Faşist devlet ve dinci faşist iktidar, Kürt halkı üzerindeki baskı ve terörünü artırır, Kürt halkına ve özgürlük güçlerine karşı savaşı Xakurke’den Rojava’nın yeni alanlarına kadar genişletirken, küçük burjuva uzlaşmacı parti ve güçlerin “Çözüm-müzakere-demokratik barış” gibi çağrıları da ortalığı kaplamaya başladı.
Küçük burjuva uzlaşmacı parti ve etrafındaki güçler, faşist devletin saldırıları ne zaman şiddetlense, Kürt halkını, devrimci demokratik güçleri faşizme karşı kararlı bir devrim mücadelesine çağıracaklarına, “müzakere-barış-çözüm” çağrılarını yüksek perdeden ve büyük bir gürültüyle tekrarlayıp duruyorlar.
“Dolmabahçe Mutabakatı”nın masası bir tekmeyle devrilip Kürt halkı tarihin tanık olduğu ender kıyımlardan geçirildikten bir kaç yıl sonra, şimdilerde, bir kez daha aynı çağrıları yapmaya başladılar. Belli ki, yapılan katliamların üzerinden bir kaç yıl geçince Kürt halkının hafızasından silinmiş olabileceğine güveniyorlar. Böylesi budalalara hatırlatmak isteriz: Bir halkın kolektif hafızası, “hafıza-i beşer”den farklıdır, nisyan ile malul değil; unutmaz. Ama, küçük burjuva uzlaşmacılarınki de bir umut işte..
Yine de biz, bu uzlaşmacıları asla gerçekleşmeyecek hayal ve umutları ile baş başa bırakıp “çözüm” denen şeyin neden olamayacağının; olur gibi göründüğünde bile, bunun sadece devlet ve iktidarın Kürt halkını oyalamak, aldatmak, zaman kazanmak için yapıldığını bir kaç noktayla anlatmaya çalışalım.
Her şeyden önce, uzlaşmaz karşıt sınıflara bölünmüş bir toplumda yaşamsal sorunların bütün sınıfların çıkarlarını kesen, bütün sınıfları tatmin eden bir çözümü yoktur; olamaz da. Her sınıfın kendi çıkarlarına uygun bir “çözüm”ü var. Dolayısıyla, “çözüm”den söz edenlere öncelikle şunu sormak lazım: “hangi sınıfın ‘çözüm’ biçiminden söz ediyorsunuz?” İşçi ve emekçi sınıfların mı, burjuva sınıfın mı?
Denebilir ki bu, devrimci politikanın abc’sidir. Kuşkusuz öyledir ama halkları aldatma pahasına, burjuva sınıfla uzlaşmak için işin abc’sini bir kenara atanlara bunları hatırlatmaktan başka elden ne gelir ki?
Üstelik burada sınıf çıkarlarının farklılığından söz ederken, sadece Türk burjuva sınıfından söz etmiyoruz. Kürt burjuva sınıfının “çözüm” biçimi Kürt emekçi ve yoksullarının “çözüm” biçiminden temelden farklıdır ve Türk burjuva sınıfla uzlaşma amaçlıdır. Buna karşılık, her iki ulusun emekçi sınıflarının çıkarları onları ortak bir “çözüm” biçiminde birleştiriyor. Bu, ezilen ulusun ayrılıp kendi devletini kurma hakkı da dahil, iki ulusun tam hak eşitliğine dayalı bir “çözüm”dür.
İki ulusun burjuva sınıflarının “çözüm” biçimi tam hak eşitliğine dayalı bir biçimi içermez. Aksine, her alanda gericilik peşinde koşan tekelci egemenlikte bir ulusun, ulusal toplulukların baskı, sömürü ve kölelik altında tutulması; toprak kazanmak, toprak ilhak etmek esastır.
Yaşamsal bir sorun olarak Kürt/Kürdistan sorununun kaynağı, bir ulusun bir başka ulusu ezmesi, baskı altında tutması, ezilen ulusun topraklarını kendi topraklarına katıp ilhak etmesidir.
