Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da burjuva faşist diktatörlük çürüyor. Tel tel dökülüyor. Bizzat kendi deyimleriyle “at izinin it izine karıştığı” çamur ve balçıktan oluşan yürüdükleri yol, artık üstünde mesafe katedilemeyecek kadar ürettikleri devasa pisliklerle dolu.
Bütün kurum, kuruluş ve simgeleşmiş “şahsiyet”leriyle faşist devletten kesif bir çürüme kokusu yükseliyor, her yanı kaplıyor ve dayanılmaz bir hal alıyor. Halklarımızın üstünde uyguladıkları baskı ve katliamlar dolu dizgin devam ederken, bir yandan da kendi pisliklerinde boğulmamak için birbirlerinin üstünde debeleniyorlar. “Altta kalanın canı çıksın” artık tek parolaları. Taht, yağma kavgası ve bununla beraber ortaya çıkan çürüme artık gizlenemez durumda.
Mafyaları, çeteleri, tecavüzcüleri, dolandırıcıları, katilleri, bakanları, müsteşarları… Birbirine karşı ağızlarından akan lağımla konuşuyorlar. Birbirlerini tehdit ediyorlar, saldırıyorlar, küfrediyorlar. Artık hiçbir insani değerin, yalandan da olsa hiçbir ahlaki ölçütün önemi ve değeri yok. Gerçek yüzleri bu. Dilleri bu. Yaşantıları, yaşam anlayışları bu. Burjuva kapitalist sistem ve en bayağısından bir örnekle burjuva ahlak tüm çıplaklığıyla karşınızda!
Ne kadar pislik cerahat ve irin varsa kaynağına yönelen herkes tek bir şey görecektir. Faşist devlet. Bütün bu pisliğin, çürümenin kaynağı, çökmekte olan kapitalist egemenlik ve burjuva faşist devlettir.
Bir yerde burjuva çürüme ayyuka çıkmışsa, çürüme gizlenemiyorsa, yayılan dayanılmaz irin kokusu önlenemiyorsa, bu en başta burjuva egemenliğin zorda olduğunu, sıkışmış olduğunu ve hepsinden önemlisi sıkıştırılmış, kuşatılmış olduğunu gösterir. Ortaya saçılan, gizlenemeyen bunca cerahat her şeyden önce bu düzenin egemenlerinin çaresiz çırpınışlarının yanında onu bu çırpınışa sürükleyen baskılayan, zorlayan, köşeye sıkıştıran başka bir gücün varlığına işaret eder. Bu güç artık her biçimiyle ortaya çıkan kendini gösteren, bastırılamaz ve önüne geçilemez bir hal alan ezilenlerin toplumsal kabarışıdır. Bu güç yeni toplumu yaratmak için yola çıkan ve on yıllardır verdiği kan ve can bedelli mücadeleyle ilerleyen ezilenlerin örgütlü öncüleridir. Bu güç isyan eden kadınlar, direnen emekçiler, başkaldıran gençlerdir. Bu güç dağlarda ve şehirlerde yürütülen ve gün geçtikçe büyütülen savaştır. Yok edilemeyen iradi meydan okuyuştur. Bu güç elde silah dağlarda yarın için savaşanlardır. Bu güç şehirlerde eylemleriyle geceleri aydınlatanlardır. Bu güç alanlara meydanlara akanlar dört bir koldan Taksim’i kuşatanlardır. Bu güç fabrikalara, tarlalara atölyelere, okullara ve tek tek evlere umudun ve kurtuluşun gücünü taşıyanlardır.
Bu güç DEVRİM’dir. Bu güç Birleşik Devrim’in önü alınamaz ilerleyişidir!
Anlattığımız bu burjuva sıkışmışlığın arkasında devrimi, devrimin gücü ve baskısını göremeyen, hiçbir şey görmüyor demektir. Bu durumdan toplumsal bir altüst oluş, bir devrim dışında halkların yararına bir çıkış uman ya saftır ya da sahtekâr. Burjuvaziyi bu duruma düşüren en baştaki güç devrimin gücüdür. Bütün bu kopartılan gürültüden anlamamız gereken şey, en başta budur. Bunu başa koymadan yapılacak hiçbir değerlendirmenin ezilenler için hiçbir anlamı yoktur.
İleri… Daha İleri!
