Çok kısa süre önce pandemi sürecinde Türkiye’de milyoner sayısının arttığından bahsetmiştik. Bir hafta öncesinde de Dardanel Fabrikası’nda uygulamaya geçen “izole üretim üssü”nü kaleme almış, “çalışma kampı” örneğini vermiştik. İşçilerin hiç ara vermeden çalışması fikri, patronlara öyle cazip gelmiş ki, örnekler ağızlarını sulandırmaya yetti.
Pandemi sürecinde ücretsiz izne çıkarmanın yasalaşması, hatta bunun 1 yıl daha uzatılması, hazinenin kaynaklarını patronların emrine sunması, kıdem tazminatının kaldırılma denemesi vs vs yeterli gelmedi ekonomiye can vermeye. Pandemi öncesinde de ekonomik krizle boğuşan sermayeye cansuyu, pandemi bahanesiyle verildi.
Pandemi sürecinde tüm halka “evde kal” denir, hatta evden çıkanlar salgının sorumlusu olarak gösterilirken; işçiler hiç bir önlem alınmadan, sokağa çıkma yasaklarında bile özel izinlerle virüsle kol kola çalıştırıldılar. “Evde kal”amayanlar, sermaye için yaşamlarının ne derece önemli olduğunu da görmüş oldular...
Bu esnada işçi ve emekçilere saldırı yasaları ardı ardına yürürlüğe konmaya başlandı. Bu bahaneyle işçiler için dijital “tasma” ile çalışma, izole çalışma üsleri vb vb uygulamaya geçilmek istendi. Bu koşullar patronların o derece hoşuna gitti ki, ilkel köleci toplumun karın tokluğuna çalıştırılan, ölürse yerine hemen yenisinin konulabildiği köleleri, Nazi toplama kamplarının sadece “hayatta kalabilme” karşılığında çalıştırılan kurbanları iştahlarını kabarttı. İşçileri çalışma alanlarında yatırmak-kaldırmak, birkaç vardiya halinde ya da uzun saatler çalıştırmak, servis-taşıma vs masraflarını kaldırmak çok cazip geldi.
Ve tüm patronlarının dilinin ucundakini Manisa Organize Sanayi Bölgesi yönetiminden Sait Türek dile getirdi. Koronavirüs salgınının faturasını işçilere kesen patron, virüsü fabrikaya işçilerin taşıdığını söyledi.
Vestel başta olmak üzere “Normalleşme” sonrası Manisa OSB’de yaşanan salgının, çok sayıda işçinin hayatını kaybetmesinin sorumlusu, mesai sonrasında tedbir almayan işçiler!...
“Zaman zaman bu arkadaşlarımızı Manisa OSB bünyesinde bir pansiyon inşa edip de dışarıya bırakmasak mı diye düşünüyoruz. Çünkü her tatil veya her boşluğun arkasından çalışan arkadaşlarımız fabrikalara geri gelirken maalesef birtakım şeyleri de taşıyarak geliyorlar” diyor Türek.
İşçiyi “insan” olarak görmeyenler, onların aileleri ile yan yana olmalarını, eş dostlarıyla zaman geçirmelerini yahut eğlenmelerini, dinlenmelerini, evlenmelerini yahut sosyal bir etkinlikte bulunmasını hak görmüyor.
Fabrikalarda, servis ve yemekhanelerde işçilerin çalışma koşullarının görüntüleri ortada iken “her tür hijyen önlemini” aldıklarını iddia edenler, “akşam saat 17.00 vardiyasından çıktıkları zaman tüm bunları unutuyorlar” diyorlar.
Evet, hayallerini birer birer gerçekleştirme peşinde patronlar. Bu yolla biraz daha fazla kar elde etmek, varoluşlarını biraz daha uzatmak hayalleri...Ancak bu hayalleri tarihin gerçekliğine ve işçi sınıfının çelik yumruğuna çarparak tuzla buz olacak.