Siyonistler Beyaz Saray’da “Yüzyılın Anlaşması”nı açıkladılar. Adına barış diyorlar, anlaşma diyorlar ama barışın/anlaşmanın diğer tarafı ortalıkta yok! Bu bile başlı başına göstermeye yeter tezgahlanan maskaralığı. İngiltere hemen destek sundu. AB “yüksek temsilcilerinden” Borrel, “her iki taraf da iki devletli çözüme bağlılığını göstersin” dedi. Üstelik taraflardan biri, Siyonist İsrail, Trump’la birlikte nutuk atıp bu “anlaşmayı” överken yaptı bu çağrıyı! Almanya, Dışişleri Bakanı Maas’ın ağzından rengini tam belli etmeden temkinli yaklaşıyor.
Bölge gericiliğinin de bu “anlaşmanın” ateşli destekçisi olacağı aşikar. BAE peşinen desteğini açıkladı ve “görüşmeler için iyi bir başlangıç noktası” olduğunu savundu.
“Anlaşma” işgal alanlarının İsrail tarafından ilhakını meşrulaştırma girişiminden başka bir şey değil. Dahası, henüz işgal edilmemiş toprakları da Siyonistlere hediye etme peşinde! Ayrıca Nakba’da sürgün edilen milyonlarca Filistin’linin BM tarafından da kabul edilen “geri dönüş hakları”nı reddediyor. Bir “yahudi devleti” olarak İsrail’in Filistinlilerden arındırılmasını (buna “İsrail yurttaşı Araplar” da dahil!), bu siyonist varlığın meşru bir devlet olarak tanınmasını ve güvenceye alınmasını amaçlıyor.
Öylesine rezil, öylesine iki yüzlü, öylesine Filistin düşmanı ki bu paçavra, kırk yıllık işbirlikçi Ebu Mazen (Mahmut Abbas) bile cesaret edip destekleyemedi. Tersine “hiçbir Filistinli Müslüman veya Hristiyan'ın (Trump'ın) bu planını kabul etmesi mümkün değil” diye açıklama yapmak zorunda kaldı.
FHKC bu gelişmeler üzerine seferberlik çağrısı yaptı. Bu “anlaşma”nın öncülü olan Oslo sürecinin sona erdiğinin ilan edilmesi (ki bunu “acil ve derhal” diye vurguluyor), Paris ekonomi protokolünün iptali, Siyonist varlığı tanıma ve kabul etme hatasından dönülmesi gerektiğini dile getiren ve temelde ulusal birliğin sağlanmasını isteyen FHKC, Filistin’deki ve sürgündeki tüm yoldaşlarına, birimlerine “harekete geçin” talimatı gönderdi.
Böylece Trump yönetiminin “barış” adına attığı bu adım da bir kez daha yoğun çatışmaları tetiklemiş olacak. Tıpkı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma meselesinde olduğu gibi.
ABD emperyalizminin başını çektiği bütün bir gerici blok, Filistin devrimine en öldürücü saldırısını başlatmış oldu bu “anlaşma” ile. Uzun süredir bölge gericiliği ile sürdürülen yoğun diplomasi, kimi Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkileri “normalleştirme” adımları, “çıban başı” niteliğindeki ülkelerin bizzat savaş yoluyla yıkıma uğratılması... süreçlerinden geçilerek gelindi bugüne.
Bu dış gelişmelere koşut olarak Filistin hareketi “Oslo süreci” ile açık bir bölünme-parçalanma sürecine sokuldu. (Filistin devriminin öncü güçlerini bölmek için desteklenen/önü açılan Hamas ve İslami Cihad meselesini de tekrar hatırlatıp geçelim.) Sınıfsal ayrışma derinleşti. FHKC liderinin Arafat eliyle tutuklatılmasına tanık olduk. Ve Ebu Mazen eliyle de Arafat’ın öldürülmesine...
Tüm bunlara rağmen Filistin direnişi son bulmadı. “Taş generaller” ölüme yürümekten bir an olsun geri durmadı. Baskı, savaş ve ölüm, devrimin önünü alamadı.
Sermaye sınıfının dar kafalı yöneticileri, sorunu yaratan maddi zemin duruyorken, hatta emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda atılan adımlarla bu maddi zemin sürekli güçleniyorken, zor kullanarak, masabaşı düzenlemelerle sorundan kurtulabileceklerini düşündüler hep. Bugüne kadar başarılı olamadılar. Bugünden sonra hiç başarılı olamayacaklar. Baş aşağı giden bir sistem sözkonusu artık. Topyekün bir çöküş sürecinde emperyalist-kapitalist sistem. Nerede bir adım atsalar, amaçladıklarının tam tersi sonuçlarla karşılaşıyorlar. Savaş ve çatışmalar sarmalına girmiş devasa bir bölgede, hem de günden güne kuvvetten düşen bir gücün “anlaşmalar” dikte etmesi mümkün değil. Bırakın halkların bu türden “anlaşmaları” kabul etmesini, kendi işbirlikçilerinin bile kabul etmesi zordur. Ebu Mazen’in göstermek zorunda kaldığı tepki bunun açık kanıtıdır.
ABD-İsrail yapımı bu “yüzyılın anlaşması” da hedeflenenin tam tersi sonuçlar doğuracak. Filistin halkının ve devrimci siyasi güçlerinin bir araya gelmesine, yeni ve daha güçlü intifadalara yol açacak. Şimdiden Filistin toprakları alev aldı bile. Yarım yüzyılı aşkın süredir onurundan ve devriminden vazgeçmeyen Filistin halkıyla eyleme dayalı enternasyonal dayanışma, uluslararası proletaryanın yakıcı devrimci görevlerindendir. Halklar her yerde, her alanda güçlü dayanışma ağları örmek, emperyalist ve siyonist gericiliğe hakettikleri yenilgiyi tattırmak için seferber olacaktır.
28.01.2020