En sonda söylenmesi gerekeni en başta söylemek ve genel biçimde ifade etmek gerekirse, Türkiye, kesin bir hesaplaşmaya doğru hızla gidiyor. Daha somut, daha anlaşılır ve başka anlamlara çekilemeyecek şekilde söylemek istersek, Türkiye, devrim ile karşı-devrim güçleri arasında son çarpışmaya doğru, gittikçe hızlanan bir tempoyla yol alıyor. Bu çarpışma, birleşik devrim ile burjuva karşı-devrim arasındaki sonal çarpışmadır. Türkiye bir devrime doğru hızla yol alıyor.
Türkiye'yi, daha doğru ve daha açık, anlaşılabilir bir ifadeyle, tekelci burjuva sınıf egemenliğini, kapitalist sömürü düzenini bu noktaya sürükleyen temel, ana faktör, tekelci kapitalist düzenin kendi iç çelişkileridir. Soruna yüzeysel, sadece dış görünüme bakarak yaklaşanların gözlerden sakladığı gerçek budur.
Burjuva düzenin bu noktaya sürüklenmesinde dinci faşist iktidarın izlediği politikaların hızlandırıcı etkisi, şüphesiz vardır. Ancak her şeyi RTE ve dinci faşist iktidara, bunların izlediği politikalara bağlamak ne bilimseldir ne de gerçeği tam olarak açıklar. Gerçek, tekelci kapitalist düzenin ekonomik ve politik krizinde, bu krizin emekçi sınıflar ve ezilen halklar üzerinde yarattığı etkide aranmalıdır.
Sonuçta, tekelci sermaye sınıfı, faşist devlet, dinci faşist iktidar ve emperyalist güçler, Türkiye'nin toplumun uzlaşmaz karşıt sınıfları arasında sonal çarpışmaya doğru hızla gittiğinin farkındalar ve savaşı kazanmak için önlemlerini alıyorlar.
Karşı-devrimin bu temel güçleri, bu çarpışmadan zaferle çıkmak için, dinci faşizmi yetkinleştirmeye, onu Hitlervari bir faşizm düzeyine getirmeye çalışıyorlar. Tekelci sermaye sınıfının ve emperyalist güçlerin bu plan ve politikalarına uzun zamandır dikkat çekiyoruz.
Bir çete başının dinci faşist iktidarın bakanları hakkında çekip yayımladığı videolar, belli ki, bu süreci hızlandıracak. Çete başının yayımladığı videoların dinci faşist iktidar üzerindeki yıkıcı etkisi üzerinde ayrıca durmaya gerek yok. Bu konu her gün, her saat ele alınıp işleniyor. Ancak şu kadarını söylemekle yetinelim: ekonomik-politik kriz ve Covid-19 pandemisinin yıkıcı sonuçları tekelci sermaye egemenliğini temellerinden sarsarken üstüne bu sorunun binmesi işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.
Dinci faşist iktidar ve onun başı, videolarla ortaya dökülen tüm kirli çamaşırlarının yarattığı tahribatın yıkıcı etkisi dahil, bütün bu devrimci koşullardan ancak daha kanlı bir faşist diktatörlükle kurtulabilirler. Dinci faşist iktidarın bu yöneliminin sayısız işareti var. Yine de biz, son birkaç günde ortaya çıkan iki işarete dikkat çekelim. Bunlardan birincisi, RTE'nin burjuva muhalefeti tehdit amaçlı söylediği “Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günler.” sözüdür. Bu sözün boş kuru bir tehdit olduğunu düşünen varsa, böylesi iflah olmaz bir darkafalı demektir. Aksine, bu sözler, dinci faşist iktidarın, tekelci sermaye ve emperyalist güçleri arkasına alarak nasıl kanlı bir diktatörlüğe hazırlandığının ciddi işaretidir. İkinci örnek ise, yine RTE'nin geçtiğimiz günlerde Meclis'e gelişiyle ilgili alınan “güvenlik” önlemleridir. Bu önlemlerin neler olduklarını gazete haberinden aktaralım. Haber, kısaca, şöyle:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin grup toplantısı için Meclis’e geldiği günlerde alınan güvenlik önlemlerine yenisi eklendi. AK Parti Grup toplantısının yapıldığı Meclis ana binaya giriş çıkışlar kontrol altına alınarak binaya grup çalışanları, danışmanlar alınmadı. HDP Grup Başkanvekili milletvekillerine dahi kimlik sorulduğunu söyledi.”
Şüphesiz, yapılanların “güvenlik önlemleri”yle uzaktan yakından alakası yok. Meclis'in içinden bir tehdidin, bir tehlikenin gelmeyeceğini beş yaşındaki çocuk bile bilir. Burada amaç, Meclis'e, Meclis'teki vekillere bir “hiç” olduklarını göstermekti. Amaç, RTE'nin her şeyin ve herkesin üstünde olduğunu, mutlak bir güce sahip olduğunu göstermekti. Bunların Hitler'den çalıntı yöntemler olduklarını biliyoruz. Kısacası, Hitler yolundalar.
Darkafalılar, tüm bunlardan dinci faşist iktidarın mutlak bir güce sahip olduğu sonucuna varıyorlar. Oysa durum tam tersi. Tekelci sermaye sınıfı, emekçi sınıfları, Kürt halkını, ezilen, sömürülen yoksul kitleleri, kadınları, gençliği artık ancak Hitlervari bir diktatörlükle egemenlik altında tutabileceğini; birleşik devrim ile karşı devrim arasında sonal çarpışmanın hızla yaklaşmakta olduğunu, bir devrimin tüm belirtilerinin ortaya çıktığını anlamış durumda.
Tekelci sermaye sınıfı ve onun politik güçlerinin anladığı; buna karşılık sosyal reformistlerin ve hatta kimi devrimci güçlerin bir türlü anlamadığı, kavramadığı gerçek şudur: Türkiye bir devrime doğru gidiyor. Hem de giderek artan bir hızla.