Dönüm noktası bir süredir geçildi. Eşik aşıldı. Baskı ve saldırılar artık sindirme özelliğini yitirdi. İşler bu noktaya vardığında artık her saldırı dalgası, her baskı yasası, her tehdit, amaçladığının aksine, çıplak bir öfke yaratıyor. Sindirme amaçlı her girişim, yeni kalkışma ve isyan gerekçesi halini alıyor.
Diyanetin orta oyunu ile başlayan baroları bölüp parçalama hamlesi, baronun başındaki faşistin devlete tüm desteğine rağmen, görkemli avukat isyanına yol açmış bulunuyor. Baro başkanlarının Ankara yürüyüşü ile ateşlen eylem dalgası, onbinlerce avukatın adliyeleri miting alanına çevirmesiyle yükselişe geçti. Adana’da polisle göğüs göğüse kapıştı avukatlar. 3 Temmuz’da Ankara’da büyük miting kararı aldılar. Baro başkanlarının “savunmacı” eylemleri ile başlayan süreç, saldırı aşamasına ulaşmış oldu.
Aynı dönemde işçiler kıdem tazminatını iç etme girişimlerine karşı gittikçe sertleşen bir tutum içine girdiler. Protesto gösterileri, açıklamalar, yürüyüşler... İşçiler sürekli irili ufaklı eylemler yapıyordu zaten. Kıdem tazminatı meselesi tüm bu dağınık eylemlerin tek bir kanala akmasına yol açma yolunda.
Toplumun değişik emekçi kesimlerinin bağımsız dağınık eylemleri, eş zamanlı oluşlarıyla belirli etki yaratmaktaydı. Ama “genel bahane” olmaya aday temel sorunlar, tüm bu yaygın eylemleri belirli kanallarda birleştirme yolunda. Ve böylesi koşullarda siyasal iktidarın her basık ve saldırısı, bu birleştirici etmenleri kolaylıkla “ayaklanmanın genel bahanesine” dönüştürme potansiyeline sahip.
Öte yandan bu temel dayanaklar, emekçilerin mücadele birliğini sağlamanın, onların mücadelelerini birleştirmenin imkanlarını sunuyorlar. Yakın zamanda avukatlara destek veren işçi eylemlerine, işçi eylemlerine katılan geniş avukat kesimlerine tanık olacağız. Dinci faşist iktidar geniş emekçi kesimleri bir araya gelmeye, kendi zorbalığına karşı ortak mücadeleyi örmeye zorluyor. Burjuvazi bir kez daha devrim için çalışıyor. Toplum hiç olmadığı kadar “sosyal patlamanın”, ayaklanmanın eşiğine gelip dayanmış bulunuyor.