Soçi denilince akla neresi gelir? Rusya ya da Moskova mı? Normal koşullarda öyle olması gerekir.
Fakat durumun böyle olmadığı herkesin malumu. Soçi denilince ne Rusya'nın bir bölgesi ya da ili ne de Rusya'nın başkenti, diplomasinin döndüğü şehir akla geliyor. Soçi denilince akla ilk gelen, Suriye'nin İdlib'i oluyor. Normal koşullarda geçmediğimizin bundan daha güçlü kanıtı ne olabilir ki!
Biliniyor, Soçi'yi tekrar gündeme getiren gelişme, dinci faşist iktidarın başının, eli boş döndüğü ABD seferinden hemen sonra, Putin'in yanına koşmasıdır. Büyük bir öfke ve hayal kırıklığı içinde “ABD'yle gidiş hayra alamet değil” dedikten sonra şöyle devam etmişti:
“Biden'la görüşmeler beklenen noktada değil. Daha önceden hiçbir ABD lideri ile bu durumu yaşamadık. İki NATO ülkesi olarak daha farklı konumda olmamız gerekir. Beklenen noktada değilsek bunu da ifade etmek gerekir. Şu ana kadar ABD'li liderlerle böyle bir durum yaşamadık. Terör örgütleriyle ilgili mücadelede ABD, terör örgütlerine beklenenin çok üstünde destek veriyor. Mücadeleyi bırakın onlara yüklü miktarda araç gereç desteği veriyor. Bu tür yaklaşımlar olunca dünya ile paylaşmamız gerekir.”
İşte bu halet-i ruhiye içinde, yani gemiden atılan tayfanın korku ve panik ruh haliyle Putin'e sarılıyor. Nedensiz değil. Dinci faşist iktidarın başı, kendilerini Suriye'ye girmeye teşvik eden ABD ve diğer emperyalistlerin kendilerini Rusya, Suriye ve İran'la baş başa bıraktığını yeni yeni idrak etmeye başladı. ABD ve diğer emperyalistler, Esad'ın devrilmesinden ve Suriye'nin dinci faşist üretim merkezine dönüştürülmesi hedefinden umut kestikten sonra sırf İdlib ve dinci faşist çeteleri kurtarma adına Rusya ile bir savaşı göze almayacaklarını belli ettiler.
Oysa, faşist devletin ve dinci faşist iktidarın en çok güvendiği nokta ABD ve diğer emperyalistlerin bir Türkiye-Rusya savaşı durumunda Türkiye'nin yanında savaşa girmeleriydi. Başka bir ifadeyle, RTE ve faşist devlet, bütün emperyalistleri peşinden sürükleyebileceğini ve gerektiğinde bir savaşa sokabileceğini hesaplıyordu. NATO'nun beşinci maddesi bu günler için vardı! Bu madde, bir provokasyonla tüm emperyalistleri savaşa sokmaya uygundu.
Hesap buydu. Faşist devletin karanlık koridorlarında yapılan bu hesaba dayanarak Suriye ve Rojava toprakları işgal edildi. Nasıl olsa kendisine “hadi bakalım çık oradan” dendiğinde çamura yatma ve “ben çıkmıyorum çıkarabiliyorsan çıkar” diyebilirdi. Sayıları on binlerle ölçülen bunca silahlı askeri gücü, tankı, topu işgal ettiği, ilhak etmeyi planladığı topraklara sokmasının nedeni buydu. O, kendi gücüne değil, içinde yer aldığı NATO'ya ve emperyalistlere güveniyordu.
Bu cahil adamların hesaplamadığı iki ufak nokta vardı. Birincisi, Suriye'nin Rusya için taşıdığı önem ve dolayısıyla Rusya'nın Suriye topraklarını tüm işgalci güçlerden kurtarma kararlılığı; ikincisi, emperyalistlerin Suriye için, hele de Türkiye bazı toprakları kendine katsın diye bir dünya savaşını göze almayacakları idi. Bu iki ufak(!) nokta hesaba katılmayınca bütün hesaplar çöpe gitti.
Aslında, faşist devletin ve dinci faşist iktidarın Suriye macerasında yolun sonuna gelindiği geçtiğimiz yılın Şubat ayında Suriye'nin Serakip ilçesinin Suriye ordusu tarafından geri alınması sırasındaki gelişmelerde ortaya çıkmıştı. Rusya'nın bir Türk gözlem noktasını bombalaması sonrası RTE'nin koşar adım Moskova'ya gitmesi, görüşme salonu kapısında bekletilmesi ve önüne uzatılan tüm koşulları kabul etmesi göz önüne getirildiğinde durum daha iyi anlaşılacak.
