Şöyle bir sahne artık normal yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda: Sokakta yürüyorsunuz, citroen marka siyah bir araba size yanaşıyor. İçinden iki üç ya da duruma göre daha fazla, çam yarması gibi adamlar iniyor. Önünüzü kesip GBT yapacağız diye kimlik istiyorlar. Sonra da zorla arabaya bindirip sırra kadem basıyorlar. Dinci faşist iktidarın, faşist devletin son bir kaç ayda öne çıkan politikası bu.
Çok açık: Dinci faşist iktidar, kendisini ve düzeni kurtarmak için, faşist terörün en aşağılık, en gaddar yöntemlerine başvurmaya başladı. Sokak ortasından ve güpegündüz insan kaçırmak vakayı adiye haline gelmiş bulunuyor.
90'lı yıllarda, Mehmet Ağar'lı, Korkut Eken'li, “Yeşil”li ekibin yüzlerce, binlerce insanı “beyaz toros” arabalarla kaçırıp bir tarlada, bir ormanda ya da benzer ıssız bir yerde infaz ettikleri dönem unutulmuş değil; hafızalarda henüz çok canlı. “Yetmez ama evet”çilerin, liberallerin, uzlaşmacı partilerin desteklediği; çoğu sosyal reformist partinin sessizlikle karşıladığı dinci faşist iktidar işte bu politikaya dönmüştür. Bir farkla ki, “beyaz toros” arabaların yerini galiba Macron'un siyah citroen arabaları almış.
Dinci faşizm, bu politikaya dönme ihtiyacını neden hissetti? Çok basit ve kısa bir yanıt vermek gerekirse, birleşik toplumsal devrimle bir türlü baş edemediği; kitlelerin devrimci hareketini bir türlü bastıramadığı; devrimini gelişimini durduramadığı için 90'lı yılların faşist terör yöntemlerine geri döndü.
Faşizm, dizginlenmemiş terördür tanımlaması, belki de en güçlü ifadesini bu politikasında bulur. İnsanları kaçırmak, ıssız bir yerde sorguya çekmek, işkence etmek, sonra, işine geldiği gibi, ya infaz edip ya da korku salmak için tekrar, tehdit edip ıssız bir yerde bırakmak. 90'lı yılların en yaygın terör politikalarından biri bu idi.
Dinci faşizmin, dinci faşist iktidarın şimdi buna döndüğünü görüyoruz. Mehmet Ağar'lı, Korkut Eken'li, Mafyacı çete reisli, Engin Alan'lı resmin mesajı net görülüyor artık. Bu resimde, şüphesiz eksik var. Yedi TİP'li gencin katili Tansu Çiller'in “şereflisi” Abdullah Çatlı, sayısız infazın faili olduğu bilinen “Yeşil” lakaplı Mahmut Yıldırım gibi...
Peki ne olur, ya da dinci faşist iktidar bu politikadan nasıl bir sonuç alır? Faşist devlet, 90'lı yıllarda, bu politikayla birleşik toplumsal devrimin gelişmesini durduramamıştı. Aksine, rüzgar ekti, fırtına biçti demek daha doğru. Devrimin gelişimi daha da hızlandı. 19 Aralık katliamı ve zindan savaşları sonrası, DSP-MHP faşist hükümeti yıkıldı; takip eden ilk seçimler, MHP ve DSP'nin kitle desteğinin güneş altında kalmış yağ gibi eridiğini gösterdi. Daha önceki faşist hükümetlerin partileri DYP ve ANAP ise bunlardan çok daha önce tarihe karışmışlardı. Şimdiki kuşaklar, adlarını bile hatırlamazlar.
Kısacası, faşist devlet ve bu süreçte kurulan, hepsi de iç savaş hükümetleri olan bütün iktidarlar, yürütme erkleri faşist terörden umdukları sonucu alamadılar. Bu, birleşik toplumsal devrimin sağlam ve derin köklere sahip olmasının; kapitalist bunalımın ve her bir kaç yılda bir tavan yapan krizlerin bir sonucuydu. Dinci faşist iktidar, ilk kuruluş yıllarında, liberallerin, uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin doğrudan/dolaylı desteğini alarak gerçek içeriğini kitlelerden saklamayı bir ölçüde başardıysa da sonuçta gerçek yüzünü göstermek zorundaydı.
Bu noktada, liberallerin, uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin zamanında -ve esasında şimdi de- dinci faşist iktidara nasıl destek verdiklerinin tipik örneğini vermeden geçmek olmaz. Bizim kişilerle işimiz olmaz, ama TKP-TİP yıllarından bu yana sosyal reformizmin cisimleşmiş hali olan Oya Baydar'ın şu ibret-i alemlik sözlerini aktarmak istiyoruz:
“Yıllar önce özgürlükçü, cesur, onurlu, pırıl pırıl bir genç kadın olarak tanımıştım sizi. Şimdi üzülüyorum; hem insanî vicdanî değer yitimine uğramış olan sizin için, hem de bir kez daha hayal kırıklığına uğrayan kendim için.”
“Yetmez ama evet”çilerin, bir ölçüde “akil adamlar”ın simgesi diye kabul edebileceğimiz Oya Baydar, bugün AKP'nin kadınlara karşı mayın tarlasına sürdüğü Özlem Zengin nam AKP Grup Başkanvekili kadını eleştirirken işte böyle itirafta bulunuyor.
Bu bahsi kapatarak devam edelim.
Dinci faşist iktidar ve faşist devlet, faşist teröre ilk kez başvuruyor değil elbette. Özellikle 2013'ten bu yana, dinci faşist iktidarın tarihi, kitle katliamları tarihi olarak geçmiştir. Ancak, insan kaçırma politikasına sistemli biçimde başvurması “yeni” bir duruma işaret ediyor. Birleşik toplumsal devrim yol aldıkça ve tekelci kapitalist egemenlikle birlikte dinci faşist iktidar, faşist devlet sarsıldıkça işte böyle dağarcıklarında faşist teröre dair ne kalmışsa ona başvuruyorlar.
Türkiye ve Kürdistan halklarına daha fazla acı çektirmekten başka bir sonuç elde edemeyecekler.
Devrim yoluna devam ediyor!