Bu iki etti. Daha önce Merkel, RTE şahsında Ankara’ya “Kandıralı sen de dur” demişti. Doğu Akdeniz’de Oruç Reis’in tekrar demir almasıyla önce Almanya, ardından ABD “yeter artık” ayarında açıklamalar yaptılar.
Türkiye’nin savaşın eşiğinde diplomatik oyunlar oynamaya çalıştığını, rakibinin ancak bir savaşı veya bir dizi çatışmayı göze alarak karşılık vereceği bir seviyede “el yükseltme” manevraları yaptığını daha önce söylemiştik. Bu tarz “diplomatik” hamleler, rakibiniz aşağı yukarı sizin ayarınızda veya sizden güçsüzse, işe yarayabiliyor. Hatta sizden güçlü rakipler bile, bir savaşı göze almak ile taviz vermek konusunda hesap kitap yapıyor, ona göre karar veriyorlar.
Ama bu oyunu sürekli oynarsanız, sürekli sağa sola efelenir, herkese “ayar vermeye” kalkarsanız, mutlaka ama mutlak bir noktada tıkanacak, hatta patlayacaktır. Libya’da başına bu geldi dinci faşist iktidarın. Dersini almadı. Doğu Akdeniz'de ileri geri salınımlar eşliğinde aynı oyunu oynamaya çalıştı. En son Almanya’yı bile bezdirdi. AB topyekun Atina’ya arka çıkınca yelkenleri suya indirdi. Bu arada ABD, o kadar sert olmasa da, Ankara’yı uyarmayı ihmal etmemişti.
Bu iki cephede bozguna uğrayan Ankara, soluğu Transkafkasya’da aldı. Dinci çetelerini Bakü’ye kiralayarak, bilumum askeri silah, teçhizat ve imkanlarını Bakü’nün emrine sunarak, Karabağ (Artsakh) savaşını başlattı. Rusya’nın Moskova’da “geçici ateşkesi” kotarmasıyla orada da önü tıkandı. Hal böyle olunca “serseri mayın” misali ortalıkta dolanıp duran şişirme “fetih ordusu” soluğu tekrar Doğu Akdeniz'de aldı.
Ama bu defa işler hiç naz kaldırır durumda değil. Zaten Kıbrıs’ta Maraş’ın sahilini açmak ile başlayan hamle, AB’yi, hatta ABD’yi yeterince germiş durumdaydı. Oruç Reis de üzerine tuz biber oldu. Almanya, Dışişleri Bakanı Maas yoluyla verebileceği en net mesajı vardı. Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye’yi ziyaret edecek olan Maas, dün Kıbrıs’ta, “sadece Lefkoşa ve Atina'ya seyahat etme kararım, burada ele aldığımız güncel gelişmelerden kaynaklanıyor” (yani Ankara’yı kasten gezi programına almadım) diyecek kadar keskindi. Türkiye’ye “gerginlik ve yumuşama politikası arasındaki oyuna son ver” dedi ve “Almanya ve Avrupa Birliği, dayanışma içinde Kıbrıs ve Yunanistan'ın yanındadır” diyerek noktayı koydu.
ABD, Maas kadar diplomatik nezaket taşımıyordu. Dışişleri sözcüsünün açıklamasında adeta bir ültimatom vardı: “Türkiye'yi bu hesaplı provokasyona son vermeye ve Yunanistan ile istikşafi görüşmelere derhal başlamaya çağırıyoruz!” (Zamanın Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın “Güneş operasyonu” geliyor akla. Böyle bir “çağrı” sonrası apar topar bitivermişti o şaşalı ve iddialı “sınır ötesi operasyon.”)
Atina, “Oruç Reis’i çekmezseniz görüşmeyiz” diyor. AB ve Fransa “endişe ve üzüntü duyduklarını” ifade ediyor. Yani Türkiye’nin müttefiklerinden tek bir destek açıklaması bile yok! Artık “böyle dost ve müttefikler varken düşmana ne hacet” mi denir, yoksa “eski oyun artık hiç sökmüyor” mu denir bilemiyoruz ama, dinci faşist iktidarın havuz (lağım) medyası, aklını tümden peynir ekmekle yemiş, “Oruç Reis sahaya indi, Fransa ve Almanya kudurdu” diye manşet atıyor! Yazıp çizdiklerine bakarsanız, “yeniden Selçuklu”, “yeniden Osmanlı”; “destanlar yazıyoruz!” Tam bir anakroni, tam bir gerçeklikle tüm bağlarını yitirme hali!
Oysa dinci faşist iktidar tam bir çıkışsızlık içinde. İçeride ve dışarıda, bütün cephelerde bozgun hüküm sürüyor. Emperyalistlerin, Türkiye’ye “karşı-devrim merkezi” olarak ihtiyaç duyuyor olmaları, anlaşılan o ki, dinci faşist iktidarın başını biraz fazla döndürmüş. Efendilerinin gölgesini kendi gölgesi sananlar var. Kendi çap(sızlık)larının farkına hala varamadılarsa, pek yakında varmak zorunda kalacakları kesin. Zira Kandıralı’ya bu defa pek hoş davranmayacaklar.