Çünkü işler şimdi, İdlib'te hızla o noktaya doğru gidiyor ve RTE, ABD'ye en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda ABD'yle gidişatın “hayra alamet” olmadığını korku dolu gözlerle görüyor. Zaten Kırım, Ukrayna, Donbass, Karabağ, Libya ve tabii en önemlisi Suriye nedeniyle kızdırdığı ayı ile baş başa kalmıştı. Soçi'ye, “dostum Putin” numarasıyla Rusya'yı sakinleştirme, ayak sesleri gümbür gümbür gelen İdlib operasyonunu geciktirme umuduyla koştu. Soçi budur!
Dış politikadaki tüm zekası, koyun tüccarının şark kurnazlığı düzeyini geçmeyen dinci faşist iktidarın başı, bir umut, Putin'i yumuşatabilirim diye, daha ABD ile ilgili sözleri havadayken şöyle diyordu:
“Suriye'de rejim, maalesef ülkemizin güneyinde adeta bir tehdit oluşturuyor. ABD orada da pek yok. İran var, Rusya var, biz varız. Buranın da bir barış havzasına dönmesi için benim Sayın Putin'den daha doğrusu Rusya'dan beklentilerim çok daha farklı. Zira Suriye'de rejim maalesef bizim için ülkemizin güneyinde adeta bir tehdit oluşturuyor. Sayın Putin'den, daha doğrusu Rusya'dan dayanışmamızın bir gereği olarak farklı yaklaşımlar bekliyorum. Bu mücadeleyi de güneyde birlikte yürütmemiz lazım.”
Bu sözlere ne denir? Faşizm gerçekten de eşsiz bir demagoji, yalan, gerçekleri ters yüz etme ve yüzsüzlükte benzersiz. Sanki Afrin'den tutalım Serakaniye'ye kadar geniş toprakları işgal eden, bu toprakları ilhak için her türlü hazırlığı yapan, o toprakların sahibi yerli nüfusu göçe zorlayıp dinci faşist çeteleri aileleriyle birlikte yerleştirmeye çalışan vb. saymakla bitmez pratik içinde olan kendisi değil de Aziz Nesin'in Marko Paşa'sıymış gibi “Suriye'de rejim, maalesef ülkemizin güneyinde adeta bir tehdit oluşturuyor” diyebiliyor.
Ama biz bunları bir tarafa bırakıp RTE'nin paniğinin nedenlerine bakalım. Bugünlerde Suriye'nin Dera bölgesini dinci faşist çetelerden temizleyen, söz konusu bölgeyi sağlama alan Rusya ve Suriye, İdlib bölgesi üzerinde yoğunlaşmaya başladılar. Rusya'nın İdlib ve çevresinde dinci faşist çeteler üzerindeki hava bombardımanı son günlerde iyice yoğunlaştı. Öyle ki, bu bombardıman bazen Türk askeri noktalarının çevresine de yayıldı. Putin-Esad görüşmesinde, iki devletin işgalci olarak nitelediği askeri güçlerin Suriye topraklarından çıkarılması kararlılığının ortaya kondu. İdlib'in aşamalı muharebelerle kurtarılacağı bilgisi artık dışarı sızdırılıyordu.
Soçi'de Putin-RTE görüşmesinden sonra ne oldu? Rusya'nın dinci faşist çeteler üzerindeki bombardımanı, RTE'nin umduğunun aksine daha da şiddetlendi. Dera'nın dinci faşist çetelerden temizlenmesi süreci ABD ve İsrail'in Suriye'de yenilgiyi kabul ettiklerini ve sürece müdahale etmeyeceklerini açığa çıkardı. Bu olguyu bilen Putin, Soçi'ye bir umut koşan RTE'nin önüne “İdlib'ten çekilin” pusulasını koymaktan başka bir şey yapmadı.
Ne bir açıklama ne bir anlaşma... Soçi'de RTE, umduğunu değil, önünde bulduğunu cebine koyup döndü. Önüne konan pusulada, “şöyle ya da böyle İdlib'ten çekip gideceksiniz” yazıyordu.