Merhaba ben 33 yaşındayım. İstanbulda yaşıyorum. Lisans mezunuyum, formasyon eğitimimi aldım. Şu an 2. üniversitemde Çocuk Gelişimi Bölümü okuyorum.
Mesleğim öğretmenlik olarak görünüyor. 9 yıldır ücretli öğretmenlik yapıyorum. Asgari ücrettin altında maaş, yarım sigorta. Bayramlarda, tatillerde derslerimiz kesiliyor. 23 Nisan, 1 Mayıs... Bir umutla başlıyoruz birşeye, ondan sonrası yok. Çocuk gelişiminden de birşey beklemiyorum. Sadece okumak için okuyorum.
Mezun oluyorsun elinde iş yok. O zaman keşke okumasaydım diyorsun. Okula harcadığın zamanda bir meslek edinirdin. Sigortanda en azından tam olurdu. Çevremde benim gibi bir sürü insan var. Bir araya geldiğimizde en şık konuştuğumuz konu, nasıl yapalım nasıl bir iş bulalım oluyor. Çünkü 9 yıldır ücretli öğretmenlik yaptığın zaman, başka bir iş tecrüben de olmuyor. Yaş da geçiyor. Bu yaştan sonra bir çırak gibi işe başlamak daha da sıkıntılı.
Bizim dönemimizde -liseye başladığımda- mahalleye bir lise açıldı, mecburen oraya gittik. Diğer türlü ulaşım sıkıntılıydı, maddiyet vs. Birlikte okuduğum birçok arkadaşımla çoğumuz mahallemize açılan bu liseye gittik. 2 yıl Balıkesir’ de okudum. İki yıl dışardan tamamladım sonra formasyon aldım Zonguldak’ta. Bu süreçte ücretli öğretmenlik yapmaya devam ettim. Formasyon aldıktan sonra atanırız umudu vardı. Aldıktan sonra öğrendik ki ,2. öncelikliyiz atamada. Gazi Üniversitesi'nin Muhasebe Öğretmenliği de 10 yıl önce kapanmış. Oradaki mezunları eritmeye çalışıyorlarmış. Şu an 50 kişi varmış önümüzde Gazi Üniversitesi'nden.
Bizim bölümümüzden atama şöyle yapılıyor: Eğitim Fakültesi mezunu olanlardan 1 kişi 2 kişi, en fazla 8 kişi alıyorlar. Şimdi KPSS'ye çalışacağım, niye çalışayım diyorum. Düz memurluk için çalışsam, zaten ona da arkası olanlar atanıyor, niye çalışayım diyorum. Belli bir yaştan sonra zaten ders de çalışamıyorsun, kafana birşey de girmiyor. Ekmek parası mı kazanacaksın, yeni birşey mi öğreneceksin. Bir de hayat dümdüz devam etmiyor ki, sadece ders çalış, öyle yap, böyle yap. Hayatında sevdiğin insanları kaybediyorsun, başına bir sürü şey geliyor. Bunlar da seni etkiliyor.
Bunları yaşadığın zaman insanlar şu soruyu soruyor: Okudun ama ne oldun? Bu söylemler de insanın canını sıkıyor. Sonuçta biz kötü bir şey yapmıyoruz. Madde bağımlısı değiliz, kötü yola gitmiyoruz vs. Ama insanlar onu bırakıp, daha çok bizim üzerimize oynamaya çalışıyorlar. Mahalle baskısı da var tabi. Mesela ücretli öğretmenlik yapıyoruz, iyi kötü bir iş bulmuşuz kendimize. Az cok demeden çalışalım diyoruz. Ama onu bile küçümsüyorlar. Niye çalışıyorsun ki? Mesela benim ne şartlar altında çalıştığımı biliyor musun? Hayır bilmiyorsun. Zamanında benim şartlarım müsait olsaydı, zaten başlarda kendim yapardım. Ama benim şartlarım bu şekilde. Herkes şartlarına göre şekilleniyor. Ki bizim amacımız çok zengin olalım, şöyle yapalım böyle yapalım değil. Para, zenginlik bunlar göreceli kavramlardır. Biz sadece diyoruz ki, kimseye muhtaç olmadan ailemizin de geçimini sağlayabilmek. Anne babalarımız yaşlı. Çok şükür başımızdalar, ama onlar hastalandığında bir düşünce sarıyorsa bizi, o sıkıntı.
