19 Aralık'ı bir cümle ile anlatırsak, o: “Teslim Olmadık!” olurdu.
19 Aralık 2000, devletin devrimci tutsaklara karşı topu, tüfeği, bombası, iş makinaları, kimyasal silahları ile saldırdığı ancak teslim alamadığı günün adı oldu.
19 Aralık sabaha karşı devlet “Hayata Dönüş Operasyonu” için 20 zindanda aynı anda saldırıya geçti. Duvarları-çatıları kırdılar, kimyasal bombalarla, tazyikli sularla, köpüklerle, bombalar, otomatik silahlar ve keskin nişancılarla devrimci tutsaklara saldırdılar. Tutsaklar ise ellerine geçirdikleri her eşya ile son ana kadar karşı koydular.
4 gün süren bu zindan savaşı sadece devlet ve devrimci tutsaklar arasında değil; ezen ve ezilen, sermaye sınıfı ve işçi emekçiler, sokakları boşaltmak isteyenlerle haklarını sokakta mücadele ederek kazanabileceklerini bilenler arasında idi.
19 Aralık Katliamı’nın üzerinden 21 yıl geçti. Ancak o zamana kadar Diyarbakır, Ulucanlar, Buca, Ümraniye zindan katliamları ile 19 Aralık provalarını yapmıştı devlet. Operasyonun başladığı akşam Adalet Bakanı “Asıl amaç ölüm oruçlarını bitirmek değil, devletin otoritesini sağlamaktır” diyerek katliamın gerekçesinin “ölüm oruçlarını bitirmek” olmadığını, “devlet otoritesini sağlamak” olduğunu ortaya koydu.
Ve “devlet otoritesini sağlamak için” yapılan katliamda 28 kişi katledildi, 600'den fazla kişi yaralandı. F tiplerine geçişin ardından başlayan ölüm oruçlarında da 122 tutsak hayatını kaybetti, yüzlercesi sakat kaldı...
19 Aralık’tan bugüne devletin devrimci tutsaklara yönelik rehine politikası hiç değişmedi. Garibe Gezer bunun en son örneklerinden birisiydi. Bir kez daha gördük ki, zindanlar mücadelesi bir hak mücadelesi değil, varlık yokluk meselesi. Ve zindandaki son tutsak özgür olana kadar hiçbirimiz özgür değiliz.
Mücadele Birliği Platformu