Bu sabah Amed, Mardin ve Van Büyükşehir belediye başkanları İçişleri Bakanlığı tarafından görevlerinden alındı, yerlerine meşum kayyumlar atandı. Bakanlık içi boş uzun bir basın açıklaması ile minareye kılıf uydurmaya çalıştı. Açıklamanın özü “sizi hiçbir yasal kurum ve mevkide çalıştırmayacağız” şeklinde ifade edilebilir.
Bu yetki gasbı, bu görevden alma zorbalığı, her şeyden önce halkın tercih ve iradesinin yok sayılması, çiğnenmesidir kuşkusuz. Meydan okumadır. Hiçbir şekilde kabul edilebilecek, sineye çekilebilecek bir saldırı değildir. Asla sessiz kalınmamalıdır! HDP yaptığı basın açıklamasında bu saldırıya karşı sessiz kalmayacaklarını ilan etti ve herkesi desteğe ve dayanışmaya çağırdı. Doğruları ve gerçekleri söylemekten bir an olsun vazgeçmeden bu dayanışma çağrısına cevap vermek devrimci proletaryanın boynunun borcudur. HDP ve çevresinde kümelenen küçük burjuva sosyalizminin parlamenter ahmaklığını eleştireceğiz, ama bu demokratik tepki ile dayanışmaktan da geri durmayacağız.
Dinci-faşist iktidar bu sabah belediye başkanlarını görevden alıp belediyeleri basmakla kırıntı düzeyindeki anayasal hayalleri de yıkıp geçti. Sermaye her adımda kendi “kutsal değerlerini” alenen ayaklar altına almak zorunda kalıyor ve emekçilerdeki yanılsamayı kendi elleriyle yıkıyor.
Daha seçim öncesinde bizzat Erdoğan “seçerseniz görevden alırız” diyerek seçimin, kutsallık atfedilen sandığın hiçbir hükmünün olmadığını ve olmayacağını alenen ilan etmişti. En ideal burjuva cumhuriyetinde bile sınırlanmış bir hükmü olan sandığın bizim gibi faşist bir ülkede daha köklü bir anlam taşıması mümkün mü! Olmadığı zaten biliniyordu ama her ne hikmetse tüm seçim dönemi boyunca HDP ve onun çevresinde kümelenmiş geniş bir sosyalist kesimde parlamenter ahmaklık hastalığı gittikçe derinleşti. Sandığa olmadık anlamlar yüklendi. “AKP-Saray faşizmini geriletme” türünden ucubelerle “bir oy çok şeyi değiştirir” dediler. Emekçi kesimlerde parlamenter ve anayasal hayaller yaydılar. Üstelik tüm bunları daha seçimden önce “istediğimiz sonuç çıkmazsa görevden alırız” tehditlerinin olduğu ortamda yaptılar!
Bir değil binlerce, milyonlarca oyun köklü değişimlere yetmediği tüm seçim sürecinde görüldü. Bir dizi belediyede seçimi kazanan başkanlara mazbatayı vermediler. Aleni seçim hilelerine ve sahtekarlıklara yapılan itirazları görmezden geldiler. İstanbul’da seçimi yenilediler! Kürdistan belediyelerinin girişine elektronik kapılar koyup polis diktiler, fiili işgal uyguladılar. İşte böyle bir ülkede gözleri anayasal hayallerle körleşmiş, parlamentarizmle sakatlanmış olanlar emekçileri boş vaatlerle sandıklara çağırdılar!
Bu ahmaklığı eleştirirken sorunların sandıkla, seçimle çözümünün mümkün olmadığını defalarca anlattık. İktidarın seçimle değişmeyeceğini belirtip “sandıkla gitmeyecekler” şiarını ileri sürdük. Seçime, sandığa, parlamentoya, belediyelere, muhtarlıklara olmadık anlamlar yüklüyorsunuz dedik.
Seçimlere teşhir ve propaganda için katılmak başka bir şey, seçimler ve kurumlar eliyle sorunların çözülebileceğine inanmak ve emekçilere bunun propagandasını yapmak başka. Kurumlara ve düzene boş hayallerle bağlanmak demek bu ikincisi. Burjuva düzeni kutsamak demek. Ona hayat öpücüğü vermek, onu meşrulaştırmak demek. HDP ateşli bir şekilde bunu yaptı. Ve şimdi yayımladığı bildiride “bu iktidarın zerre kadar demokratik meşruiyeti kalmamıştır” diyor! İlk soru: Daha önce böyle bir meşruiyeti var mıydı? İliklerinize kadar işlemiş parlamentarizm nedeniyle o meşruiyet gerçekte sizin kafanızda olmasın? İkinci soru: Madem zerre kadar demokratik meşruiyeti kalmadı bu iktidarın, gereğini yapmak için gerekli çağrılarda bulunacak mısınız?
“Demokratik meşruiyeti kalmamış” bir iktidara karşı yapılacak şey, o iktidarı alaşağı etmek için emekçileri harekete geçmeye, grevlere, gösterilere çağırmaktır. Meşru olmayan iktidar, egemen olmak için rıza üretemeyeceğine göre, sadece zor yoluyla ayakta duruyor demektir. Bu faşist zora karşı emekçilerin yığınsal devrimci zorunu işe koşmak gerekir. Ve bunun yolu sandıktan, parlamentodan geçmez!
Sinan KALELİ
19.08.2019