Kira vermememiz bizim için avantaj. Bir de kira vermiş olsak... Bu ay aldığım maaş 1500 tl. Kira verdiğimi düşünün, evin elektrik su faturasını düşünün. Yol gidip geliyorsun. Ki üniversite mezunusun kendini geliştirmen gerekiyor. Birincil ihtiyaçlarını karşılayamadıktan sonra diğerleri gerçekten lüks oluyor. Bizler birincil ihtiyaçtayız yeme içme vs, burdayız. Asgari ücret açlık sınırı oluyor sanırım. Ee bizler asgari ücretin de altındayız. Asgari ücret altındaki o zaman ölüm sınırı mı oluyor? Ölüm sınırında yaşıyorsun.
Mesela şu anda seçim dönemi... makarna, çay dağıtıyorsun. Bana onları dağıtma. Sen bana adam akıllı işimi ver. Kayırma birilerini, ben zaten kendi yiyeceğimi kendim alabilirim. Bu zekaya sahibiz. Sosyal devlet, sosyal durum, eşitlik başka bir şey. Eşitlik olsa sana da bana da aynı şeyi versinler. Ama adalet önemli olan. Bir balığa ağaca çık diyorlar. Ee balık ağaca çıkabilir mi? Çıkamaz. Bu balık, bu sistem içinde kendini aptal hissedecek. Biz de o durumdayız.
Üniversite mezunu olarak gittiğim yerde patronum ilkokul bile bitirmemiş. Seninle dalga geçiyor ama, “Okuduğun bölüm ama bunu bile bilmiyorsun” diye. Bir şey de bilmiyorsun, çünkü bir şey almadan çıkıyorsun okuldan. Yıllarca İngilizce dersi alıyoruz, ama konuşamıyoruz. Beden Eğitimi dersi görüyorsun, sağlıktan anlamıyorsun. Meslek derslerine giriyorsun çıkıyorsun. Ama bambaşka birşey çıkıyor karşına. Adam sana soruyor şu programı bu programı biliyor musun diye? Hiçbirini bilmiyorsun ki.. Okul zaten bir şey öğretmiyor. O zaman ben neden 3 yılımı oraya verdim?
Bakın mesela burada bir sürü diploma var. Bunlar benim için sadece kağıt parçası. Başka hiçbir şey değil. Ömrümüz bu kağıt parçaları için geçiyor. Ve ben şu formasyonu almak için Zonguldak'a gidip geldim. Kışın ortasında burada kar yağıyor yollar kapalı sınav olmak için gideceğiz, gidemiyoruz. Diyoruz ki “burada kar var çıkamıyoruz”. Aldığımız cevap, “ne yapalım burada hava çok güzel”. İşte bunun için verdiğin bir yıl. Ki mesela şu anda ikinci üniversiteyi okuyorum, o da boş. Bilgisayar sertifikası aldım, o da boş. Biz hiç kimsenin kapısını bize şunu verin bunu verin diye aşındırmadık. Kim ne hak ediyorsa onu verin. Ama hak diye bir şey yok. Ücretli öğretmenlik yapıyoruz, ama bunu yaparken bile korkuyoruz. Acaba ne zaman kadrolu gelecek ve biz çıkacağız. Korkuyorsun çünkü o işi de kaybetmekten. Bazılarının küçümsediği, hiç gözünün ucu ile görmediği bir şey için bunu yapıyorsun. O da giderse ölelim yani.
İşte bu noktada insanlar intihar ediyor. Dağ başında üniversite açıyorsun. Gecekondu gibi bir yer.. Tamam ben orada okudum, gittim geldim. Ama sen istihdam sağlayamadıktan sonra niye o dört duvarı açıyorsun? Ben oradaki bakkalı, manavı, kasabı vs geçindirmek zorunda mıyım? Biz sekiz kardeşiz. En şanslısı ben olduğum görünüyor. Çünkü okudum. Sekiz kardeşin içinden bir ben okuyabildim. Diğerlerine bakıyorsun, on yaşında konfeksiyona giriyor orada çalışıyor. Fizik öğretmeni arkadaşım beş yıl önce atandı, ama dokuz yıl atama bekledi.
