Öğrenci gençlik mücadelesi nedir, önce bunu anlatarak başlayalım. Öğrenci gençlik mücadelesi işçi sınıfıyla organik bağları olan bir mücadeledir. Çünkü, öğrenciler esasen bir sınıf değildir, ancak ortak çıkarları vardır ve bu ortak çıkarlar ancak işçi sınıfının mücadelesi ve bu mücadelenin zaferiyle ulaşılabilecek noktadadır.
Öğrenci mücadelesi her alanda sınırları aşarak gençliğin getirdiği cüret ve militanlık sonucu ileri bir konumda olmuştur. Her dönemde ve her yerde bu böyledir. Eylemlerde, sokak çatışmalarında ve her türden devrimci ilerici harekette gençlik safları doldurmuştur.
Fakat, gelin şimdi bugüne bakalım dostlar.
Öğrenci gençlik bilimsellikten uzak tamamen dinci gerici faşist ve tek düze bir eğitime mahkum edilmiş durumda. Geleceksizlik sorunu öğrencilerin karşısında dev bir düşman gibi duruyor. Bu sorun, basit bir sorun değil insanları intiharlara sürükleyen, psikolojilerini bozan, çaresizlik içinde hissetmesini sağlayan ve mutsuz milyonlar yaratan bir sorun.
Geleceksizlik öyle bir şey ki öğrenci gençliğin arkadaşlarıyla ailesiyle bütün tanıdıklarıyla problemler yaşamasına neden olan bir sorun. Aynı zamanda büyük bir öfke yaratan bir sorun. Çabalıyorsun emek veriyorsun, ama bir şey değişmediğini ve değişmeyeceğini görüyorsun. Yalnız olmadığını da biliyorsun şu an bu sorunu yaşayan milyonlarca insan var. Yalnız değilsin ama birlikte de değilsin.
Sistem öyle bir sistem ki milyonlara aynı sorunu dayatıyor ve bu milyonların sorununun birleşik bir sorun olduğunu gizliyor. Öğrenci gençlik görüyor “geleceksizlik içindeki tek kişi ben değilim”, görüyor milyonlarca öğrenci hepimiz aynı sorunu yaşıyoruz görüyoruz.
En önemli konu ekonomik sorunlar. Ülkede var olan ekonomik kriz elbette ki öğrenci gençliği de vuruyor. Sene başında gördüğümüz gibi yurt fiyatları, ev kiraları, apart kiraları tavan yapmış durumda. Binlerce öğrenci barınacak (barınmadan kastımız kafasını sokacak bir delik aslında) bir yer bulamadığı için okulu bırakmak zorunda kaldı. Bir şekilde bu sorunu çözenleri açlık yoksulluk ve kötü beslenme gibi sonu gelmez sorunlar karşılıyor.
Pandemi süreci ile birlikte derinleşen ekonomik kriz öğrenci gençliği iyice içinden çıkılamayacak bir yoksulluğa itiyor. Verdikleri 850 lira ile öğrencilerin geçinmesini ve derslerine çalışmasını bekleyen kapitalistler, milyonlarca lirayı kendi ceplerine indirip kendi çocuklarını refah içinde yaşatmaya devam ediyor. Her gün milyonlarca öğrenci ekonomiyi takip ediyor, ne noktada olduğumuzu anlamaya çalışıyor. Her yerde bunlar konuşuluyor sistemin bizi nasıl bir noktaya getirdiği artan kur fiyatları bunun doğrudan etkilediği gıda fiyatları, elektrik, doğal gaz, su gibi temel ihtiyaçlara gelen zamlar...
“Bu işin sonu nereye gidecek”, “Ne zamana kadar böyle sürecek” öğrenci gençlik de tıpkı diğer milyonlarca emekçi gibi aynı soruları soruyor. Esasen geleceksizlik de bu ekonomik krizle birlikte derinleşiyor. Çünkü, kapitalizm tekelcileşmiştir ve tekelci kapitalizmde yedek sanayi ordusu büyüyor, bu da öğrenci gençliği o yedek sanayi ordusu içine itiyor. Yedek sanayi ordusu dediğimiz işsiz milyonlardır.
