< < Şimdi Acımızı Öfkeye, Hüznümüzü İsyana Çevirme Zamanı!

On binlerce insanımızın ölmesine, yüz binlercesinin yaralanmasına, Antakya, Adıyaman, Maraş gibi kentlerin korkunç bir yıkım yaşamasına neden olan 6 Şubat depremlerinin ardından, tam 1 yıl geçti.

6 Şubat depremleri milyonlarca emekçinin elinde avucunda olan her şeyi kaybederek derin bir yoksulluğa mahkum olmasına, evsiz ve işsiz kalmasına, kentlerin sağlık, eğitim, ulaşım alt yapısının tamamen yok olmasına; hatta bazı kent merkezlerinin haritadan silinmesine, yıkımla birlikte asbest gibi toksik maddelerin havaya, suya, toprağa karışarak çevresel yıkımın inanılmaz boyutlara ulaşmasına neden oldu. Binlerce insanın enkazlar altında kalıp cenazelerinin bile bulunmadığı, yüzlerce çocuğun kayıp olduğu ve üstünün faşist devlet tarafından örtüldüğü, sermayenin en vahşi ve acımasız yüzüne tanık olduğumuz bir felaketti bu.

Bu felakete öncesinde gerektiği gibi önlem almayanlar, kentleri planlamayanlar ve emekçilerin deprem vergilerini yağmalayanlar, o dondurucu soğuklarda, günlerce insani yardım ulaştırmayarak insanlarımızı enkazların altında ölüme terk etti. Yüz binlerce insanımızın en zor anında yardım ulaştırmayıp acımızdan, çaresizliğimizden, üzüntümüzden siyasi çıkarlar elde etmek istediler. Deprem vergilerinin toplanmasına rağmen, yüz binlerce depremzedeye, emekçiye çadırlar, yardımlar ulaştırılmadı, emekçi halkların yüce bir gönüllülükle topladığı yardımlara el kondu, gönüllü arama kurtarma ekipleri enkazlardan uzaklaştırıldı, hatta sokağa çıkan depremzede halk polis-asker şiddetine uğradı. Bunları yaparken onlar çok planlı bir şekilde şok doktrinini kullanarak emekçilerin çaresizce faşist devlete sığınmasını istediler, daha ölülerimizi bile defnedememişken acele kamulaştırma, rezerv alan kararları ile bu yıkımdan rant elde etmeye çalıştılar, bizleri topraklarımızdan sürmek istediler.

Ama her defasında o cesur yürekler acılarından doğrulup reyhanlarla, sıkılı yumruklarımızla gitmeyeceğimizi haykırdık, yaşam alanlarımızı savunduk. Her defasında olduğu gibi bu korkunç yıkımda da o yüce gönüllü halk dayanışması, o madencilerin, belediye işçilerinin, emekçi kadınların, devrimci gençliğin, o büyük fedakarlıklarına ve özverili çalışmasına tanık olduk. Enkazlardan kendi çabalarıyla insan kurtaranlar, en uzak köylere yardım malzemeleri ulaştıranlar, kazanlar kurup yemek dağıtan insanlar, fedakarca oradan oraya koşturan işçiler, emekçi kadınlar ve devrimci gençlikti.

Bu korkunç felaketin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, emekçilerin sorunları çözülmek bir yana sermayenin ve faşist devletin her adımıyla sorunlar katmerleşiyor. Konteyner kentlerde, çadırlarda sağlıksız ortamlarda yaşamak zorunda kalan yüz binlerce emekçi hijyen, sel, dondurucu soğuklar, eğitim ve sağlık hakkına ulaşamama gibi bir dizi sorun yaşıyor. Fırsat kaybetmeden enkazları bilinçsizce, önlem almadan kaldırmanın ardından ihaleleri dinci-faşizmin payandası şirketlere peşkeş çekerek kentleri yağmalamaya çalışıyor. Acele kamulaştırmalar, rezerv alanlar ile kentlerin tarihi ve kültürel dokusu yok edilerek emekçiler mülksüzleştiriliyor. Sermaye egemenliği ‘Asrın felaketini’ asrın fırsatına çevirmek istiyor.

Yaşadığımız toprakların büyük bir çoğunluğu deprem kuşağında yer almasına rağmen, kentler bilinçsizce inşa edilerek imar barışı, toplu ihaleler, rant politikaları ile emekçiler dayanıksız evlerde yaşamak zorunda bırakılıyor. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen depremler ne ilkti, ne de son olacak. Başta İstanbul olmak üzere birçok kenti büyük deprem tehditleri bekliyor. Bu tehdide karşı mahalli düzeyde örgütlenmeler yaratmak, bilinçlenmek, eğitimler almak kendi hazırlıklarımız açısından çok önemli, ama yeterli değildir. İktidarın sermayenin elinde olduğu, kar odaklı politikaların her şeyin önünde olduğu böylesi bir ortamda tek taraflı hazırlığımız yeterli değildir. Çünkü bu acıların sorumlusu sadece liyakatsız kurumlar veya tek adam pratiği değil, en küçük biriminden en tepe bürokrasisine kadar sermaye egemenliğinin ihtiyaçlarına göre şekillenmiş faşist devlet gerçekliğidir. Afetlere hazırlanmak, yüce gönüllü halk dayanışmasını her fırsatta örmek için demokratik halk iktidarı mücadelesini büyütmek gerekiyor.

Bizleri ölüme mahkum eden bu sermaye egemenliği ve dinci-faşist iktidara karşı amansız mücadelelere girişmek ve olası tüm doğal felaketlere karşı emekçi halkın çıkarlarını savunacak devrimci bir iktidara ihtiyacımız var. Gitmedik buradayız diyen, her şeye rağmen sermayeye karşı yaşam alanlarını savunan Antakya halkları bize yolu gösteriyor. Acılarının içinden doğrulan bir halk, işte o halk yenilmezdir!

Bizleri topraklarımızdan sürmek isteyenlere karşı, bulunduğumuz her alanda devrimci iktidar mücadelesini büyütelim! 6 Şubat’ta yitirdiklerimizi anmak, acımızı ve hüznümüzü isyana çevirmek için her yerde sokağa çıkalım!

MA RIHNA NIHNA HON!

DEPREM DEĞİL, KAPİTALİZM ÖLDÜRÜR!

Mücadele Birliği Platformu