ABD emperyalizminin dünya ölçeğindeki hegemonyasının çöküşünü Afganistan'dan çekilirken ortaya çıkan manzaradan daha iyi gösteren bir resim bulunabilir mi? Zor! Belki Irak'tan tası tarağı toplayıp kaçışı Afganistan manzarasıyla yarışabilir. Ama kanımızca Afganistan'dan ardına bakmadan kaçış manzarası zirvedeki yerini açık ara korur. Yine de iddialı konuşmamak gerektiğini biliyoruz. Daha nerelerden nasıl kaçacağını; kaçarken arkasında nasıl resimler bırakacağını bilemeyiz.
Vietnam'a ne dersiniz, diye sorulabilir. Elbette Vietnam'dan kaçış manzaralarının eşi benzeri yok ama arada önemli bir fark var. Vietnam’dan kaçış, ABD hegemonyasının çöküş sürecine denk gelmiyor, ya da onu temsil etmiyordu. O manzaralar, “yenilmez” denilen bir emperyalist gücün bir halkın kahramanca savaşı karşısındaki hezimetini anlatıyordu. Onun tarihteki yeri bambaşkadır.
Sadece ABD emperyalizminin değil, emperyalist-kapitalist sistemin çöküşü söz konusu olan. Afganistan'dan kaçış resminin ayrıntılarında gizli olan gerçek budur. ABD emperyalizmi ön planda ancak bu emperyalist gücün arkasına saklanarak Afganistan'dan sıvışan başka büyük emperyalist devletler-ordular da var. Örneğin Alman emperyalizmi bunlardan biri. Alman emperyalistler, “bizi silah zoruyla bile Afganistan'a sokamazsınız artık” dercesine arkalarına bakmadan soluğu Avrupa'da aldılar. “Geri gel” diyorlar Almanlara; “öldürseniz gelmem” diye Avrupa'dan sesleniyor Alman hükümeti.
ABD-Almanya ikilisini sadece birer örnek olarak verdik. Çöküşün emperyalist-kapitalist sistemin tümünü içine aldığını İngiliz Savunma Bakanı'nın açıklaması ele veriyor. Her emperyalist savaşın kamberi olan bu haydut devletin Savunma Bakanı, laf ola “üzgünüm” ifadesini kullandıktan sonra, bütün NATO devletlerinin nasıl kaçtıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Afganistan'da kalma çağrımızla hiçbir NATO ülkesi ilgilenmedi.” Evet, bütün NATO devletleri “Bir daha asla” dercesine arkalarına bakmadan kaçıyorlar.
Oysa neydi o tamı tamına 21 yıl önceki halleri şu emperyalistlerin! ABD tarihinin tanık olduğu en sarsak, en ahmak başkanlardan biri olan oğul Bush, diğer tüm emperyalistleri peşine takmış dünya halklarına meydan okuyordu. Herkes ya emperyalistlerden yana olacaktı, ya da karşısında; yani ölümlerden ölüm beğenecekti. Almanya, Fransa, İngiltere gibi diğer tüm NATO devletleri, sahibine güvenerek sağa sola havlayan finolar gibi bu meydan okumaya katılıyorlardı. ABD, CIA yetiştirmesi işbirlikçi Hamid Karzai'yi Afganistan'ın başına getirip diğer emperyalistler kafalarıyla onayladıktan sonra her şeyin olup bittiğini düşünüyorlardı. Sırada hangi ülke, hangi halklar var diye oturup planlar yapıyorlardı.
21 yıl, devletler tarihinde uzun bir zaman dilimi değil. Bu gürültülü, abartılı, kibirli başlangıçtan 21 yıl sonra, National Interest adlı dergi, “ABD’nin hegemonyası sona eriyor” başlığı ile çıkıyordu. Gerçi National Interest yazarına “uyan da balığa gidelim” demek lazım ama çok geç de olsa gerçeği fark etmesi yine de onun adına bir ilerleme sayılmalı. Zira, halen bu gerçeğin farkında olmayıp ABD beygirinin üstünde Ortadoğu çöllerini geçmeyi hayal edenler var. ABD emperyalizminin hegemonyası, dünya halklarına küresel iç savaşı ilan ettiği 2000'li yılların başında çökmeye başlamıştı bile.
Peki “Taliban” neydi? Nereden çıktı, kim örgütledi, varlık sebebi neydi? Tek cümleyle özetlemek gerekirse, “Taliban” -kelime anlamı 'öğrenciler”- ABD çocuğuydu. Onu ABD dünyaya getirdi ama tek başına değil. Onun dünyaya gelişinde Pakistan'dan İran'a, Suudi Arabistan'dan BAE ve Türkiye'ye oradan akla gelebilecek tüm emperyalist devletlere kadar dünya gericiliğinin dahli vardı. Yani, “Taliban” denen, Orta Çağ karanlığından fırlayıp gelmiş olan bu haydutlar sürüsünün nesebi belli değil demek en doğrusu.
Emperyalistlerin başını çektiği dünya gericiliği bu katiller sürüsünü, zamanın Afganistan devrimci demokratik hükümetine ve bu hükümete yardım için Afganistan'da bulunan Sovyetler Birliği'ne karşı örgütlemişlerdi. Dünya gericiliğinin maddi, teknik, silah, istihbarat, insan desteğini arkasına alan bu haydutlar çetesi, efendileri adına zafer kazanıp Afganistan'ın başına geçmişlerdi. Fakat efendiyle uşak arasında ne olduysa oldu, efendi ABD, bu uşakların yerine CIA yetiştirmesi Hamid Karzai'yi getirip Afganistan'ı bizzat işgal etmeye karar verince durumlar değişti; Taliban kendini savunmaya geçti.
ABD, askeri olarak yenildi. Ama bu, ABD'nin Afganistan'dan tümden el ayak çektiği anlamına gelmiyor. ABD, Afganistan'dan çekilirken bu talihsiz ülkeyi kendi kanından dünyaya gelmiş bir çetenin, Taliban'ın kollarına bıraktığının bilincinde. Damarlarında anti-komünizm akan bu kanlı örgütün hakimiyetindeki Afganistan'ı kontrol için elinde ekonomik, teknik, diplomatik, mali pek çok enstrüman var.
Ama ne olursa olsun, Afganistan ve onunla birlikte Irak, ABD hegemonyasının, onunla birlikte emperyalist-kapitalist sistemin çöküş içinde olduğunu tartışmasız kanıtlamıştır.