Bu iğrenç karmaşa, bu pis manzara hiç kimseyi yanıltmamalıdır. Bu topraklar esas olarak bu çürümüşlüğe teslim olmayanların topraklarıdır. Nurhaklarda dağlardan meydan okuyanların ve Gezi’yle ayaklanan milyonların açıp gösterdikleri yolda, yürüyüşün kesintisiz sürdüğü topraklardır, Kürdistan ve Türkiye toprakları. Nurhak savaşçılarının yaktıkları ateş ve büyük Haziran Ayaklanmasının daha taptaze deneyimleriyle yönünü belirleyen Birleşik Devrim’in büyüdüğü, güçlendiği topraklardır. Bu topraklar devrim topraklarıdır ve önünde sonunda Birleşik Devrim’in toprakları da olacaktır.
Çizgimiz bellidir. Yönümüz bellidir. Hedefimiz bellidir. Tek yoldur. Tek çıkıştır. Tek kelimedir… DEVRİM!
Şimdi bu doğrultuda daha ileriyi hedefleme, daha ileri adımlar atma, sıçrama ve hedefe doğru yükselme zamanıdır.
Şimdi Hedef İlerisi… Daha İlerisi!..
“Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğü Kazanacağız!” şiarıyla başlattığımız hamlemizin ilk etabını 1 Mayıs’ta yakaladığımız öne çıkışla taçlandırdık. Büyük bir mesafe katettik. Daha önce olduğumuz yerin ilerisindeyiz. Faaliyet gösterdiğimiz bütün alanlarda ilerledik, irili ufaklı sonuçlar aldık. Daha önce faaliyetimizin olmadığı birçok alanda ise faaliyet örgütledik, öncü pratikler sergiledik. Adımlarımız çoğaldı, uyumlulaştı, daha fazla yoldaşlaştık. Birleşik Devrim’i ve onun hareketi olarak HBDH’ı büyüttük geliştirdik. Ölümsüz Nurhak destanının ve Büyük Haziran Ayaklanmasının yıldönümünde ilan ediyoruz ki; hamlemizin ikinci etabında hızımızı ve tempomuzu arttıracak, sonuç alıcı pratiklerle daha büyük hedeflere koşacağız!
Tuttuğumuz elleri, kavradığımız silahları, dokunduğumuz insanları çoğaltmalıyız! Düşman güçlerine daha etkili vurmalı, onun merkezlerinde daha büyük yangınlar çıkarmalıyız. Sokakları tutuşturmalı, kuşattığımız meydanları zapt etmeliyiz. Adımlarımız çoğalmalı, biri bin, bini milyonlara ulaştırmalıyız. Adımlanmadık sokak, girilmedik emekçi evi, dokunulmadık ezilen eli kalmamalı. Kurtuluşu anlatmalı, çözümü kavratmalı, mümkün olduğuna inancı yaratmalı ve Birleşik Devrim’in adını, olduğumuz her yerde haykırmalıyız.
Bir ateş yakmıyoruz biz! Hayır! Ateşi harlıyoruz. Biz, “Bir ateş yakarız ardımızdan gelenler onun ışığını takip ederler” diyen Sinan Cemgil’lerin, o ateşi büyütüp, Gezi’yi yaratanların yolunda yürüyoruz. Şimdi biz o ateşle burjuva kaleleri dövüyor, burjuva sarayları alevlerce yutmaya, yok etmeye hazırlanıyoruz. Vakit bu vakittir. Vakit haziran vaktidir. Vakit Gezi’den ilerisinin vaktidir. Artık daha da ileri, en ileri gidilecek vakitteyiz. Bu çürümüşlüğü toprağın en derinine gömeceğiz! Bu devleti, bu çürümüş faşist zulüm düzenini yıkacağız, paramparça edeceğiz!
Nurhak savaşçıları ve Gezi Ayaklanmasının kahramanlarını saygı ile anarken, onların devrimci ruhunu kuşanarak hamlemizin ikinci etabını “İLERİ.. DAHA İLERİ!” şiarıyla büyüteceğimizin ve zafere ulaşacağımızın sözünü yineliyoruz.
FAŞİZMİ YIKACAĞIZ, ÖZGÜRLÜĞÜ KAZANACAĞIZ!
İLERİ… DAHA İLERİ!..
30 MAYIS 2021
HBDH/YK