“İtibardan tasarruf olmaz” ülkesi bir acayip ülkedir. Altın varaklı koltuklar yetmez, “zevksizlik, estetik düşmanlığı ve sonradan görmelik manifestosu” olarak altın varaklı kalorifer petekleri çarpar gözünüze, bir bakanın çalışma odasında! Böyledir “itibar” dediğiniz!
Ya da sabah akşam çıkıp “şer’i hükümler” ahkamı kesip şükretmekten, azla yetinmekten bahseden, bütçesi yedi bakanlıktan daha büyük olan bol nasihat hiç icraat başkanlığının başındaki takkeli milyonluk makam araçlarında gezer, oğlunun milyonluk ihalelerde adı geçer.
Sonra bir de... nasıl söylemeli... dini bütün, mü’min insanların en tepede olduğu bu “itibardan tasarruf olmaz” ülkesinde, bin bilmem kaç odalı saray sakinlerinin ve yardakçılarının sabah akşam “kıta kanaat” öğütlerini huşu içinde zikrettiği bu garip diyarda, bir çantaya 50 bin dolar ödenmesi gibi bir garabetin haber yapılması, dile dolanması, duyulması ve duyurulması, hatta mümkünse akıldan geçirilmesi, mahkeme kararı ile yasaklanır! Bir de Bi... (pardon) “malum kişiye anlatır gibi anlatmak” deyişi de yasaklanır! Her zaman olduğu gibi, utanılacak şeyi yapmak suçlanmaz da, onu duyurmak suç olur. Bir mizah yayınının Marko Paşa’dan Malum Paşa’ya evrilmesi belki de bu tuhaf ülkenin “fıtratında var”dır, kim bilir!
Dedik ya, bir tuhaf ülkedir “itibardan tasarruf olmaz” ülkesi. Bakara-makara ile “malı götürenler” büyükelçi olur Avrupa başkentlerinde. Ayasofya’da diz kırıp sofu bir edayla Kur’an dinleyen bakanın, ertesi gün ağzında puro, gencecik kadınlarla villa partisi düşüverir sosyal medyaya.
Bir yüzük ile başlayan bir siyaset serüveni var bir de. Derken... Bin küsur odalı saray, yazlık saray, kışlık saray, 13 uçak, sayısı takip edilemeyen “gemicikler”, sayısız araç, “Duşakabinoğulları”, “Altınvarakoğulları”, ihaleler, hastaneler zincirleri, sayısız villalar, sıfırlanamayan paralar ve daha niceleri... Yüzük de ne yüzükmüş ama!
Şu burjuva dünyada itibar denilen, sınırsız bir çürüme. Çürüyen bir sınıfın çöken sistemi ancak böylesi “itibarlı temsilcilere” ihtiyaç duyar! Yalan yok. Sermaye dünyasını hiçbir dönem böylesine aç gözlü, böylesine paragöz, böylesine her tür değer yoksunu, böylesine pragmatist, böylesine çalıp çırpan... tek sözle böylesine çürümüş bir güruh temsil etmedi. Ama unutulmasın. Sermaye dünyası da hiçbir dönem bu denli çürümedi. Ömrünü çoktan tamamlayan bir sistem yıkılmadığında kaçınılmaz sonuç budur. İliklerine kadar çürüyen sınıf, ancak böyle “itibardan tasarruf olmaz” bataklığı sakinlerini baş tacı eder. Bu aşama, eski dünyanın ölüm parendesini attığı noktadır. Hiçbir toplum böyle bir “itibarı” daha fazla taşıyamaz. Biriken öfke patlar. Ve emekçi yığınlar “itibarlı” dünyalarının sonunun geldiğini “malum şahsa anlatır gibi” tane tane anlatırlar.