Bu slogan bize ait değil. Lübnan devrimci kitle hareketi içinde doğmuş bir slogandır. Lübnan devrimcilerinin, yoksul halk kitlelerinin burjuva iktidarlara karşı kullandıkları ve sınıf savaşında sonuna kadar yürümeyi; tüm burjuva güç ve hükümetleri ezerek, tarihin çöplüğüne gönderme istek ve kararlılığını ifade eder.
Bu slogan, bir burjuva hükümetin yerini bir başka burjuva hükümetin almasını öneren, birinin diğerinden daha iyi olduğunu ileri süren düşünceye karşı gelişmiştir. Ne o, ne bu burjuva hükümet; hepsinin canı cehenneme anlamındadır.
Bir burjuva hükümetin yerini bir başka burjuva hükümetin almasını reddeden devrimci bir slogandır. Biraz kazıdığımızda altından, tam ve kesin kurtuluşa götüren devrimci bir halk iktidarı isteği, arzusu çıkar.
Bu sloganın ifade ettiği anlayış üzerinde Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi ciddiyetle durmalıdır. Çünkü, tam da Lübnan'da ya da devrimle karşı karşıya gelen herhangi bir ülkede, her zaman rastlayacağımız, bir burjuva iktidarın yerine bir başka burjuva iktidar için mücadele öneren uzlaşmacı anlayış Türkiye ve Kürdistan'da da her adımda karşımıza çıkıyor. Görmek, tanımak ve bu anlayışa karşı ısrarla mücadele etmek tekelci sermaye egemenliğini yıkmanın temel koşuludur. Lenin'in “devrim için mücadele reformizme karşı mücadeleden ayrılamaz” biçimindeki düşüncesi, gerçek anlam ve ifadesini işte burada buluyor.
Karşımıza nasıl çıkıyor bu uzlaşmacı anlayış? Bu anlayış, tekelci egemenliğin tüm güçlerini, düzenin kendisiyle birlikte hedef göstermek yerine, bu güçlerin sadece bir kısmını hedef gösteren anlayıştır. En somut ifadesini, salt bir “AKP-MHP faşizmi” ya da “tek adam rejimi” karşıtlığında buluyor. Yani “Hepsi demek hepsi demektir” yerine şimdilik bir kısmı, şimdilik “Tek adam Rejimi” ya da “ AKP-MHP faşizmi” öncelikli hedeftir.
Bu anlayış, faşizmin baskı ve teröründen, sömürüden, açlık ve yoksulluktan bunalmış, intiharlara sürüklenen kitlelere düzenin değişmesini, tekelci sermaye egemenliğini yıkılmasını değil, düzen içinde, burjuva güçler arasında bir değişiklik öneren anlayıştır. Çok iyi niyetlerle de ifade edilse, kişi, parti ya da herhangi bir siyasal güç, yıkılacak burjuva iktidarın yerine devrimci iktidar alternatifini açıkça, doğrudan ve iki anlama gelmeyecek biçimde ortaya koymadıkça, bu sosyal reformist zemine kaymaktan kurtulamaz. Varolan iktidarın yıkılmasından söz edip de yerine kurulacak iktidar meselesini boşlukta bırakmak da aynı kapıya çıkar.
Dinci faşizmin devletiyle, iktidarıyla, yargısıyla, polisiyle; aklınıza ne gelirse onlarla Kürt halkına, emekçi sınıflara, işçilere, yoksullara uyguladığı zulmü tekrar tekrar anlatmanın anlamı yok. Kürt halkı, yoksul kitleler, kadınlar faşizmin zulmünü etlerinde, kanlarında hissediyor, yaşıyorlar. Birleşik devrimin bu toplumsal güçlerinin ihtiyaç duydukları şey, kendilerinin neler yaşadıklarını tekrar tekrar dinlemek değil, bu yaşadıklarından nasıl kurtulacaklarını duymaktır. İki ülkenin devrimci halkları devrimci öncülerden bunu duymak istiyorlar. Onlar, bu düzenin -salt bir iktidarın değil- yıkılmasını istiyorlar. Onların istediği şey, kendileri böyle ifade etmeseler bile, bir devrimdir.
Örneğin, haftalardır Urfa sokaklarında faşizmin yargı sistemine karşı mücadele eden Emine Şenyaşar, sadece yargı sistemini değil, düzenin kendisini reddediyor. Katledilen kadınların geride kalanları, erkek egemen sistemin, yani tekelci kapitalist düzenin ortadan kaldırılmasını istiyorlar, bunun için mücadele ediyorlar. İzmir Belediye Başkanını karşısında bulan emekli yoksul kadın, “bıktık artık bu düzen değişsin” diye isyan ediyor. “Düzen değişsin artık”, yoksul kitlelerin, emekçi sınıfların, ezilen halkların temel talebi artık budur. Bu istek, bu haykırış tekil, az rastlanan bir şey değil. Aksine, geniş kitlelerin duygu ve düşüncelerini yansıtıyor.
Düzen çöküyor! En iflah olmaz uzlaşmacılar, liberaller bile artık bu düşüncede birleşiyorlar. Kimileri bu çöküşü dinci faşist iktidarla sınırlı biçimde görse de, gerçekte çöken düzenin kendisidir. Tekelci kapitalist ekonomi, derin bir bunalım içinde. Ekonomik bunalıma politik kriz eşlik ediyor. Kısacası, ortada olan ekonomik ve politik krizdir, devrimci durumdur. Birleşik devrimin karşı cephesinde yer alan emperyalist güçler de bunun farkında. Bu yüzden, tüm yetkileri eline verdikleri dinci faşist iktidarı kurtarmak için, destek üstüne destek veriyorlar.
Düzen çökerken örgütlü devrimci güçler, devrimin toplumsal güçlerinin önüne hedef olarak egemen sınıfın sadece bir kesimini değil, egemen sınıfın hepsini koyarlar. Egemen sınıfın, sömürücü düzenin, faşizmin sadece bir hükümetini değil, tüm düzeni, tüm burjuva güçleri, kurumlarıyla, baskı araçlarıyla birlikte yıkmayı ve emekçi sınıfların egemenliğini kurmayı hedeflerler.
Kısacası, bir kısmı, yani “AKP-MHP faşizmi” değil, hepsi...
“Hepsi demek hepsi demektir”