Geleceksizlik aynı zamanda bir belirsizlik getiriyor, zaten asıl psikolojik sorunların ortaya çıkmasına da bu belirsizlik sebep oluyor. Ne olacağını bilememek, belirsiz bir sona doğru ilerlemek öğrenci gençliğin psikolojisini yıpratıyor.
Kürt belediyelerine atanan kayyumlar sonrası bunu alışkanlık haline getirmeye başlayan dinci faşist iktidar üniversitelere de kayyum rektörler atamaktaydı. Öğrenci gençliğe yönelik bu saldırı sessizlikle karşılanmadı ve birçok yer gençliğin güçlü eylemlerine sahne oldu. Boğaziçi eylemleri bunun en net örneğidir. Boğaziçi kayyum rektör atanan ilk üniversite değildi, ancak doğrudan dinci-faşizmin kuklası olan bir rektörün atanması bütün öğrencilerin kitlesel olarak ses çıkarmasını sağladı.
Boğaziçi eylemleri son süreçte öğrenci gençliğin en görkemli eylemlerindendi. Kayyum zihniyeti üniversiteleri bilimsellikten, çağdaşlıktan ve demokratiklikten uzaklaştıran gerici ve anti-demokratik bir şeydir. Bunları gören ve bu durumu değiştirmek için mücadeleye atılan öğrenci gençlik yok mu? Elbette ki var! Sistemin sonuçları olarak doğan bu sorunlar, kapitalizm çaresiz kaldıkça ve kaçınılmaz sonuna yıkılışına doğru yaklaştıkça pervasızca saldırı ve baskı boyutunu alıyor.
Bu bölümde öğrenci gençlik mücadelesini anlatacağım, ama bu konuya girerken bu topraklarda öğrenci gençlik mücadelesini başlatan önderlerimizi anmak istiyorum. Gerçi bu söylem de doğru bir söylem değildir, çünkü Denizler öğrenci gençlik mücadelesi yürütmediler, işçi sınıfı ile omuz omuza bir mücadele yürüttüler. Grevlerde, köylü isyanlarında, fabrika işgallerinde toprak işgallerinde sınıf bilincini kuşandılar. Öğrenci gençlik mücadelesinin nasıl yürütülmesi gerektiğini işçi sınıfı ile çıkarlarının ortaklığını gerçek çözümün öyle akademik çözümlerde değil, bir devrimin sonucunda geleceğini bilince çıkardılar ve bu uğurda mücadele ederek ölümsüzleştiler.
O günlerden bugünlere mücadele çok değişti ve gelişti tabii ki. Artık mücadele faşizm koşullarında sürüyor. Öğrenci gençlik mücadelesi kampüs ve okul duvarlarına hapsolmayıp sokaklara taşması gereken bir mücadele hattıdır. Liselerde ve üniversitelerde komiteler kurarak öğrenci gençliği kapsayan, siyasal bilincini yükselten sorunların sebebi olan kapitalist sisteme karşı mücadele gerekliliğini biz itmezsek yıkılmayacağını gösteren bir mücadeledir.
Ülkemizde öğrenci gençlik mücadelesi yarım yüzyıldan uzun kökleri olan bir tarihe dayanıyor. Bu süreç içerisinde çok çeşitli şekillerde mücadele yürütüldü. Okul işgalleri, yürüyüşler okulda polisle çatışmalar bu sayısız örneklerden bazılarıdır. Öğrenci gençlik mücadelesi her dönemde devrimci siyasete alan açan önde yürüyen cüreti kuşanan ve barikatlarda zindanlarda her yerde ve her şartta faşizme karşı mücadeleden yüzünü başka bir tarafa çevirmeyen bir mücadeledir.
