“Hazine ve Maliye Nazırı” Damat Berat dördüncü defadır “en kötüsü geride kaldı” açıklamasıyla ekonomik kriz konusunda inandırıcılığın son kırıntılarını da berhava etti. Demek ki daha önce üç defa “geride bırakılan en kötüsü” gerçekte “en kötüsü” değilmiş! Kriz, artık bir genel bahane arayan topyekün ayaklanmanın rejisörlüğünü üstleniyor. Patlayıcılarla yüklü bir döneme bu kriz koşullarında giriyoruz.
İşsizlik cehennemi her emekçi ailenin kapısını çalarken, sermaye için cehennemin kapıları aralanıyor!
Tarih boyunca tüm halk devrimlerinde olduğu gibi önaçıcı rolü yine kadınlar üstleniyor! 8 Mart’ta Taksim ve civarı polis barikatlarıyla kuşatıldı. Saldırı tehditleri sökmedi. Kadınlar bu defa korkusuzca Taksim Meydanı’na çıktı. Gerek Meydan’da, gerek Fransız Konsolosluğu önünde direngen ve direşken tutumlarıyla Mart-Mayıs kapışmasını başlattılar.
Dinci-faşist iktidar, durumunun kırılganlığının ve kadınların gözüpek ileri atılışlarının kendisi için büyük tehdit oluşturduğunun farkında. Kadınların bu “savunma duvarında” açtıkları gediğin ayırtında. Kadınların isyanını bastırmadan, onları evlere hapsetmeden, onlara boyun eğdirmeden sonuç alamayacağını biliyor. Reis’in meydan meydan dolaşıp “aile yapısının korunması” nutukları atması boşuna değil. Bu yüzden “ezan tartışmaları” ile gerici tabanını mobilize etmeye çalışıyor. Önümüzdeki dönemde yükselen emekçi hareketinin başını kadınlar çekecek!
Düzen çatırdıyor. Bahçeli’nin ağzından dökülen “beka sorunu” sözleri, sermaye sınıfının gelecek kaygısının dışavurumudur. Bu Mart-Mayıs süreci her şeyden önce içerde sermaye iktidarını temellerinden sarsıyor. Dış koşullar da umut vaat etmiyor burjuvaziye. Perdeyi açan 8 Mart, baharın bizim sokağımıza geleceğinin muştusudur. Newroz uğrağından geçecek olan Mart-Mayıs süreci güncel Gezilere gebe! “Tarihin en heyecansız seçimleri” dahil her belirgin uğrak, olası patlamalarla yüklü. Krizin yıkıcı dalgalarının zorlamasıyla ileri atılan proletarya, Rosa’nın o harika ifadesiyle, şöyle haykıracak: Vardım, varım, varolacağım!