İdlib, Türkiye’nin ve taşeronluğunu yaptığı emperyalistlerin Suriye’ye ilişkin politikalarının sembolü haline geldiği için, şimdi tüm gözlerin çevrildiği yer durumunda. Son bir kaç haftada peş peşe ortaya çıkan önemli gelişmeler, Suriye’nin bu kentini Ortadoğu’nun, hatta dünyanın gündeminde baş sıraya oturttu.
Yakın zamana kadar İdlib, emperyalistler ve onlar adına hareket eden Türkiye için, Suriye’nin dokunamayacağı bir kentti. Suriye ordusunun iki yıl önce bu şehri ele geçirme girişimi ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün Suriye üzerine yağdırdığı füzelerle engellenmişti. Elbette, kambersiz düğün olmazdı; Türkiye bu füze saldırısından önce ortamı gürültüye boğan, emperyalist saldırıya davetiye çıkaran baş aktör durumundaydı.
Rusya-İran ikilisi, Astana Mutabakatı; ardından Soçi anlaşmasıyla Türkiye’yi, önüne bir yem atarak sakinleştirdiler. Türkiye’nin İdlib’te, “askeri gözlem noktaları” oluşturmasına onay verdiler. Kimi darkafalılar, bu anlaşmayı Rusya’nın Suriye’yi “satışa getirdiği”; Türkiye’nin de “eksen değiştirmeye başladığı” biçiminde yorumladılar.
Oysa ne bir satış ne de bir eksen değiştirme sözkonusuydu. Olan biten şundan ibaretti: Türkiye, gerilimi azaltma bahanesiyle İdlib’e girip dinci katil sürülerine her türlü yardımı daha doğrudan ve daha yoğun biçimde ulaştırabileceğini; dahası gerektiğinde doğrudan askeri müdahalede bulunabileceğini hesaplıyordu. Rusya-İran-Suriye üçlüsü ise, zamanı geldiğinde “biz Türkiye’yi bir biçimde bu topraklardan atarız” hesabı yapıyorlardı. Türkiye, plan ve amaçları için zaman kazanma; Rusya-İran ikilisi Türkiyenin elini-kolunu bağlama hesapları içindeydiler.
Aradan bir yıldan fazla zaman geçti. Türkiye, Astana ve Soçi taahhütlerini yerine getirmedikçe zaman kazandığını düşünüyordu; Rusya ve İran ise, Türkiye’ye ek süreler tanıyarak elini-kolunu bağlıyorlardı. Koşullar değişti ve Rusya-Suriye ikilisi ön planda; İran arka planda olmak üzere dinci faşist çeteleri İdlib’ten temizleme operasyonu başlatıldı. Operasyon kesintisiz biçimde değil, Türkiye’nin havasını alacak biçimde her iki adımda bir “ateşkes molası” verilerek yapıldı.
Yatıştırıcı açıklamalar, görüşmeler, ateşkesler, uzlaşma girişimleri karşısında kafası karışanlar için, Putin’in şu sözleri yeterince aydınlatıcı olmalıydı: “Şu anda birincil görev, Suriye'de geriye kalan terörist yuvalarının, hepsinden önce de İdlib'dekilerin tamamıyla yok edilmesini sağlamak” Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısı nedeniyle Haziran ortasında Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'e giden Putin, Rusya’nın kararlılığını bu kadar açık ifade ediyordu. Rusya’nın bir şekilde Türkiye ile uzlaşıp Suriye’yi satışa getireceğini düşünen darkafalılara, gerçeği görebilmeleri için, daha ne gerekiyor! İdlib öncelikli; hedef tüm dinci faşist katil sürüleri..
Oyalamak, aldatmak, zaman kazanmak için Astana ve Soçi’de verdiği taahhütler, Türkiye’nin elini kolunu bağlayan zincire dönüşmüştü. Bu yılın Nisan ayından itibaren Suriye-Rusya ikilisinin başlattığı operasyonlar, Hama ve İdlib’in önemli bir kısmını dinci faşist katil sürülerinden temizlerken Türkiye, eli-kolu bağlı beklemek zorunda kaldı. Dinci faşist çeteleri desteklemek için yaptığı son bir-iki hamle Rus ve Suriye uçaklarının bombardımanıyla kesildi; Türkiye’nin çeteler gönderdiği silah konvoyu, konvoyun en önünde giden aracın nokta atışıyla imhasıyla durduruldu.