Ezen ulusun egemen sınıfı, burjuvazi, bu durumdan yaşamsal çıkarlar; kendi egemenliğini ayakta tutacak bir güç elde ediyor. Bu çıkarlar, ekonomik çıkarlarla sınırlı değil. Ekonomik çıkarlarla birlikte, askeri, siyasi, moral, kültürel vb. bir sınıfın egemenliğini ilgilendiren, akla gelebilecek her türlü çıkar bunlara dahildir.
Türk devletinin ve burjuva egemenliğin üzerinde yükseldikleri kuruluş temellerinin harcında Kürt ulusunun kölelik altında tutulması ve Kürdistan’ın ilhak edilmesi var. Kürt/Kürdistan sorununu tekelci burjuva sınıfın ve onun tüm siyasi iktidarlarının “beka sorunu” olarak ele alması, keyfi tercihten değil, devletin ve tekelci burjuva egemenliğin bu karakter özelliklerinden dolayıdır.
Bu arada geçerken belirtelim: Uzlaşmacı partinin ve tüm sosyal reformistlerin seçimlerde olsun başka önemli konularda olsun kuyruğuna takıldıkları CHP, dinci faşist iktidarın Afrin’den Xakurke’a; oradan şimdilerde adını “barış koridoru” dedikleri Rojava topraklarını işgal politikasına tam destek verirken bu kuyrukçulardan çok daha tutarlı davranmaktadır.
Olgular, gerçekler böyleyken burjuva sınıfın, devlet ve siyasi iktidarların “çözüm”den sözetmeleri bir tek şeyi gösterir: Kürt halkını kölelik, baskı ve sömürü altında tutmak için aldatma, oyalama, zaman kazanma ihtiyacında olduğunu. 1993’te Celal Talabani’in aracılık ettiği ilk “ateşkes”ten bu yana, “çözüm-müzakere-barış” adına yaşanan tüm pratikler bu sözlerimizi kanıtlar. Devlet ve bugüne kadarki tüm hükümetler Kürt halkının devrimci mücadelesinin yükseldiği, birleşik devrimin kapıya dayandığı; buna karşılık kendilerinin çaresiz, zayıf oldukları her dönemde bu manevraya başvurmuşlar. Buna karşılık, sözünü ettiğimiz tarihten bu yana, bu tip girişimlerle burjuvazi zaman kazanıp kendini toparladıktan sonra daima terör ve katliam politikasına geri dönmüştür. Bunun son örneği “Dolmabahçe Mutabakatı”dır.
Bütün bu güncel olgular ve tarihsel nedenler bir tek şeye işaret ediyor: İşgal ve ilhak etmek, başka ulus ve ulusal toplulukları egemenlik altına alarak kölelik ve baskı altında tutmak; buna dayalı olarak şovenizm, militarizm, dincilik, anti-komünizm faşist devletin ve burjuva egemenliğin temellerindeki harcın diğer önemli özelliklerdir.
Bu sözlerimizden, burjuva sınıfın ve onun hükümetlerinin “çözüm” adı altında bir süreç başlatmayacakları anlamı çıkmaz. Aksine, faşist devlet ve tekelci burjuva sınıf, birleşik devrimin gelişimi karşısında varlıklarını tehlikede gördükleri her seferinde, bugüne kadar yaptıkları gibi, bundan sonra da “çözüm” adı altında bir süreç başlatabilirler. Ama şurası kesin: Böyle bir sürecin amacı her zaman Kürt halkını aldatmak, birleşik devrim tehlikesini atlatmak ve yeni bir saldırı için güçlerini toparlamak üzere zaman kazanmaktır. Aynı şekilde, böyle bir süreç daima, faşist devletin daha güçlü, daha acımasız bir saldırısıyla son bulacaktır.
Kürdistan ve Türkiye emekçi halklarının çıkarlarına uygun gerçek bir çözüm, yani halkların tam eşitliğine dayalı kesin bir çözüm ancak faşist devleti ve burjuva sınıf egemenliğini yıkacak birleşik bir devrimle mümkündür. Kürt halkının ve onunla birlikte Türkiye halklarının özgürlüğü bir dizi devrim gerçekleşmeden söz konusu olmayacaktır.
“Çözüm” budur.