2018 yılı başından bu yana işçilerin alacak ve işe iade davalarında zorunlu arabuluculuk uygulaması başladı.
Dava öncesinde tarafların arabulucuya başvurmaları şart. Anlaşamazlarsa dava açabiliyorlar, ama anlaşma sağlanırsa arabulucu tutanağı onaylanıyor ve mahkeme kararı sayılıyor. Zorunlu arabuluculuk şartı işçileri tekil olarak mahkeme dışı bir ortamda yakalayıp, “sen bu alacağı alamazsın ya da alsan bile dava çok uzun sürer” baskısı altında, alacaklarının ve haklarının altında bir miktara razı etmeyi amaçlıyor.
Burjuvazi mecliste yasayı yaparken zaten kendi çıkarına düzenleme getiriyor. Hakim bu sistemin yararına düşünen bir adam olarak yetişiyor, eğitiliyor ve karar veriyor. Yargıtay büyük sermayedarlarca özel olarak da yönlendiriliyor. Bütün bunlar yetmiyor ve Mahkemeden önce arabuluculuk ile sermaye kendi çıkarını katmerli olarak elde etmeye çalışıyor.
İşçiler bu sistemin yargısından bir şey umacak durumda değiller. Ama patronlar bununla da yetinmeyip, her türlü numaraya başvuruyorlar. Son numaraları, özellikle şantiyelerde işçinin hesabını keserken bir arabulucu çağırmak ve işten çıkış işlemi kisvesi altında arabuluculuk tutanağı tutturmak. Bu sayede işçinin alacakları için mahkemeye başvurmasını tamamen engellemiş oluyorlar. İşçi çıkış işlemi yaptığını sanırken, aslında arabuluculuk tutanağı imzalamış oluyor. Böylece alacağını bir daha talep etme imkanından mahrum bırakılıyor ya da işe iade davası açma imkanını kaybediyor.
Hukuk sistemi bir bütün olarak işçiye düşmandır. Patronun çıkarı için kurulmuştur. Kralın Mahkemesi gibidir. Önce kralın hakkını verir, kalırsa kırıntıları işçilere dağıtır. Kırıntıları da adalet için dağıtmaz, Mahkemede hak aramanın işçileri avutacak bir yol olarak işçinin aklında yer etmesi için dağıtır. Türkiye burjuvazisi bununla da yetinmeyip, işçiye verdiği kırıntıyı da geri almaya çalışıyor.
Bozuk düzende sağlam çark olmuyor. Kırıntılar ile yetinmemek gerek, bu düzeni baştan sona değiştirmek gerek.
İzmir’den Stajyer Bir Avukat