Değişik devrimci gençlik gruplarının belli ilkeler ve mücadele hedefleri doğrultusunda güçlerini birleştirme, birlikte mücadele etme kararı almaları ve bu konuda yol açmaya başlamaları devrimci saflarda, haklı olarak, belli bir heyecan yaratmıştır.
Bu anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü “birlik” meselesi Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin, uzun yıllar boyu çözemediği; buna karşılık iki ülkenin emekçi sınıflarınyla ezilen halklarının çözümünü büyük bir istekle bekledikleri bir mesele olageldi.
Bu yüzden “birlik” kelimesi sihirli, herkesi büyüleyen bir sözcük haline geldi. Fakat aynı zamanda, kimilerinin emekçi sınıfları ve ezilen halkları aldatma, gözboyama aracı da olmuştur. Bu durum “birlik” konusuna büyük bir dikkat ve özenle yaklaşılması gerektiğini ortaya koyuyor. Kimilerinin “birlik” sözcüğü arkasına sığınarak iki ülke emekçi sınıflarını aldatma ve oyalamasına izin verilmemelidir.
İki ülkenin emekçi sınıflarına, ezilen halklarına, yoksullarına karşı olan bu görevi yerine getirmek ilkesel duruşla, “birlik”in hedef ve amaçlarının büyük bir netlikle ortaya konulmasıyla yerine getirilebilir. Emekçi sınıfların ve ezilen halkların kurtuluş mücadelesini daha ileri, sonal amaca kadar götürmek için “birlik”i amaçlayanlar hedef, amaç ve düşüncelerinde de net olmalılar.
Dahası, hedef, amaç ve düşüncelerini büyük bir açıklıkla iki ülkenin emekçi sınıfları ve ezilen halklarının önüne koymalılar. Hedef, amaç ve düşüncelerin büyük bir açıklıkla ortaya konması, kimin kiminle birlikte yürüyeceğini ya da yürümek istediğini de ortaya çıkaracaktır.
Emperyalizm, tekelci kapitalizm siyasi geriliğe eğilim göstererek demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışır. Tekelci sermaye sınıfının bir devlet biçimi olarak faşizm bu eğilimi mutlak bir çizgi haline getirir. Faşizmle birlikte demokrasi tam bir hayal haline getirilir.
Bununla birlikte, faşizmin demokrasiyi tümden ortadan kaldırması emekçi sınıflarda demokratik özlemlerin, demokratik esinlerin ortaya çıkmasına, güçlenmesine ve bunlar için kitleler ile faşizm arasında şiddetli bir savaşımın ortaya çıkmasına yol açar.
Emekçi kitleler, ezilen halklar için demokrasi mücadelesi, her şeyden önce, onu ortadan kaldıran sınıfların ve bu sınıfların politik güçlerinin ortadan kaldırılması mücadelesidir. Demokrasiyi ortadan kaldıran güçler ortadan kaldırılmadan demokrasi, iki ülkenin işçi sınıfı ve ezilen halkları için bir hayal olmaya devam edecektir.
Demokrasi mücadelesi, demek ki, bu güçlerin, tekelci sermaye sınıfının, onun politik zor aygıtlarının, bu sınıfın egemenliğini ayakta tutan tüm güçlerin ortadan kaldırılması mücadelesidir. Demokrasi sorununun iki ülkenin işçi sınıfı ve ezilen halklarının, emekçi sınıflarının çıkarlarına uygun çözümü budur. Bu çözüm, tekrar etmek gerekirse, tekelci sermaye sınıfının egemenliğinin ve faşist devletin yıkılmasını gerektirir.
Demokrasi mücadelesinde amaç ve hedef budur.
Bu yaklaşımı güncel, pratik biçim içinde ifade etmek gerekirse şudur: Türkiye ve Kürdistan topraklarında demokrasi mücadelesi, dinci faşist iktidarın yıkılarak yerine bir başka burjuva iktidarın, örneğin CHP, İYİP ya da başka burjuva güçlerin iktidar/hükümet kuracakları bir mücadele olamaz. Dolayısıyla, “AKP-MHP iktidarı yıkılsın da yerine kim gelebilirse gelsin” biçimindeki bir yaklaşım emekçi sınıfların, ezilen halkların çıkarını değil, burjuvazinin çıkarını kollayan bir yaklaşımdır. Leninistler, böyle bir yaklaşımı kesin biçimde redderler.
