< < Sudan Devrimi İlk Kritik Kavşakta

Tunus’ta işportacı Buazizi’nin protesto için bedenini ateşe vermesiyle start alan “Arap Baharı” 8 yılın ardından Sudan çöllerine ulaştı! Yaklaşık 4 ay önce, 19 Aralık’ta Atbara’da “ekmek, ekmek” çığlıklarıyla başlayan protesto gösterileri, kah durulup kah şiddetlenerek, dalgalı bir seyirle geçtiğimiz haftaya kadar geldi. O günlerde ayaklanmayı tetikleyen koşullara işaret etmiştik.

Sudan Komünist Partisi MK üyesi Fethi ElFadıl bir söyleşide gelişmeleri şu şekilde aktarıyordu: “Tutukluyken Atbara kentinden (gösterilerin ilk başladığı şehir) bir yoldaş ile karşılaştım. O aktardı. Pazarda ikinci gün de ekmek bulamayan işçiler öfkeleniyor, “ekmek, ekmek” diye bağırmaya başlıyor. Bir anda sayıları birkaç ondan yüzlere, ardından binlere ulaşıyor. Aralık ayının 19’unda protestolar böyle patlıyor. Atbara demiryolu kenti. İşçi kenti. Üç gün boyunca örgütlü kitlelerin denetiminde kalıyor kent. 22 Aralık’ta hükümet güçleri tekrar kontrolü ele geçiriyor. O zaman da kuzey kentleri ve kasabaları rejimin değişmesini talep eden kitlesel protestoların merkezi haline geliyor. O andan itibaren gösteriler ülke geneline yayılıyor. Şiar: Halkın Seçimi Devrim, Özgürlük, Barış, Adalet!

Son 20 yılda diktatörlüğe karşı protestolara tanık olmadığımız bir yıldan bahsetmek zor. Rejim üç batı bölgesinde 2003’ten beri savaşı sürdürüyor. KP bu zor koşullarda siyasi partilerin, silahlı grupların, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, işçi ve köylü hareketlerinin, öğrenci ve kadın derneklerinin mümkün olan en geniş birliğini sağlamak için çok çaba harcadı. Bu zorlu inşa süreci Aralık ortası itibariyle tamamlandı. Bugünkü mücadeleye liderlik eden Ulusal Koordinasyon vücut buldu.”Yani komünistler mevcut rejime karşı geniş bir ittifak yaratmayı başarmışlardı.

Lenin, Şubat devriminin beklenmedik ve hızlı başarısını irdelerken şöyle bir gözlemde bulunmuştu: “Devrim sadece tamamen farklı akımlar, tamamen heterojen sınıf çıkarları, birbirine tamamen karşıt politik ve sosyal eğilimler, olağanüstü orijinal tarihsel durum sayesinde birleştikleri ve garip bir biçimde ‘toplu’ ortaya çıktıkları için bu kadar hızlı ve -dış görünüşte, ilk yüzeysel bakışta- bu kadar ‘radikal’ zafer kazanabildi.” Sudan Komünist Partisi ise tüm bu heterojen güçleri iradi bir çabayla bir araya getirmeyi başarmıştı. Bu, hiç kuşku yok ki, KP’nin elini olağanüstü güçlendiren bir durumdu.

Sudan Komünist Partisi’nin 4 Nisan Perşembe günü işçi ve emekçilere yaptığı sokağa çıkma, “siyasi genel grev” ve “despot tiranlığı devirme” çağrısı, 30 yıllık kanlı diktatör ElBeşir’i koltuğundan eden son büyük gösterileri doğurdu. İşçiler greve gitti. 7 Nisan’da genel grev ilan edildi. Halk sokaklardaydı. Özellikle kadınlar, “Nübyen tanrıçaları”, gösterilerin başını çektiler. Dinci-faşizmin kadın düşmanlığına karşı sokaklarda en öne geçtiler, halkı arkalarından sürüklediler.

Gelişmelerin bir devrime büyüdüğünün ilk büyük göstergelerinden biri hemen her yerde zindanların bir şekilde boşaltılmasıdır. Ya silahlanmış halk yığınları zindanları basarak politik tutsakları özgürleştirir, yahut mevcut rejim baskı düzenini daha fazla sürdüremeyeceği için politik tutsakları serbest bırakır. Sudan’da 11 Nisan itibariyle bu ikinci şey gerçekleşti. Zindanlardaki politik tutsaklar (ki bunlar arasında Sudan Komünist Partisi’nin 16 MK üyesi de bulunuyor) serbest bırakıldı.

