“Torbacı” hükümet, emek düşmanı her girişimini bir torbaya doldurduğu yasa teklifleri ile gerçekleştiriyor. Hükümet partisi yeni bir “torba” daha getirdi Meclis’e. Torbada yok yok. Ama işçilerin çıkarına tek bir söz bile yok.
Bu seferki torbada “İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” yer alıyor. Malum, Hazine yine tamtakır. Paraya ihtiyaç var. Özellikle de dövize. Bu durumda yine “Mevlana tekkesi” kuralı işliyor: Ne olursan ol, gel, yeter ki döviz ve altınla gel! İlgili bölüm şöyle:
“Yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymeti Türkiye’ye getirenler bu varlıkları serbestçe tasarruf edebilecek. Yurtdışındaki kredilerin kapatılmasında kullanabilecek. Bu durumda borcun ödenmesinde kullanılan varlıklar için Türkiye’ye getirme şartı da aranmayacak. Türkiye’ye getirilen varlıklar dönem kazancının tespitinde dikkate alınmaksızın işletmelere dahil edilebilecek. Ayrıca Türkiye’de bulunan ancak işletmelerin kayıtları arasında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazların yasal defterlere kaydedilebilmesine olanak sağlanacak. Tüm bu varlıklar için hiçbir surette vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılamayacak. Süre 30 Haziran 2021 olarak belirlendi. Ancak Cumhurbaşkanı bu süreyi 1 yıla kadar uzatabilecek.”
İnsan “Özyeğingillerin” milyarlarla ülkeye gelişini, bir anda Türkiye’nin en zenginlerinden biri oluşunu anımsamadan edemiyor doğrusu. Sermayenin egemenlik aracı olarak devlet, her daim sınıfına hizmette kusursuz. Paranın kaynağı mı? Ne önemi var ki! Karapara dediğiniz, “saygın işadamlarının” görünür olmayan yüzlerinden başka nedir ki! Yeter ki bir parça araştırma yapın. Tüm bu “saygın” burjuvaların ve tabii dünyaya 100 dolarlık ve 500 euroluk banknotlar sunan ABD ve AB başta, tüm burjuva devletlerin “karanlık yüzü” çıkar ortaya.
Burjuvalara bu türden incelikler bahşeden “torba”, işçileri de ihmal etmiyor elbet. Sürekli gündeme gelen “kıdem tazminatı” meselesini doğrudan “çözemiyorsa” da, arka kapıdan dolanmayı ihmal etmiyor. Esnek çalışmayı alabildiğine “esnekleştiriyor” taslak. Öyle ki, artık işçilerin “belirsiz sürelerle çalıştırılması” istisna olmaktan çıkartılıyor, neredeyse kural haline getiriliyor: “25 yaş altındaki gençlerin kısmi süreli çalışmaları teşvik edilecek. Ay içinde 10 günden az çalışanlar için %2 iş kazası ve meslek hastalıkları primi ile %7.5’i işveren, %5’i sigortalıya ait olmak üzere %12.5 oranında genel sağlık sigortası primi işveren tarafından ödenecek”. Üstelik bu arka kapının uygulanmasını bir de teşvik edecek hükümet. Vergi istisnaları getirecek patrona ve cumhurbaşkanı bu teşviki 4 yıl uzatabilecek. Bu durumda kıdem tazminatı berhava!
Yine o kötü ünlü “ücretsiz izin” uygulamasının cumhurbaşkanı tarafından 30 Haziran 2021’e kadar uzatma yetkisi tanınması da ihmal edilmemiş “torba”da. İşçiler, en az 6 ay daha hane başına günlük 34 TL 34 kuruş ile yaşamaya çalışacak!
Sonuç ortada. Her zaman patronlara (sürekli “işveren” deyip aklıyorlar, Engels’in haklı olarak dalga geçtiği gibi, “bu durumda işçiye de ‘işalan’ diyeceğiz” galiba!) her türlü kıyağı geçiyor burjuva hükümetler. İşçilerin, emekçilerin dişleriyle, tırnaklarıyla kazandıkları her türden hak, bir çırpıda ellerinden alınıyor. Kimi zaman açıktan, meydan okur tarzda yapıyor bunu sermaye iktidarları; kimi zaman gizli kapaklı, dolambaçlı yollardan.
Hiçbir hakkın, kazanılmış hiçbir güvencenin kalıcılığı söz konusu değil. Üstelik en sıradan, en temel, en vazgeçilmez, en basit haklarımız için bile dişe diş kavgalara girmemiz gerekiyor. Tıpkı Somalı madencilerin göğüs göğüse mücadele ile sürdürmeye çalıştıkları yürüyüşlerinde olduğu gibi. Çözüm bizzat emeğin iktidarını kurmakta. Her tür haklarımıza sahip çıkmanın anahtarı siyasi iktidara sahip olmakta.