Dünyada her şey büyük bir hızla değişir, dünyanın dört bir yanında alt-üst oluş süreçleri yaşanırken, bu değişimlerin öncülüğünü yapan ya da yapacak olanların değişmeden kalmaları mümkün mü? Soru aslında kendi cevabını içinde taşıyor: elbette mümkün değil; mümkün olduğunu savlamak ya da söylemek, değişime karşı ayak diremek ve böylece değişimin gerisinde kalmaktır.
Ancak hemen belirtmekte fayda var; bir dönem “değişmek”le “döneklik” öyle eşanlamlı kullanıldı ki, kelimenin kendisine ihtiyatlı yaklaşmak farz oldu. Bu nedenle bizim "değişim"den bahsettiğimiz her yerde "dünyanın devrimci dönüşümü"nü kastettiğimizin altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor. Şimdi söyleyeceklerimizi ise okuyucularımızın alt alta dizilmiş aforizmalar olarak değil, üzerine düşünülmesi ve tartışılması gereken görüşler olarak algılamalarını temenni ediyoruz:
Her şeyden önce "devrimci" dediğimizde değişeni ve değiştireni anlıyoruz. Devrimci, her ikisini de üstünkörü değil, köklü bir şekilde yapandır.
Devrimci, dar kalıplarla düşünmez; büyük düşünür; büyük hayalleri ve hedefleri vardır. Ne hayallerinden ne de hedeflerinden vazgeçer; kalıpçı değil yaratıcıdır. Zıtların birliğinden ve çatışmasından geleceğin, yeninin doğacağını bilir; bu nedenle an'a takılı kalmaz, o an'da bile an'ın ötesine sıçramayı başarır. Olaylara durağan bakmaz; onların içinde geçici olanları görür, gelecek eğilimleri kavrar ve yüzünü ona doğu çevirir.
Hiçbir işi yarıda bırakmayı sevmez, her işi sonuna kadar götürür. Ertelemeci değildir; "başlamak bitirmenin yarısıdır" diye düşünür. Başarmanın sırrının başarmayı gerçekten istemek, girişmek ve kararlılıkla çaba göstermekten geçtiğini bilir. Günlük küçük çabaların, yapılan "küçük" işlerin yarının büyük zaferlerini hazırladığını bilir -bir kaya parçasını kırmaya çalıştığınızda onu kıranın son vuruş olmakla birlikte önceden onu kırılmaya elverişli hale getiren önceki vuruşların önemli olması gibi...
Devrimci kendisini tekrar eden, var olanla yetinen değildir; hep kendisini aşmaya çalışan, sürekli yeni şeyler düşünen ve düşündüklerini gerçekleştirmek için harekete geçendir.
Devrimci, zorluklar karşısında yılmayan, pes etmeyi hiç bir koşulda kabul etmeyendir; bu anlamda inatçı olandır. En zor zamanlarda, en umutsuz görünen durumlarda bile "ya bir yol bulacağız, ya da bir yol açacağız" diyebilendir.
Devrimci, inisiyatif sahibidir; özgündür. Nasıl düşünmesi, ne yapması gerektiğini başkalarının kendisine söylemesini beklemez. Başkalarından öğrenir; ama onları taklit etmez. Kendi kanatlarıyla uçmaya cesaret eder.
Özgür olmayı sever; özgürlüğü "zorunlulukların bilincine varmak" olarak kavrar. Ve yaşadığımız dünyada en büyük zorunluluğun devrim yapmak olduğunu, eğer özgürleşmek istiyorsa bunun yolunun daha fazla devrimcileşmekten geçtiğini bilir.
Devrimci, devrime yoğunlaşmıştır; onun nereden ve nasıl başlayacağını, kendisinin rolünün ne olacağını düşünür; ama olay ve olgulara asla tek yönlü bakmaz. Devrimi ve devrimciliği asla tek boyutlu bir eylem olarak algılamaz; ikisini de içselleştirir ve yaşamının her anında buna uygun davranır.
Devrimci beynini olduğu gibi yüreğini, aklını olduğu gibi duygularını da her an yeniden ve yeniden güçlendirebilendir.
Devrimci, dünyanın en uzak köşesinde olsun, yaşanan devrimci bir gelişmeden heyecan duyabilen, umuda kapılabilendir. Aynı zamanda umudu kendi eylemiyle yaratabilendir.
Devrimci, hatalar yapabilen, hatalarından dersler çıkarabilen ve geleceğe bu dersler ışığında bakabilendir.
Mükemmeliyetçi değildir; kendisinde her zaman daha iyisini yapma gücü bulabilendir; "bin kez denemiş ve bin kez yenilmiş olsa bile" daha iyisini yapmayı denemekten asla vazgeçmemiş, her zaman yapmaya cüret etmiş olandır. Dehanın, yeteneklerin çalışmakla ortaya çıktığını bilendir.
Devrimci özgüvenlidir; bu özgüven öyle "gökten zembille inme”miştir; bir çok mücadele ve sınamalar sonucu edinilmiştir.
Devrimci fedakardır, kendini sakınmaz; yapılması gereken bir iş varsa önce o koşar. Sırtlanılması gereken bir zorluk varsa, önce o koyar elini taşın altına.
Devrimci zoraki çalışmayı değil, gönüllü çalışmayı sever. Her şeyin emek verilerek güzelleşeceğini bilir. Tembelliğin bir hak değil bir hastalık olduğunu düşünür. Boşa geçirilmiş her zamanın "değişim"den çalınmış olduğuna inanır."Mutlu emeklerle mutlu dinlenmeler"den yanadır.
Ve en önemlisi, devrimci, "söylemenin en iyi yolu(nun) yapmak" olduğunu kendi pratiğinde göstermeyi kendine amaç edinmiştir. Yüreğini ve beynini her gün her saat bu amaca göre biçimlendirmekten bir an geri durmayandır.
Ali Varol Günal