Sudan, kadim Mısır uygarlığının bir parçasıdır. Devriminin ilk adımları da Mısır’ınkine benzedi! Halk yığınları sokakları ele geçirdiği anda ordu sahneye çıktı. “Mübareksiz Mübarek rejimi” oyununda olduğu gibi, “ElBeşirsiz ElBeşir rejimi” oyununu sahneye koymaya girişti. ElBeşir’i görevden aldı, sözde ayaklanan halktan yana göründü, ipleri doğrudan eline alma adımını attı. Bazı İhvancılar ve ElBeşir gözaltına alındı. Ordunun bu adımı ABD’nin “ElBeşir’i uyarma”sından sonra geldi.

Ordu, ElBeşir’in Savunma Bakanı Avd Bin Awf’ın başında olduğu bir askeri meclis/konsey aracılığı ile iktidara el koyduğunu, ElBeşir’in görevinden alındığını açıkladı. Şiddet olayları için halktan özür diledi. Elçilikler ve yabancı misyonlar ile ilişkilerin aynı şekilde devam edeceğini söyledi. Sokağa çıkma yasağı ve OHAL ilan edildiğini duyurdu. Tuhaf olan şu ki, ElBeşir yönetimi zaten 22 Şubat’ta bir yıl süreli OHAL ilan etmiş bulunuyordu! Gösteriler OHAL’e rağmen yapılıyordu. Halk, OHAL koşullarında isyan etmiş durumdaydı!

İttifak oluşturan ayaklanmacı güçlere gelince... “bir darbenin yerine bir başkasını kabul etmiyoruz” diyerek sokaklardan çekilmeyeceklerini duyurdu. “Silahlı Kuvvetlerin beyanını reddediyoruz ve devrimcileri ayaklanmayı sürdürmeye çağırıyoruz” dedi.

21. yüzyılın tüm devrimci kalkışmalarında ve devrimlerinde karşılaştığımız bir olgu, Sudan’da da karşımıza çıkıyor. Özellikle “Arap Baharı”nda Mısır’da, Tunus’ta bunu net olarak gördük. Uluslararası sermayenin deneyimlerden süzüp geliştirdiği bir strateji bu. Öte yandan devrimci güçlerin, özellikle komünistlerin “iktidar perspektifinden yoksun” bir mücadele hattına sürüklenmelerinin, bağışlanmaz “iktidarsızlık bunalımının” yarattığı olumsuzluk.

Bir ülkede halk hareketi düzenin sınırlarını dövmeye başladığı anda yahut o sınıra yaklaştığı anda emperyalistler derhal düzen içi bir seçeneği (muhalif bir odak) desteklemeye, öne çıkarmaya girişiyor. Bu yüzyılın hemen bütün halk hareketlerinde ve devrimlerinde görülen durum budur. Sonuçta yönetimler yıkılırken iktidar sermayede kalmaya devam etti her defasında. Komünistler asla iktidara yürüyemediler. Düzen içi alternatifler ya doğrudan sermaye parti ve örgütleriydiler, yahut küçük-burjuva sosyal reformist hareketlerdi. Sonuçta hemen hepsinde iktidar sermayenin elinde kaldı.

Bu genel kural Sudan’da da işleyecek mi? Bu kritik kavşakta devrim hangi doğrultuda ilerleyecek? ElBeşir’i deviren ayaklanmanın oluşumunda en büyük pay sahibi örgütlü güç olarak Sudan Komünist Partisi’nin bu oyunu bozup bozamayacağını hep birlikte göreceğiz.

MK üyesi Sadık Yusuf’un yaptığı açıklama iyimser olmaya elveriyor. Yusuf askeri liderlerle yönetimin sivil bir meclise devrini konuşmaya hazırız. Aksi bir yönetimin ise tüm muhalefet tarafından reddedildiği bilindiği için ordunun yönetimde ısrar etmeyeceğini düşünüyorum. Beklemiyorum ama askeri meclis kurulması halinde sokaklardan çekilmeyeceğiz. Hedefimizde toplumsal adaleti sağlama, geniş kalkınma ve demokrasi inşası var. sömürgecileri kovan bu halkın tecrübeleriyle bu noktaya geldik” derken, durumun ve güçlerinin bilincinde olduğunu gösteriyor.

Sinan KALELİ