Öğrenci gençlik denildiğinde saf, duru bir toplumsal katman bulmamız mümkün değil. Elbette üretim sisteminin kendi gelişimi sonucunda ve toplumsal değişim, gelişimle birlikte toplumsal katman ve tabakalarda da bir değişim yaşamaktayız. Fakat, değişmeyen temel olgulardan biri proletarya ve burjuvazinin sınıf savaşımının belirleyici unsurları olduğu ve bunların da yanında farklı tabakaların olduğu gerçeğidir.
İşte öğrenci gençlik yaş olarak bilimsel yaş tanımlamasına göre bu statüye giren ve farklı sınıf katmanlarından gelen insanlardan oluşan topluluktur. Yani bir öğrenci bir işçinin çocuğu olabileceği gibi, bir kapitalistin çocuğu da olabilir. Bundan dolayı öğrenci gençlik kendi içinde sınıfsal olarak ayrılmıştır. Bu ayrışma üniversitelerde, liselerde kendini açıkça gösterir. Fakat, şu noktanın altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekiyor; öğrenci gençlik üretim sürecine ya da çalışma hayatına doğrudan değil, ama dolaylı yollardan katıldığı için küçük-burjuva sınıf özellikleri taşımaktadır. Öğrenci gençlik mücadelesinin bu noktalar dikkate alınarak yürütülmesi çok önemlidir.
12 Eylül faşist darbesi sonrası kurulan YÖK'e de değinmek istiyorum. YÖK’e karşı mücadele tek başına yeterli mi? Toplumsal olarak çürüyen, çürüdükçe saldırganlaşan sermaye sınıfı ve onun temsilcileri sadece okul sınırlarına hapsolmuş bir mücadele eğitim sisteminin sorunlarını çözmeye yetmeyecektir.
Parasız, bilimsel eğitim, demokratik, özerk üniversite talepleri ancak emekçilerin iktidar mücadelesi ile örtüşürse anlamlı olur. Başta da söylediğimiz gibi öğrenci gençliğin çıkarları işçi sınıfının çıkarlarıyla ortaktır. Bu nedenlerle öğrenci gençlik mücadelesi kampüs ve okul duvarlarını aşmalı aksi takdirde reformist taleplerde ve çözümlerde takılı kalır, bunu aşmanın gerekliliği apaçık ortadadır yaşadığımız bütün sorunların çözümü devrim mücadelesindedir.
Yine pandemi ile birlikte hayatımıza giren online eğitime de değinmek istiyorum. Tekelci kapitalizm ve onun temsilcisi dinci-faşist iktidar hiçbir şeyi insanlığın ve halkların çıkarına yapmadığı gibi elbette ki online eğitimden de böyle bir beklentimiz olamazdı. İnternete, hatta elektriğe ulaşamayan milyonlarca emekçinin çocukları derslere online girmeye zorlandılar. Her türlü imkandan yoksun olan bu gençler, zaten bir yararı olmayan o eğitime de ulaşamadı. Pazar tezgahının arkasında, köylerde telefon çeksin diye ağaç tepelerinde görünen öğrenci manzaraları pandemi sürecinin ve online eğitimin normali olarak görüldü. Yine sermayenin uşağı olan bir bakan Kürdistan’da gittiği bir köyde ders çalışması gerekirken, tarlada ailesiyle çalışmaya zorlanan gençleri romantize etmekten de utanmadı.
Pandeminin devam ettiği bu günlerde bizler Devrimci Öğrenci Birliği olarak bir kampanya başlattık. Bugün burada bu kampanya sürecinin nasıl geçtiği ve neler kattığı, mücadeleye etkisi yönüyle bir tartışma yürütme amaçlı toplanıldı. Kampanyamız burada bu merkezi etkinlikle bitiriliyor, ama mücadelemiz işçi sınıfının gerçek kurtuluşuna, sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünyayı kurana dek sürecektir.
Aydın’dan Bir DÖB’lü