İsviçre’nin Basel kentinde Denizleri anma etkinliği düzenlendi.
6 Mayıs 1972’de idam edilen birleşik devrimin ölümsüz önderlerini anmak üzere, 5 Mayıs pazar günü TKEP/Leninist tarafından Basel’de bir etkinlik gerçekleştirildi.
Anma saygı duruşu ile başladı. TKEP/Leninist tarafından yapılan açıklamanın (açıklama metni aşağıdadır) okunmasının ardından Rojava’da savaşan Leninist Gerillaların gönderdikleri video mesaj paylaşıldı.
Kadınlar tarafından hazırlanan "Üç Nehir Bir Denizle Buluştu" ve Nazım Hikmet`in "Karanlıkta Kar Yağıyor" şiirlerinden oluşan gösterim sunuldu.
Etkinlikte ayrıca HBDH İsviçre Komitesinin selamlama mesajı okundu. Mesajda Birlesik Devrimi gerçekleştirmek, özgürlüğü kazanmak ve sosyalizmi kurmak için Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nde saf tutma çağrısı yapıldı.
Marşların ve türkülerin yer aldığı müzik dinletisi ardından etkinlik sona erdi.
Değerli Dostlar, Yoldaşlar;
Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin büyük önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın aramızdan ayrılışlarının 52. yıldönümünde düzenlediğimiz bu anma toplantısına hoş geldiniz.
Dostlar, Yoldaşlar;
Her devrimci çağ büyük kahramanlara ihtiyaç duyar ve eğer onları hazır bulmaz ise ihtiyaç duyduğu kahramanları çağın kendisi yaratır. Hiç kuşku yok ki, 1960'lı yılların sonu ile 70'li yılların başı bütün dünyada olduğu gibi Türkiye ve Kürdistan'da da devrimci bir çağ ortaya çıkmıştı. Çin ve Küba devrimleri, Fidel Castro ve Che Guevara'nın etkisi; Vietnam kurtuluş savaşı ve devrimin önderi Ho Chi Minh'in etkisi bütün dünya halklarını, dünya gençliğini etkisi altına almıştı. ABD emperyalizmine karşı Vietnam halkıyla dayanışma amaçlı savaşa karşı mücadele; devrimci kitle eylemleri bütün dünyayı sarmıştı.
Dünyadaki bu devrimci atmosfer bütün ağırlığıyla Türkiye ve Kürdistan'ı etkisi altına almıştı. Fabrika işgalleri, grevler, köylülerin toprak işgalleri, öğrenci gençliğin ABD emperyalizmine karşı devrimci kitle eylemleri iki ülkenin dört bir tarafına yayılmıştı. Bu bir devrimci çağdı. Her çağ, kendi karakter çizgisine uygun fikirlerle birlikte gelir ve o fikirleri yayar. Devrimci çağda devrimci fikirlerin yayılması kaçınılmazdı.
Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan Cemgil işte bu devrimci çağın yarattığı kahramanlar olarak tarih sahnesine çıktılar.
Tarih sahnesine çıktılar ve İki ülkenin, Türkiye ve Kürdistan'ın devrim tarihini değiştirdiler. 1960'lı yılların ortalarından itibaren hızlanan ve şiddetlenen işçi sınıfı hareketi, köylülerin toprak işgalleri ve öğrenci gençlik hareketi kendini saran parlamenterist reformizm kabuklarına sığamaz hale gelmişti.
Bu kabukların kırılması arayışı özellikle öğrenci gençlik hareketi içinde ileri düzeye çıkmıştı. Daha 70'li yıllara gelmeden Deniz'lerin Filistin kamplarına giderek gerilla eğitimi almaları bu arayışın sonucuydu.
15-16 Haziran büyük işçi ayaklanması, devrimci kitle hareketinin doruk noktası oldu. Türkiye burjuvazisi, ilk defa bu ayaklanmayla cehennemin kapılarını gördü. Burjuva egemenliğin bir ayaklanmayla yıkılma tehlikesini en somut haliyle yaşadı.
Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının bu tarihten birkaç ay sonra ilk silahlı eylemlerini yapmaları, ardından TÜRKİYE HALK KURTULUŞ ORDUSU'nun kuruluşunu ilan etmeleri bir rastlantı değildi. THKO'nun ilan edilmesi, kurtuluşun parlamenter yolla, yasal yollarla gerçekleşmeyeceği bilincinin açığa çıkmasının ve bu bilincin egemen bilinç haline geldiğinin ifadesiydi.
THKO'nun ilanı, bu ilana doğru gelinen yolda ilk silahlı eylemler Türkiye ve Kürdistan tarihinde bir kırılma noktası oldu.
Dostlar, Yoldaşlar;
THKO'nun ilanı Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimi tarihinde yeni bir dönüm noktasıdır. Bu, zora dayalı birleşik devrim yolunun açılmasıydı. Behice Boran, Sadun Aren ve Mehmet Ali Aybar'ın TİP'i ile cisimleşen parlamentarist yolun reddiyesi ve kurtuluşun ancak zora dayalı bir devrimle gerçekleşeceğinin ilanıdır. Bu nedenle, önce Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının, hemen arkasından Mahir Çayan ve yoldaşlarının başlattığı 1971 silahlı devrimci çıkışı yeni bir dönemin ilanı oldu. Bu ilanla birlikte buz kırıldı, yol açıldı.
Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının; onlarla birlikte Mahir Çayan ve yoldaşlarının tarihsel önemi, tarihsel kişilikleri; tarihte silinmez harflerle yer almaları buradan ileri geliyor. Onlar buzu kırdılar, yolu açtılar ve kendilerinden sonra gelecek bütün kuşakları etkileri altına aldılar.
Bundan dolayı, Deniz ve yoldaşları için kullanılan “devrimin önderleri” ifadesi, kahraman insanlara yapılan bir yakıştırma, bir övgü değil, somut gerçekliğin ifadesidir. Onlar, bir yol açarak önden yürüdüler ve kendilerinden sonra gelecek bütün kuşaklara devrimin yolunu; kurtuluşa giden yolu gösterdiler.
O tarihten itibaren, Türkiye ve Kürdistan şehirlerinde, fabrikalarında, köylerinde, okullarında yanmaya başlayan devrim ateşi hiç sönmedi. Faşist devlet, bu ateşi söndürmek için emperyalist devletlerin de desteği ile ellerinden gelen herşeyi yaptı. Bu amaç için bütün olanaklarını kullandı, faşist darbeler düzenledi, kitle katliamları, işkenceler, idamlar, zindan cezaları, işkenceler, gözaltına aldığı insanları katletmeler bu topraklarda eksik olmadı.
Ancak ne yaptıysa, bu devrim ateşini söndüremedi. Aksine, devrim ateşi her tarafı sardı. Türkiye'nin şehirleri, Kürdistan'ın şehir ve dağları elli yılı aşan bir zamandır bu ateşle aydınlanıyor, bu ateşle ısınıyor.
Dostlar, Yoldaşlar,
Denizler gibi olmak, Denizlerin yolundan yürümek, elbette onların yaptığını birebir taklit etmek anlamına gelmez. Denizler, kendi koşullarında, parlamenterist anlayıştan kopmak, zora dayalı devrim yolunu açmak üzere uygun eylem biçimlerine başvurdular. Ancak onların mücadelesinin özü eylemlerinin biçiminde değil, politik hedeflerindedir. Onların politik hedefi, burjuva devlet iktidarını ve burjuva sınıf egemenliğini zora dayalı devrim yoluyla yıkarak emperyalizme ve kapitalizme karşı zafer kazanmış bir halk iktidarı kurmaktı. Onlar, sayılarının azlığına, örgütlerinin zayıflığına bakmadan bu politik hedefe doğru yürüme cüretini gösterdiler. Onlar, komünistlerin ilk, en başta gelen hedefinin politik iktidarın bir devrimle ele geçirilmesi olması gerektiğini büyük bir cesaret ve cüret örneği vererek gösterdiler.
Hak ve özgürlükler gibi reformlar için mücadeleyi değil devrim ve iktidar için mücadeleyi eşsiz bir cüret ve cesaretle en başa koymak gerektiğini öğrettiler. Onlardan alınması gereken en önemli ders ve miras işte bu düşünce biçimidir. Deniz, tutsak düştüğünde “devrim yapmaktan geliyorum” sözleriyle bu özü ifade etmiş oldu. Bu, aynı zamanda Leninist düşüncenin özüdür. Mücadelenin biçimi, araçları, yol ve yöntemleri, koşullara göre elbette değişiklik gösterir; gösterecektir de. Ancak Deniz'lerin yaşamları pahasına ve büyük bir cüretle ortaya koydukları bu öz hiç değişmeyecektir.
Devrim ve iktidar için mücadele etmek, bu hedefi en başa koymak için güçlü olmayı beklemek doğru değil. Tam tersine, güçlü olmak isteyen devrim ve iktidar hedefini en başa koymak zorundadır. Deniz, Yusuf, Hüseyin ve Sinanların yaptığı tam da buydu.
Günümüzde dünyanın dört bir tarafında ve elbette Türkiye ve Kürdistan'da işçiler, emekçiler, yoksul kitleler, kadınlar, gençler ayakta; bu düzenden kurtuluş yolunu arıyorlar. Birleşik devrimin bu toplumsal ordusu, kendilerine kurtuluş yolunu gösterecek bir öncü, deyim uygunsa bir kurtarıcı arıyorlar. Denizlerin cüret ve cesaretiyle davranan; yani birleşik devrimin toplumsal güçlerine parlamento yolunu değil, zora dayalı devrimle iktidarın fethedilmesi yolunu gösterenler onlara öncülük edebilecek.
Bugün tarihin omuzlarımıza yüklediği görev budur. Denizlerin bize gösterdiği yol budur. Denizlerin adını tarihe altın harflerle kazıyan öz budur.
Bu inançla bir kez daha haykırıyoruz:
6 Mayıs Savaşçıları Ölümsüzdür!
Adları ve Davaları Bayrağımızdır!