Her şey sürekli akıyor. Hem de muazzam bir hızla. En “sansasyonel olaylar” bile kısa süre içinde eskiyor, anımsanmaz oluyor. Güncel yayınlarda, gazetelerde, web sayfalarında, sosyal medya mecralarında... Hızına bir şekilde yetişmeye çalıştığımız olay ve gelişmeler, zamansal ve mekânsal nedenlerden, layıkıyla değerlendirilemiyor. Kimi değerlendirmeler ise kısa sürede unutulup gidiyor. Akış her şeyi ve hepimizi girdabında sürüklüyor.
Oysa bazen biraz soluklanmak, olaylara biraz daha genel çerçeveden bakabilmek lazım. Yeni kuşakların bu akış içinde yitip gitmemesi, kendini geliştirebilmesi, eğitimini tamamlaması için son derece gerekli böyle bir çaba. Kitap dizisi bu işi üstlenecek araçlardan biri olarak burada devreye giriyor.
Kuşkusuz her çeşit üretim dijital platformlarda paylaşılıyor. Yazınsal, görsel, işitsel... çok çeşitli biçimlerle ulaşabiliyor geniş kesimlere. Üstelik karşılıklı etkileşime açık yöntemlerle. Geleneksel araçlardan basılı yayın ise, yeni nesil için belki biraz daha “zahmetli” bir araç. Ama işte bu yüzden, bir parça daha “kalıcı”!
Leninist Teori hem yeni üretimlerin hem de bahsettiğimiz bu akışın hızıyla bir parça gerilerde kalan üretim ve değerlendirmelerin okurlarımıza derli toplu sunulması amacıyla başlıyor yayın hayatına. Hem yeni kuşakların daha kalıcı bilinç edinmesini hedefliyor, hem de tüm okurlarımıza, dünyaya, gelişmelere, olaylara Leninist teorinin penceresinden bakışı sunmayı dert ediniyor.
Her zaman olduğu gibi, teoriyi kendini tatmin aracı olarak gören “teorisizm”e karşılık, dünyanın devrimci dönüşümünde güçlü bir araç olarak ele alıyoruz teoriyi. Malum, “ancak yürüyerek söylenir şarkılarımız”. Amacımız “devrim yapmak”. Son derece pratik ve yakıcı bir görev. Leninist Teori, bu amaca mütevazı bir katkı olarak var.
Okurlarımızla omuz omuza, uzun soluklu olacağına inandığımız yürüyüşümüz başlıyor.