Uç fikirlerin hiçbirine bağlı değilim. Bir fikir diğer fikri ötekileştiriyorsa, özgürlüğünü kısıtlıyorsa bitmiştir. Bu annem babam da olsa benim için öyledir. Ki evde başlarım “sen haksızsın” demeye. Ama bakıyorum, bana haksızlık yapıldığı zaman gene onlar haklı. Gözünün içine baka baka kendinin haksız olduğunu bile bile bunu söylüyor, ama haklıyım. Çirkin değil mi? Ben neden o zaman diploma notu önemli olmayacaksa okudum. Bizim dönemimizde ticaretten düz liseye geçiş yoktu. Üniversitede puanlar kurulu. Şimdi öyle bir durum yok. Eğer aile bilinçli ise, zaten çocuklarını bir yerlere yönlendiriyor. Sınıfımızda da var böyleleri. Bağlama, fen dersleri vs gidenler, daha sonra ortaokuldan sonra doğru yönlendirme ile doğru liselere gidenler. Hayat çizgin lisede başlıyor aslında. Orada nasıl başlıyorsan öyle gidiyor. Benim de öyle oldu. Biz mesela beşinci sınıfta köşe yazılarını okur tartışırdık. Ee şimdi ben kitap okuyamıyorum. Evim kitap dolu çoğunu derneklere vs verdim.
Ama işte artık içimden gelmiyor okumak. Okuduğumu kiminle tartışacağım. Okuduklarımın da artık bana etkisi yok. Çünkü hepsinde kırılma yaşıyorsun. Bir zaman sonra hayatın monotonlaşıyor. Günü kurtarayım, bugünün ekmek parasını kazanayım. Çünkü düşünmekte bir lüks oluyor, felsefe yapmak ta artık bir lüks oluyor. Senin evine elektrik, su faturası geldiyse ailenden biri hastalandıysa banane kim ne düşünüyor? Mesela ablamı beyin tümöründen kaybettim. Doktorun diğer ablam ile konuşması aynen şöyle: “Sen kardeşinin iyi olmasını mı istiyorsun? O zaman kes kafanı koyayım”.
Bir şeyler oluyor bu hep senin hatan oluyor. Ben de o zaman bakıyorum ki, lisede başlamışım hatama. Geçmişi de düzeltemiyorum. Ama geçmiş de geleceği şekillendiriyor. Belli bir saatten sonra, “başka ne yapabilirim ki” diyorsun. Özel bir sektörde işe girdim. Ön muhasebe öğrenmek istedim. Tuvalete varana kadar yıkadım. Sonra dedim ki, “güvenlikler iyi maaş alıyor”, bir de onun için sertifika aldım. On iki saat mesaisi, dört saati yol. Artık kaşık ağzımda uyuyakalıyordum. Yılbaşını bile kulübede geçirdim. Eve gidicem, ama gitsem yolda kalıcam kar yağıyor.
Sonra özel eğitim sertifikası aldım. Zihinsel engelli çocuklar için. Madem öğretmenlik yapmak istiyorsun, bütün öğrencilere ulaşman gerekiyor. Çünkü sınıfında da böyle öğrenciler çıkabilir. Bunun için de kendini geliştirmek istiyorsun. Ama bir bakıyorsun, atanamıyorsun bile. Ücretli yapıyorsun ama onu da korka korka, sadece getir götür elemanı gibisin. Hiçbir söz hakkın yok. Bütün angarya işler senin üzerinde.
Susturuluyoruz. Sosyal medyada bir paylaşım yapacağımız zaman korkuyoruz. Acaba bu ileride benim başıma dert açar mı? Ve bizler neyle korkutuluyoruz biliyor musun? Açlıkla.. Bundan sonra bu kadar okuyorsun bişeyler yapıyorsun sesin çıkmıyorsa, işte tek tek gençler intihar ediyor. Ve cebinde 5 lira ile ölüyorsun. Belki de o bile yok..
Atanamamış Bir Öğretmen