Halkın aklıyla alay ediyorlar! Kimisi, “kazanacağımız seçimleri neden boykot edelim” diyor; kimisi, “seçimlerde Kürdün tokadını yiyecekler” diyor; kimisi, “bu seçimlerde onları tarihin çöplüğüne süpüreceğiz” diyor.
Kendilerini çok akıllı sanıyorlar ama, mantık tutarlılığı olan iki cümleyi ard arda kuramıyorlar. “Bu ortamda adil seçim mümkün değil, seçimler şimdiden şaibeli” cümlesini kurduktan hemen sonra “seçimleri kazanacağız” diyebiliyorlar. Kendi kendilerini değil ama halkı aldatmaya; halkı sandık başına getirmeye ve seçimlerin sonuçlarını şimdiden “meşru” göstermeye çalışıyorlar.
Dinci-faşist iktidar, korku ve panik içinde bir “erken seçim” kararı aldı. Ama bu korku ve panik, kendilerini pek akıllı sananların göstermeye çalıştığı gibi, seçimi kaybetme ihtimalinden kaynaklanmıyor.
Dinci-faşist iktidar, seçimleri “kazanmanın” tüm koşullarını, yasal/pratik, çoktan hazırlamış durumda. Seçimler hileli de olmayacak. Her şey yasalara, anayasaya uygun biçimde yapılacak. İşçi sınıfını ve ezilen halkları sandık başına çağıranlar bunu bilmiyorlar mı? Bunca yasal düzenlemenin, KHK’nin vb vb neden çıkarıldığını bilmez olurlar mı hiç?
Evet, erken seçim kararı bir korku ve panik işaretidir. Ama bu korku, seçim kaybetmekten duyulan bir korku değil, bir ayaklanmadan duyulan korkudur. Alt üst edici bir ayaklanmanın koşulları her geçen gün olgunlaşıyor. Sivas katliamında aktif rol alan dinci-faşist Karamollaoğlu, Saadet Partisi genel başkanı bile “Allah muhafaza” dedikten sonra, “Bu memleketi siz isyana zorluyorsunuz. Zorlamayın, hata ediyorsunuz” diye eski yol arkadaşlarını uyarıyor.
Seçime bu korkuyu savuşturmak, muhtemel bir halk ayaklanmasını güçlerini birleştirmiş ve pekiştirmiş biçimde karşılamak; dizginleri tümüyle bir kişinin, Erdoğan’ın eline vermek üzere gidiliyor. Guardian gibi gerici bir İngiliz gazetesi dahi, seçimlerin amacını ve içeriğini şu sözlerle tanımlıyor: “Adil bir seçim ihtimali yok, dizginleri (Erdoğan) eline alacak.” Hepsi bu.
Dolayısıyla dinci-faşist iktidarın ve onun başının kaybetme ihtimalinin olmadığı bir seçime, iki ülkenin işçi sınıfı, emekçileri, ezilen halkları sandık başına neden çağrılır? Galibi şimdiden belli bir seçimde sosyal reformistlere, sandık çağrısı yapanlara,baş aktöre koltuk değneği olma, figüran rolünden başka ne düşecek? Elbette hiç bir şey ve bu adamlar bu role gönüllüdür. Zor duruma her düştüğünde ya da ihtiyaç duyduğunda dinci faşist iktidara koltuk değneği rolünü hep üstlenen CHP’ye sözümüz olamaz. O, bunu sınıf karakteri ve varlık koşulları gereği yapıyor. “Yenikapı ruhu” budur; ezilen halklara ve emekçi sınıflara karşı “milli mutabakat”tır. Peki, HDP’ye ne oluyor?
HDP’nin “yetmez ama evet”çi eşbaşkanı, “7 Haziran seçimlerinde ders verdik” diyor. Olabilir; ama ders almayı bilmek de gerekiyor. Seksen milletvekili çıkardınız da ne oldu? Bir çok belediye başkanlığı kazandınız da ne oldu? Dokunulmazlıklarınız tutuklanmanıza engel mi oldu? Dinci-faşist iktidar, 7 Haziran seçimlerinde azınlık durumuna düşünce hükümeti mi bıraktı? Onu izleyen Kasım seçimlerini nasıl kazandıklarından ders aldınız mı? Ve en sonu, gerçekte kaybettiği referandumda yenilgiyi kabul edip köşesine mi çekildi? Siz bunlardan ders çıkardınız mı? Liste uzatılabilir ama gerek yok.
Emekçi sınıfları ve ezilen halkları, dinci-faşist iktidarı “24 Haziran’da tarihin çöplüğüne göndereceğiz” sözleriyle kandırmayın, ahmak yerine koymayın. İngilizin gördüğünü göremiyor musunuz? Bu seçimler, dizginleri Erdoğan’ın eline vermek için düzenleniyor ve kaybetme ihtimalleri yok. “Kazanmak” için her türlü tedbiri alıp, yasal düzenlemeleri yaptılar. Yani “hile yapıldı” deme şansınız bile yok.
Emekçi sınıflar ve ezilen halklar sağlam karakterlidir; gerçeğin gözünün taa içine bakmaktan korkmazlar. Onlar bu seçimlerin üçüncü sınıf bir tiyatro olduğunun farkındalar, bilincindeler. Bu nedenle şimdiden seçimleri de sonuçlarını da tanımama eğilimindeler. Seçimlerin hemen ertesi günü ahmak yerine konmamanın tek yolu da bu.
Dinci-faşist iktidar kendini ve düzeni korumak için, oyunun kurallarına uyuyor; taraftarlarını örgütlüyor, silahlandırıyor, silahlı eğitimden geçiriyor. Çünkü biliyor ki, uzlaşmaz çıkarlara dayalı sınıflı toplumda yaşamsal sorunlar, yasalarla, görüşmelerle, müzakerelerle değil, güçler dengesine bağlı olarak zor yöntemleriyle çözülür.
Bir devrimci, emekçi sınıflardan ve ezilen halklardan bu gerçekleri saklayamaz, saklamamalı.
Seçimlere katılmak için can atan bütün sosyal reformistlerin ve oportünistlerin söyledikleri tek doğru, iktidarın korku ve panik içinde olduğudur. Ekonomik bunalımın yeni bir kriz dalgası, düzenin üstüne kara bir bulut gibi, çöktü, çöküyor. İşgal ve ilhak politikasıyla yürütülen savaş, düzenin krizini daha da derinleştiriyor.
Bütün bunlar,Haziran Halk Ayaklanmasının yanında hafif kalacağı bir halk ayaklanmasının koşullarını hazırlıyor. Emekçi sınıflar ve ezilen halklar işte buna hazırlık yapmalılar. Devrimci güçler buna hazırlanmalı, propaganda, ajitasyon ve çağrılarını buna uygun yapmalılar.
Seçimleri ve sonuçlarını tanımamak iki ülkenin halklarını bir kez daha ayağa kaldırmanın çağrısına dönüşmeli.