Bir AKP yöneticisi milletvekili, “halk adamı” ağzıyla konuşuyor televizyonda: “Kriz mriz yok, iş beğenmeme var!”
Bu beylik lafı ne çok duyar olduk son dönemde sermayenin has politik temsilcilerinden böyle! TÜİK destekli istatistikler yetmeyince, sıra böyle işkembeden atıp tutmaya geldi işte. Bakın şu incilere...
“Ekonomide problem yok diyemeyiz. Hayat, dinamik ve devam ediyor. Alıyoruz, satıyoruz. Dünyanın en güçlü görünen ülkelerinin, ABD’nin ekonomisi ne duruma geldi salgın sürecinde? Avrupa, ne duruma geldi? Avrupa ülkeleri, birçok şeyi üretemez hale geldi. Devlet, salgında 600-700 milyara yakın desteklemede bulundu. Bu süreçten olumsuz etkilenmedik demek, kafamızı kuma gömmek olur ama Türkiye’de bir kriz yok. ... Kriz varsa biz pandemi sürecinde insanlara nasıl destek verdik? Tarihin en yüksek konut alımını yaptık. Sıfır araç alımı için 3 ay 6 ay sonrasına vatandaşa gün veriliyor”
Şimdi bu zat-ı muhteremin karşısına geçip, “kriz günlerinde çorbalarına altın tozu döküp yiyenler de var” dese birileri? Ya da “senin verdiğin ‘desteğin’ kaç katını verdi tonla ülke ama, hepsi de krizde olduğunu kabul ediyor” dese? Ama ne gerek. Kriz denen şey, elbette seçicidir. Toplumun geniş, çok geniş kesimlerini yakar kavurur, yıkar geçer, lakin birilerinin servetlerine servet ekler. Çok geniş kesimler açlık ve yokluktan kırılır, lüks araç almak için siparişler yığılır, 3-6 ay sıra bekler. Tam da bu AKP’linin dediği gibi. Kriz yok, derken bile krizin görünümlerini anlatıyor, farkında değil.
Ama asıl şecaat arz ederken sirkatin söylediği bölüm, göçmen işçilerden bahsettiği bölüm. Olduğu gibi aktaralım. Kendini haklı sandığı son bölümleri de kesmeden verelim konuşmasının. Şöyle konuşuyor hazret:
“Çocukluğumuzu bir kenara bırakalım. 50 yıldır cemiyetin içindeyiz. Konya’da sanayiye gidiyorum. Sanayici ‘Eğer Suriyeliler olmazsa sanayi bitti’ diyor. Ağır iş kollarında çalışanların çoğu nereli? Suriyeliler. Köylere gidiyoruz, ‘Afganlılar olmazsa, köylerde çoban yok’ diyorlar. Bize ‘yandım, bittim, işsizim, açım’ diye gelenler oluyor. Bir işadamını arıyorum. ‘Birisini göndereceğim’ diyorum, hemen gönder diyorlar. Bize iş için gelenler sonra ‘belediye olmaz mı, hastane olmaz mı diyor’ Bu iş beğenmeme. Bizim zihniyet olarak bir değişim yaşamamız gerekiyor. ‘Ben asla tulum giyemem’ diyorlar. Ne yapacaksınız? ‘08.00-17.00 çalışacağım, Cumartesi-Pazar tatil olacak, önümde internet açık olacak’ anlayışı var. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.”
Neresinden tutmalı bu sözleri? Göçmen işçiler olmasa sanayi batacak! İyi de, acaba o göçmen işçilere bu rağbet neden? Kalifiye emek oluşu mu? Yoksa sudan ucuz, hatta “bedava” oluşu mu? Biz de “çocukluğumuzu bırakalım, 50 yıldır cemiyetin içindeyiz” ve biz de o sanayileri gayet iyi biliyoruz. Suriyeliler başta olmak üzere, göçmen işçilerin hangi şartlar altında, nasıl bir vahşet eşliğinde çalıştırıldığını, sadece sanayide de değil, bütün “merdiven altı atölyelerde” de aynı “emek cehenneminde” çoğu zaman üç kuruşa ölümüne işe koşulduğunu, sık sık da hiç ücret alamadığını, ücretlerini istediğinde saldırıya maruz kaldığını... gayet iyi biliyoruz. İrili ufaklı tüm patronlar ölümüne çalışacak, kölelikten çok daha ağır şartları sessiz sedasız kabul edecek işçi arıyor. Yasal ve yasadışı zorla göçmen işçileri buna zorluyorlar. Üstelik bu durum sadece Türkiye’ye has bir şey de değil. “Uygar Avrupa”nın her yerinde aynı sahnelere tanık olursunuz. Oranın “Suriyelileri” de pekala Türkiyeliler olabiliyor!
“İş beğenmeme” imiş! Şu vampire bakın. “‘08.00-17.00 çalışacağım, Cumartesi-Pazar tatil olacak, önümde internet açık olacak’ anlayışı var. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok” diye böbürleniyor bir de! AKP’liler başta olmak üzere bütün dinci şarlatanlar, aynı anda iki-üç görevi üstleniyorsunuz, iki-üç yerden maaş (hem de ne maaş!) alıyorsunuz, üstelik tüm bu birden fazla işi birkaç saat olsun o işlere gitmeden “beceriyorsunuz”... ama işçi 9 saatlik bir iş günü (45 saatlik iş haftası ediyor ki Avrupa ortalamasının üzerinde) istedi diye dalga geçiyorsunuz. İşte bunun adı sizin o çok iyi bildiğiniz tabirle “cami duvarına işemek”tir. Siz böyle yapmaya devam edin. Dinci faşist iktidarın kan emici temsilcileri olarak bu inci tanesi görüşlerinizi her yerde lütfen yüksek sesle söylemeye devam edin. Tüm bunlar kayıtlara geçiyor.
Emekçi yığınlarda öfke zaten ziyadesiyle birikti. “Yeter artık” noktası yakındır. Kayıtlarımız o zaman her birinizin önüne gelecektir. Kuşkunuz olmasın.