Geçtiğimiz aylarda, sosyal medya veya dezenformasyonla mücadele yasası olarak adlandırılan kanun teklifi meclisten geçti ve yasalaştı. Bununla birlikte internet haber siteleri, Basın Kanunu kapsamına dahil edildi.

Haber sitelerine faaliyetlerine devam edebilmeleri için bir dizi koşul dayatılırken; tüm sosyal medya kullanıcılarına karşı kullanılabilecek şekilde TCK 217/a maddesi eklendi. Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma başlıklı bu madde ile birlikte, yaşadığımız toprakların gerçekleri; sömürü, şiddet, cinayet ve daha fazlası hakkında paylaşım yapmak, bu paylaşımları alıntılamak ve hatta beğenmek dahi suç sayılarak cezalandırılacağı ilan edilmiş oldu. Öyle ki bu yasa ile birlikte, cemaatlerde çocuk yaşta evlendirilen, tecavüz edilen çocukların, kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin, pandemi gibi toplum sağlığını ilgilendiren meselelerdeki eksik veya yanlış uygulanan politikaların vb. hakkında haber ve paylaşım yapanların cezalandırılmasının yasal dayanağı oluşturulmuş oldu.

Şüphesiz bu basına ve medyaya getirilen ilk yasak, bu alanda halka yöneltilen ilk tehdit değildir. Geçmişten bugüne internet kesintileri, site-kanal kapatmalar ve para cezaları vb. birçok uygulamaya tanık olduk.

Peki devletin bu yasak ve tehditlere ihtiyaç duyma sebebi nedir? Bunu cevaplandırmak için haberleşmenin, özelde de sosyal medya kullanımının özelliklerine değinmek gerekir. İnternet ortamı ve başta Twitter olmak üzere sosyal medya; bugün toplumun büyük kesimlerinin gelişmeleri takip ettiği, yaşanan günlük olayların farklı yönlerinin- gerçeğin açığa çıkarılmasına imkân veren, insanların düşüncelerini, öfkelerini dile getirerek örgütlenebildiği bir alandır. Hal böyle olunca, bu durumun sömürü ve adaletsizlikleri sürdürebilmek ve karşı koyuşla karşılaşmamak isteyen devleti bu alanda da önlem almaya itmesi şaşılacak bir şey değildir.

Teknolojinin gelişimi ve internet ilk zamanlarda egemenlerin düşüncelerini yeniden üretmeleri, toplumu aldatmak, pasif kılabilmek, kendi organizasyonlarını yürütmek gibi işlevlere sahipti. Emperyalist sistemin tam ilhak sürecine girmesi, dünya genelinde kapitalist ülkelerin krizlerinin birbirinden etkilenen ilişkilere bürünmesi ve her yanda yaşanan krizle birlikte artan açlık ve adaletsizliklerin halklar için ayaklanma koşullarını yaratması sürecinde, toplumun elinde mücadelede kullanılan araçlarından biri haline geldi.

Yakın geçmişte yaşanan Mısır ve Tunus Halk Devrimleri, ülkemizde Haziran Halk Ayaklanması internet kullanımın ne kadar etkili olduğunu gösterdi. Bugün dünyanın birçok yerindeki işçi sınıfının mücadele deneyimlerinden ve yanı başımızda gerçekleşen Rojhilat Ayaklanması, Donbass’ta faşist Ukrayna’ya karşı verilen devrimci mücadeleden haberdar olmak, kapitalist basının aldatmalarına düşmemek adına enternasyonal anlamda katkılar sağlamaya devam ediyor. Tekelci faşist devletin Rojava’ya dönük saldırıları ve kimyasal silah kullanımında oluğu gibi medya aracılığı ile birçok politikası teşhir ediliyor.

Görüldüğü gibi sosyal medya, yalnızca ülke sınırları içerisinde değil dış siyaset yönüyle de hem yaşadığımız ülkenin sömürücülerini hem de bütün olarak emperyalist dünyayı ilgilendiren ve kısıtlamak zorunda kaldıkları bir alandır. Yukarıda kısaca değindiğimiz, Leninistlerin Yeni Evre olarak adlandırdığı bu süreç, emperyalist sistemin çöküşünü engellemeye çalıştığı sosyalizme geçiş çağıdır. Bunun önemi, dünya üzerindeki krizlerin ve halk ayaklanmalarının başka ülke halklarının ekonomik yaşamını etkileyecek ve aynı zamanda onlara örnek oluşturacak olmasından gelir.

Sansür yasası hakkında dikkatimizi toplamamız gereken şey ise, ülkemizde bugüne dek getirilen yasaklar ya “Ayakkabı Kutuları”nın ortaya çıkmasını takip ederek veya Haziran Halk Ayaklanması sonucunda ama mutlaka; ya bir sömürüyü-politikayı gizlemek uğruna ya da ayaklanma dönemleri ile ilişkili olarak gelmiştir. Bu yasaklar getirilirken geçmişte kişisel hakların korunması bahanesi ileri sürülmüştür.

Burjuva kişisel haklar kavramı, ortada olduğu gibi aslında bir avuç özel mülk sahibinin sınıf çıkarlarına hizmet ederken, işçi sınıfı ve emekçiler için ise yalnızca bir dayatma aracı olarak kullanılmaktadır. Şu ana baktığımızda ise ekonomik krizle birlikte toplum patlama noktasına gelmiş, her alanda sosyal medyadan röportajlara, işçi sınıfından gençliğe dek huzursuzluk artmaktadır.

Açlık ve adaletsizlikler toplumu sarsıcı boyutlardadır. Gençlik geleceksizlikle baş başadır. Dolayısıyla her an herhangi bir sebeple ayaklanmanın patlayabileceği yaşadığımız koşullarda tekelci devletin yine aynı korku ile almış olduğu önlemlerden biridir Sansür Yasası. Bu korku iktidarlarının son bulma korkusu, ayaklanma ve devrim korkusudur. Bugün bu korku yasada geçen maddelerde daha açık görülmektedir.

Yasanın kapsamına giren suç tipleri ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma’ ‘anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar’ ‘devlet sırlarına karşı suçlar’ ve ‘casusluk’ suçları hakkında yapılan paylaşımları içermektedir. Tüm bunlar tartışmasız yazımızda bahsedilenleri ve başlığımızın günümüzle ilişkisini kanıtlar netliktedir. Medyaya getirilen yasaklar halkı ve özellikle gençliği susturmak şöyle dursun aksine kendi örgütleriyle mücadele edebilecekleri sokağa itmektedir.

Sonuç olarak Sansür Yasası olarak karşımıza çıkan şeyin kendisi, sınıflar mücadelesinin keskinleşmesi ile topluma her alanda uygulanmak istenen genel sansür, korkutma ve yıldırma politikasının sosyal medyadaki karşılığıdır. Gençliğin özgürce fikirlerini ifade edebileceği, insanca yaşama sahip olacağı, geleceğini düşünmek zorunda kalmayacağı toplumsal düzen ise işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesine katılması sonucunda ve ancak devrimle mümkündür. Şimdi Devrim Zamanı!

SEYİT YAŞAR