İlginç heykeller, İbrahim&Yavuz&Erol kardeşlerin başarısız bestesi, çakma afişler... Sonra git Komünist Şair Nazım'dan şiir oku...Yok muydu Necip Fazıl'dan bir kaside yahut, millî şair Mehmet Akif'den hayırlara vesile menkıbeler.
Anlıyoruz ki yok. Eline tutuşturulan konuşmadaki şairi "reise" veya “führere” hatırlatmamışlar. O şair Nazım'dı. Gür sesiyle bir çınar gibi ses veren komünist Nazım.
Burjuva dünyanın her alandaki geriliği ve gericiliği bu topraklarda eskidir. Misal yedi düvele karşı mücadele eden Anadolu halkının savaşımını; beylerin, paşaların, İstanbul aydınlarının elinden alıp "Kuvay-ı Milliye" destanıyla gerçek sahiplerine veren de gene Nazım'dır. Yani Anadolu'nun işçi ve köylü emekçilerine. Resmi ideolojinin anmalarına kalan ise "23 Nisan ve 29 Ekim" dörtlükleri.
Sonraları komünist tahkikatına uğrayacak ve memleketini hapishane hapishane dolaşacaktır Nazım. Ta ki bir Varna vapuruyla, Sovyet ülkesinin gökyüzüne kavuşana dek.
"Reis" bunları bilir mi bilmiyoruz. Çünkü kitap okumayıp özetleri ile ilerleme kaydettiğini bir röportajda kendisi belirtmişti.
Ne dünya ama !
Türk burjuvazisinin siyasi liderinin ufkunun durumu !
Çöküş Ve Vasatlık
İktidarlar sembollere ihtiyaç duyarlar. Bazen bu semboller sistematiktir. Herkes onları hep varmış gibi zanneder. Malum destanın yıldönümünde ortaya çıkan tablo, dinci-faşizmin semboller algısını da bir kez daha açığa çıkardı. En uygun tabirle “çöküşün vasatlığı” denilebilir. Elinin değdiğinin çirkinleştiği bir burjuva siyasal iktidarla karşı karşıyayız.
Ötekiler bunlardan farklı mıydı? Elbette hayır.
Ancak bu dinci-faşist örgütlenmenin en iyi becerisi; vasatı ve çirkini görünür kılmaktaki rahatlığı. Çünkü başka bir becerisi yok. Maddenin doğası gereği yıkıcı bir “istikrara” sahipler.
Faşizm sınıfsal karakteri gereği gericidir. Mevcut AKP hükümetinin dinci losyonu ise işin kreması. Dinsel ve sınıfsal gericiliğin birlikteliği.
Örneğin bir heykel veya bale sanatında kafalarında ilk önce çıplaklık ampulünün yanması bundandır. Zihinleri mahremiyet ile sahip olma kültü arasında bozulmuş bir algıya sahip. O yüzden resim, edebiyat, heykel, bale onlar için içinde tahrik unsuru barındırır.
Kapatılan devlet tiyatroları, tiyatrolara atanan milli güreş antrenörleri ortada
Sanatçıların yıkılan heykelleri, Reis'e hakaretten tutuklanan, silahlı saldırıya uğrayan, bıçaklanan aydın ve sanatçılar ortada.
Üniversiteden kovulan ve önüne baldıran zehri konulan demokrat hocalar ortada.
Kitapları matbaada iken yasaklanan yazarlar.
Bale, opera, müzik gibi alanlardaki yok oluş ise ayrı bir vaziyette.
Sinema da ise militarist filmler, Reis, Recep İvedik alıp başını gidiyor.
Sürekli bir ecdad vurgusu da işin tevekkülü. Misal Mimar Sinan’ın eserlerinin başına gelenler konusunda “bunların cahilliği burama kadar geldi” veryansınıyla İlber Ortaylı sürekli kulaklarını çekiyor.
“Reisin” çok öykündüğü Adnan Menderes ve ekibi de 57-60 arasında inşaat ve yol işine girmişti. Tabi TOKİ’ci kafa o tarihlerden kalmış olacak ki, 1957-58’de Londra Asfaltı’nı Millet Caddesi ile birleştirme çalışmaları sırasında Mimar Sinan’ın eserlerinden olan İlyaszade Camii un ufak edilir. Ecdadla kurulan ilişki de esasında budur.
Üretemeyen, estetizeden uzak ve gerici bir sınıf var karşımızda. Valilikler, il özel idareleri, il kültür müdürlükleri, müze müdürlükleri, vakıflar gibi devlet örgütlenmelerinin sanata, kültüre, tarihi eserlere olan ilgisi istikrarlı yıkıcılık modunda.
Örnekleri çoğaltmak için sayısız örnek var, ama yeterli diye düşünüyoruz. Memleketteki sokak kedisine bile “yahu sen bu memleket için ne yaptın bir söyle” diyecek bir zihniyet ile yönetilmekteyiz.
Koç ailesi, en büyük kârı AKP döneminde elde ettiğini tablolar ile açıklamıştı aylar önce. Peki bu çıplak sömürü bariz ortadayken; devlet başkanından, bürokratlara bu büyük vasatlık niçin?
Esasında büyük sermaye gruplarının ihtiyaç duyduğu, insanî gelişimden çok "para kasaları ve çek defterleri." Tüm eğitim ve sanat kurumları gibi üst yapı araçlarının böyle gerici şekilde örgütlenmesinin esas sebebi bu.
"İnsancıl olanı öldür" kapitalizmin mayasıdır!
Renas Toprak