Dünya nasıl bir cehenneme döndü böyle! Göstermelik de olsa değerler, nasıl da alınıyor ayaklar altına! Artık her şey bir “iş”, “nothing is personal.” Binlerce, milyonlarca insanın yaşamlarını çalmak, onların hayatlarıyla kumar oynamak, yerinden yurdundan etmek, sürmek, yakıp yıkmak... Eskiden tüm bunlar için güçlü yalanlara ihtiyaç duyarlardı. Şimdi basit bir iş pazarlığı kıvamında yürütülüyor işler!
Gireyim şuraya, inşaat işleri bende olsun, bahçeli evler yapayım... Tamam şu kamptaki esirlerle de sen ilgileniver bir zahmet. Dil, üslup böyle! Kuşkusuz bu görüntüden ibaret. Gerçek saikler, niyetler, arzular, hesaplar başka. Ve bilin ki NATO işgal kuvvetleri yerleşecek ilk fırsatta.
Ne demişti hatırlıyor musunuz bir Gaziantep mitinginde? “Kobane düştü düşecek!” Bayram müjdesi verir gibi, şen, mutlu... Kelle kesen, ortaçağdan kalma katil ve tecavüzcüler sürüsü, bugünlerde masum rolü oynayan birilerinin “öfkeli gençler”i kan ve katliam için saldırırken, yüzünde müstehzi gülümsemeyle sarfetmişti bu sözleri. Damarlarımızdaki kan çekilmiş, öfkemiz kabına sığmaz olmuş, patlamıştı. Hatırlıyorsunuz değil mi?
Peki ne oldu da şimdi, çekilmiyor damarlarınızdaki kan? “Amerikan alerjisi” mi suskun kıldı sizi? Müstahak bunlara mı der oldunuz içinizden? Kan içmeye hazırlanan katil sürüleri hazır kıta bekler, saldırı için yığınaklar sürerken... bir şey olmamış gibi devam mı edecek yaşamlarınız? Bu katiller bizim, farkında mısınız? Kanını içmeye hazırlandıkları ise yanı başımızdaki kardeşlerimiz. Ortak bir tarihsel, kültürel geçmişimiz.
Neden saldıracaklar sahi? “Terörü engellemek” ve “sınır güvenliği” meselesi mi? Siz de inanmıyorsunuz bu zırvaların hiçbirine, besbelli. Yok hayır, inşaat, TOKİ, yandaş da değil mesele. Evet elbette toprak kazanmak... işgal ve mümkünse ilhak etmek istiyorlar. Elbette hedefleridir petrol bölgelerine kadar sarkmak. Elbette depreşip duruyor yüz yıldır dillerinden eksik etmedikleri “misak-ı milli” dertleri. Ama değil asıl dertleri bunlardan hiçbiri.
Bir devrim boğulmak isteniyor. Bir umut, bir başka dünya... Hani sloganlar atıp duruyoruz ya... “başka bir dünya mümkün”. O “dünyalardan biri” yanı başınızdaki. Kan ile boğulmak isteniyor şimdi.
Kiminize devrim beğendiremiyoruz, tamam. Elbette pek çok eleştirilecek yönü var bu devrimin de... yaptıklarında ve ideolojisinde. Yazdık, söyledik, eleştirdik geçmişte. Ve elbette söylemeye devam edeceğiz gelecekte. Ama bir halk devrimi var orada. Ve şimdi o devrim boğulmak isteniyor. Bir halkın devrimi.
Nerde enternasyonal dayanışma duygularımız? 170 yıl önce, Proletaryanın vatanı yoktur, denmişti. Devrimciler ise başka halkların davaları için başka göğün altında ölmesini bilirlerdi...
Sahi, Komün’ün sahibi kimdi? Rusya’da kimler vardı saflarda? Görev ve sorumluluk üstlenen arasında? İspanya’nın enternasyonal tugayı silindi mi hafızalarınızdan? Ya yarım asırdır adı bir savaş nidası olarak yankılanan? Hemen şuracıktaki Filistin değil miydi kanlarımızın birbirine karıştığı dava?
Anımsamıyor musunuz Donbass’ta “Hayalet Tugay”da saf tutmuşluğumuzu? Kobane’yi unuttuk mu bu kadar kısa zamanda? Paramaz’ı, Mustafa’yı, onlarcasını...
Ya Afrin? Sinan... Taylan...
Bir devrim boğulmak isteniyor, farkında mısınız? Devrim biziz. Rojava, tüm diğerleri gibi, bizim devrimimiz.