Dün genel hatlarını çizdiğimiz gibi, Ukrayna'nın Donbass’a yığınağını artırması ve fiili olarak saldırılara hız vermesiyle bir kez daha ve yeniden fiilen çöken Minsk Ateşkesi, büyük çatışmaların işaret fişeği gibi görünüyor. Keza Kırım’a dönük yığınağın hızlanması ve bizzat Ukrayna askeri yetkililerinin Rusya ile savaşacaklarını, bunun NATO-ABD planı olduğunu ifşa etmesi, büyük yıkım savaşının artık hemen eşikte olduğunu gösteriyor.
Önce şu olgunun altını çizelim: Bazı darkafalıların sandığı gibi, patlak vermesi kuvvetle muhtemel olan bu savaş, esas olarak, bir paylaşım savaşı değil. Eğer patlak verirse, bu savaş bir paylaşım savaşı değil, emperyalist-kapitalist sistemin çöküşünü önlemek için dünya proletaryasına, sosyalizme karşı başlatılmış bir savaş olacak. Alanı Ukrayna, Kırım, Donbass”la sınırlı olmayacak, aksine tüm dünya olacak.
İşaretleri var. ABD emperyalizmi, savaş ve saldırganlık örgütü NATO ile birlikte, Çin Halk Cumhuriyeti'nden Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ne kadar çok geniş bir alanda savaşı örgütlemeye çalışıyor. Rusya'ya karşı, Türkiye, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, İspanya, Baltık Ülkeleri olarak anılan Letonya, Estonya, Litvanya'yı, Hollanda ve tabii ki komünizme karşı saldırganlıkta sınır tanımayan, Polonya'yı harekete geçirirken, Pasifik bölgesinde de sosyalist Kore ve Çin'e karşı Japonya, Kapitalist Kore, Avustralya gibi devletleri bir araya getirip savaşa hazırlıyor. Vietnam'a, Laos ve Kamboçya'ya bulaşırlar mı, şimdiden bilemiyoruz. Ancak yeryüzünde sosyalizme ait ne varsa ortadan kaldırmaya çalıştıkları tartışma götürmez.
Savaşı bir “paylaşım savaşı” olarak görenler şu itirazı ileri sürebilirler: Rusya'nın neresi sosyalist ki, bu savaş sosyalizme karşı olsun. Böyle bir soruya yanıtımız şudur: Acem'de halı dokunduğunu öğrenmiş olmak yetmez, enine mi boyuna mı dokunur, onu da öğreneceksiniz. Emperyalist devletlerin hazırladığı ya da karıştıkları her savaş otomatik olarak mutlaka emperyalist paylaşım savaşı olacak diye bir kural yok. Her savaş kendi tarihsel gelişimi ve somut koşullarında ele alınmalıdır. Savaşı hangi sınıf ya da sınıflar, hangi sınıf ya da sınıflara karşı başlatıp yönetiyor; meselenin can alıcı noktası budur.
Muhtemel ve belirtileri her geçen gün artarak ortaya çıkan savaşı örgütleyen sınıfın emperyalist burjuvazi ve onun işbirlikçi devletleri olduğu açık. Peki kime karşı? Rusya'nın emperyalist devletlere eklemlenmeye çalışan yeni yetme burjuvalarına, ya da moda deyimle, oligarklarına karşı mı? Elbette değil. Aksine, emperyalistler, şayet Rusya'ya karşı savaşlarında içeriden yardım alacak olurlarsa, en büyük desteği işte bu yeni yetme burjuvalardan alıyorlar, alacaklar.
Emperyalistlerin hedefi sosyalizmle yetmiş yıl yaşamış, sosyalizme her fırsatta özlemini ifade eden, sosyalizmin değerlerini şu ya da bu oranda koruyan, sosyalist kültürü hala koruyabilen; kapitalizme yönelmiş de olsa devlet üzerinde kapitalizme karşı frenleyici, engelleyici güçlü bir etkiye sahip olan; güçlü anti-emperyalist duygu ve bilinci taşıyan Rusya proletaryası ve emekçi sınıflarıdır. Sovyet simgelerini ve kültürünü koruyan, bu nedenle faşizme karşı güçlü bir duygu ve bilince sahip olan orduyu tümden dağıtmak; devlet bürokrasisi içinde sosyalizme eğilim duyan ne varsa, Rusya'nın kendisini dağıtarak, temizlemek..
Dolayısıyla, Küba başta olmak üzere, emperyalizme karşı durmaya çalışan sosyalist ve devrimci, halkçı devletlere destek olan Rusya'yı ortadan kaldırmak. Çünkü Rusya, saydığımız koşulların toplamı nedeniyle, yeni yetme burjuva güçlere rağmen, hala emperyalist saldırganlığın, yayılmacılığın önünde bir engeldir. Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti'ne, Küba'ya, Venezuela'ya, sağladığı destek; Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni emperyalist saldırganlığa karşı kollayan politikası gibi pek çok örnek emperyalistlerin Rusya'yı ortadan kaldırma gerekçeleri arasındadır.
Kapitalizme yönelmesine rağmen, sözünü ettiğimiz koşulların sonucu olarak meydana gelen Rusya'nın tüm bu eylem ve politikalarının, emperyalizme ve kapitalizme karşı savaşan dünya proletaryasına, ezilen halklarına, emekçi sınıflarına moral ve hatta maddi bir güç sağladığı açıktır. Rusya'nın, hangi nedenle olursa olsun, Suriye'nin dinci faşist çetelerin eline düşmesini, dinci faşist çete üretim ve ihracat merkezine dönüşmesini engellemiş olması buna bir örnektir. Türkiye'nin emperyalistler hesabına Suriye'yi, Libya'yı, Dağlık Karabağ'ı vb. işgaline taş koymuş olması, emperyalist planları bozmuş olması; ABD, Britanya, Almanya, Fransa'nın, bu haydut devletlerin savaş örgütü NATO'nun Rusya'yı yıkmak istemeleri için yeterli neden değil mi?
Bu bir paylaşım savaşı değildir. Zafer kazanmaları halinde emperyalistlerin kendi aralarında dünyayı yeniden paylaşacak olmaları bu gerçeği değiştirmez. Bu savaş, emperyalistlerin kendi çöküşlerini, kendi içlerindeki ayaklanma ve iç savaş tehdidini önlemek; dünya proletaryasının yeryüzünün her tarafına yayılmış olan proleter isyan, ayaklanma ve devrimlerini ezmek; sosyalizm adına ne varsa yeryüzünden silmek için girişecekleri bir savaş olacak. Bu savaş, emperyalist burjuvazinin dünyanın geri kalan burjuva sınıflarıyla birlikte dünya proletaryasına, sosyalizme, sosyalist yönelimlere karşı yapacakları bir savaş olacak.
Elbette, Rusya ve Çin’e, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve dünya proletaryasına karşı bir savaşı başlatmaya cesaret ederlerse. Çünkü nükleer silahlardaki dehşet dengesi bu savaşa olmuş bitmiş gözüyle bakmamızı engelliyor; böyle bir savaşın tüm belirtilerinin ortaya çıkmaya başladığını görmemize rağmen. İyimser ve umut dolu olmak komünistlere göredir...