Türkiye, bıçağın altındaki koyun gibi, çırpınmaktan, bağırıp çağırmaktan başka bir şey yapamadı.
Daha alınacak çok yol olsa da yolun ucu görünmüştü. Çeteler, bozgun halinde dağılıyorlardı. RTE, bu gidişi durdurmak için tekrar “dostum Putin” ipine sarılmayı denedi. “Dostum Putin” önce telefonlara çıkmadı; iş işten geçtikten, Suriye ordusu önemli bir toprak parçasını dinci faşist çetelerden temizledikten ve artık bir mola zamanı geldiğine kanaat getirdikten sonra, “Dostum Putin” RTE’yi yanına çağırdı.
Çağırdı da ne oldu? Putin, RTE’nin eline bir külah dondurma verdi, merdivenle bir savaş uçağının kokpitine çıkardı, “isterseniz bundan size satarız” dedi ve geri gönderdi.
Dinci faşist çeteler, RTE’nin bu Moskova gezisini “satışa gelmek” olarak okudular. “Ümmet, kendisini bir külah dondurmaya satanları unutmayacak”tı. RTE Moskova’dan döndükten bir kaç gün sonra, Türkiye’nin iki sınır kapısı, Bab El Hava ve Atme sınır kapıları, dinci faşist çetelerin kışkırttığı kitle tarafından basıldı. Moskova’ya heybesini pirinçle doldurma umuduyla giden RTE, döndüğünde evindeki bulgurun kurtlanmaya başladığını gördü.
Gösterilerin hemen arkasından ABD, İdlib merkezinde, dinci faşist çeteleri bir toplantı anında bombaladı. Amaç hala müphem olsa da, dinci faşist çetelerin İdlib’ten temizlenecekleri kesin. Çünkü Putin de, RTE ile bu çeteleri temizleme konusunda ek tedbirler alma konusunda anlaştıklarını açıklamıştı. Öyleyse şunu söylemek artık kehanet sayılmaz: İdlib’te dinci faşist çetelerin ipi çekilmiştir, sorun, zamanlamadan ibaret.
Bunlardan hemen çıkarılabilecek anlaşılabilir sonuçlardan birincisi; Türkiye’nin Suriye politikasındaki en önemli dayanağı -dinci faşist çeteler- yıkılıyor. İkincisi, Türkiye’ye yol görünmüştür. Türk Dışişleri Bakanı, daha önce hiç yapmadığı “Siyasi çözüm olduğunda askerimizi çekeceğiz” açıklamasıyla bunun ilk sinyalini verdi. Suriye ordusu Türkiye’ye ait İdlib’teki 9. Gözlem noktasını kuşatarak ve tüm kara bağlantısını keserek askeri bakımdan ne yapmak istediği konusunda işaretini verdi. Türkiye, Rusya’nın güvencesine muhtaç kaldı. Türkiye, İdlib’ten kendiliğinden çekilmez ise, diğer “Gözlem Noktaları” da aynı aynı durumla karşılaşacaklar. Çavuşoğluna “askerimizi çekeriz” açıklaması yaptırtan şey işte bu “nahoş” durumdu.
Türkiye, askerlerini İdlib’ten kendi isteği ile çeker mi? Buna “evet” demek için Türkiye’yi hiç tanımıyor olmak lazım. Irak’taki Başika Üssü bir örnektir. Türkiye, zoru görmedikçe bir karış topraktan bile çekilmez. “Siyasi Çözüm” şartını öne sürmesi ve bundan ne kastettiğini muğlak bırakması bundandır.
Ama her şey Türkiye’nin arzusuna bağlı değil; hatta artık hiç bir şey onun arzusuna bağlı değil demek lazım. Tümüyle kuşatılan 9. Gözlem noktası; kuşatılmayı çaresizce bekleyen 10. Gözlem noktası, çözülüp dağılan dinci faşist çeteler, dinci faşist çetelerin yavaş yavaş da olsa Türkiye’ye karşı bir tutum içine giriyor olmaları, ABD’nin bile dinci faşist çetelerin ipini çekmiş olması, ve en önemlisi Rusya ve Suriye’nin çeteleri temizlemekteki kararlılıkları bir tek noktaya işaret ediyor: Türkiye için İdlib’te yolun sonu görünmüştür.
Mesele, zaman meselesidir; başka bir şey değil.