Halkların Birleşik Devrim Hareketi / Avrupa, 11 Aralık günü bir açıklama yayınlayarak, “Türkiye hapishanelerinde teröre-tecride son!” dedi.
Devletin halklarımıza, işçilere, emekçilere ve tüm ezilen kesimlere yönelik uyguladığı terör ve saldırganlığın en önemli hedeflerinden birinin de, hapishanelerdeki politik tutsaklar olduğu söylenen açıklamada, hapishanelerde izolasyon koşullarının koyulaştırıldığı, faşizme karşı mücadelede tutsak düşenlerin dünyadan en ağır biçimde tecrit edildiği; yayınlara ve kitaplara ulaşım hakkının engellendiği, disiplin cezalarıyla görüş ve mektuplaşma hakkının gasp edildiği, politik ve edebi üretimlerin gazete ve yayınevlerine ulaşımının engellendiği hatırlatıldı.
En son Kasım 2020’de, Kandıra F tipi Hapishane’sinde aralarında HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, milletvekilleri Sebahat Tuncel, Çağlar Demirel ve çok sayıda kadın tutsağın hücrelerine baskın yapılarak notlarına, savunmalarına, şiir ve edebiyat çalışmaları yanında kalem ve kitaplarına el konulmuştu.
2015 sonrası başta Abdullah Öcalan olmak üzere, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış yüzlerce politik tutsağın dünyayla, aileleri ve arkadaşlarıyla olan sınırlı bağları, bir saatlik havalandırma ve 15 günde bir yaptıkları görüş-telefon hakları keyfi gerekçelerle gasp edildi.
Açıklamada korona pandemisinin de “allahın lütfu” olarak görülüp, politik tutsaklar üzerindeki baskı ve tecrit politikalarının derinleştirilmesi için kullanıldığı; uluslararası kurumların, TTB, TİHV, İHD, ÖHD, ÇHD gibi meslek ve insan hakları örgütlerinin başta hasta tutsaklar olmak üzere, politik tutsakların serbest bırakılması çağrıları yanıtsız bırakıldığı; hasta tutsakların tedavisi engellendiği de söylendi.
“TC devletinin resmi raporlarına göre 368 hapishanenin 117’sinde korana vakası görülmüş, 12 mahpus salgın nedeniyle hayatını kaybetmiş. Dünya Sağlık Örgütü tarafından birçok kez gerçek bilgileri paylaşmadığı için uyarılan bir devletin hapishaneler için verdiği rakamların ne kadar güvenilir olabileceği düşünüldüğünde mevcut tablonun ne kadar ağır olduğu ortadır!
Pandemi öncesi hasta tutsakların tedavisi değişik yöntemlerle engelleniyordu. Sağlık hakkından faydalanma özellikle politik tutsaklara karşı bir şantaj aracı olarak kullanılıyordu. 2015 yılından sonra ise giderek imha etme veya engelli yaşama mahkum edildi. 2020 yılı içinde toplam 49 hasta mahpus yaşamını yitirdi” denilen açıklamada, bugün, Türkiye ve K.Kürdistan’daki hapishanelerde 300 bine yakın tutsak olduğu, binlerce çocuğun anneleriyle birilikte hapishanede yaşadığı, tesbit edilebildiği kadarıyla 591’i ağır olmak üzere toplam 1564 hasta tutsak olduğu söylendi.
Son olarak 27 Kasım’da yurtsever tutsaklar tecride karşı başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevine başladılar.
Açıklama, “Hapishanelerde bedenleri dışında kendini savunma aracı olmayan tutsakların seslerini-taleplerini Avrupa’da meydanlara, sokaklara, okullara, işyerlerine taşıyalım. Onur ve özgürlük direnişini sahiplenip, faşizme karşı birleşik mücadeleyi yükseltelim. Hapishane duvarlarıyla birlikte faşizmi yıkalım ve özgürlüğü kazanalım! Tecride Son, Hasta Tutsaklar Derhal Serbest Bırakılsın! Devrimci Tutsaklara Özgürlük!” denilerek sona erdi.