Leninistler, demokrasi mücadelesinde “en geniş birlik”ten yanalar. Fakat bu en geniş birlik, Mevlana yaklaşımı ile kurulabilecek bir birlik değildir. “En geniş birlik” kavramı, tekelci sermaye sınıfının egemenliğini, kapitalizmi, bu düzenin dayandığı faşist devleti yıkmayı kabul eden; bu amaç ve hedef için mücadeleyi en başa koyan tüm güçleri kapsayan birlik olarak anlaşılmalıdır. Mesele bu kadar net ve açık; iki anlama gelmeyecek biçimde konulmalıdır.
Böyle amaç ve hedefleri olmayan güçler, demokrasi mücadelesinde “en geniş birlik” içinde kabul edilemezler.
Yine de bir soru hâlâ yanıtlanmamış olarak karşımızda duruyor: Dinci faşist iktidar ya da “AKP-MHP iktidarı yıkılsın” diyenler, yıkılacak olanın yerine nasıl bir iktidar koymayı düşünüyorlar? Bu sorunun iki çözümü var. Birincisi, burjuva çözümdür. Burjuva sınıfın, tekelci sermayenin, emperyalistlerin çıkarına uygun çözümdür. Bu çözüm, yıkılacak faşist iktidarın yerine, burjuva egemenliğe dokunmadan, bir başka burjuva iktidarın/hükümetin kurulmasını öngörür. Bu çözümün biçiminin emekçi sınıfların çıkarıyla uzaktan yakından alakası yok. Aksine, emekçi sınıfları burjuvazinin yedeği haline getiren çözüm yoludur.
İkinci çözüm, yıkılacak olanın yerine emekçi sınıfların, ezilen halkların devrimci demokratik iktidarının kurulmasını öngören çözümdür. Bu çözüm yolu, aynı zamanda, tekelci kapitalist sınıf egemenliği ve dayandığı faşist devletin yıkılmasını öngördüğü için gerçek kurtuluş yolunu açan çözüm yoludur.
Birleşik mücadele bu ikinci çözüm yolunu isteyen, amaçlayan, önüne koyan bütün güçlerin birliğini içerebilir; içermelidir. “Demokrasi mücadelesinde en geniş birlik” işte bu amaç ve hedeflere sahip güçlerle oluşturulabilir. Leninistler, bu amaç ve hedeflere sahip güçlerin “en geniş birliği”ni sağlamak için bütün güçleriyle çalışacaklar.
Şimdi herkes, hatta emperyalistler bile bu dinci faşist iktidarın çöküş sürecinde olduğunu tespit ediyor, söylüyor ve kabul ediyor. Dolayısıyla, tekelci sermaye sınıfı ve emperyalistlerin bu iktidarın yıkılması durumuna karşı bir alternatif hazırlama arayışında olduğunu görmek için müneccim olmaya gerek yok. Emperyalistler ve tekelci sermaye sınıfı açısından önemli olan kendi sınıf egemenliklerinin devamıdır.
Emekçi sınıflar ve ezilen halkların çıkarları açısından ise, önemli olan bu devrimci koşullardan gerçek bir demokrasiye ulaşmak, devrimci demokratik bir iktidar kurmak, gerçek kurtuluşun yolunu açmak için yararlanmaktır. Dinci faşist iktidarın, “AKP-MHP” iktidarının çökmekte olduğundan söz edip onun yerine devrimci demokratik iktidarın, halk iktidarının bir devrimle kurulmasından hiç söz etmemek, burjuva sınıfın, emperyalistlerin çözüm yolundan yana olmaktır.
Çünkü, mevcut iktidarın yıkılmasından söz edip devrimci demokratik iktidardan tek kelimeyle olsun söz etmemek, yıkılacak olanın yerine bir başka burjuva iktidarın kurulmasını kabul etmektir; ona razı olmaktır. Böylelerinin yeri demokrasi mücadelesinin ittifakları arasında değil, burjuva partiler arasındadır.
Birleşik devrim güçleri bu net anlayış ve perspektifle hareket ettiklerinde zafer kaçınılmaz olacaktır.