Faşist devletin tepesindekilerin "Tek Tip Elbise" açıklamaları, gözleri yeniden zindanlara çevirdi. Gerçi, devrimci yığınların gözlerinin sürekli çevrili olduğu yerlerin başında zindanlar hep olagelmiştir. Zindanların yıkılıp tutsakların özgürleştirilmesi, devrimin somut ve güncel olduğu her yerde devrim için savaşanların en öncelikli ve yakıcı sorunu olmuştur. Devrim için savaşan evlatlarını ve önderlerini burjuvazinin esir almış olmasını kabullenmeyen onbinlerce insan, her fırsatta tutsakların özgürleştirilmesini eylemlerinin konusu haline getirmişlerdir. Hele de Türkiye ve Kürdistan gibi, onyıllardır iç savaşın sürdüğü topraklarda, devrimci tutsaklara rehine muamelesi yapılıyorken, bunun başka türlü olması beklenemezdi.
Son yirmi yıla bakanlar bile, zindanlarda nasıl bir savaşımın yaşandığını görebilirler. Sınıflar savaşımının en önemli cephelerinden birini de zindanlar oluşturmaktadır. Tekelci burjuva sınıf ve onun devleti, katledemediği insanları esir almak suretiyle, sınıflar savaşımında avantajlı konuma geçmeye çalışmakta böylece hem işçi sınıfı ve emekçi halkların önderlerini toplumdan yalıtmaya hem de zindanlarda bu insanlar üzerinde baskı ve terör uygulayarak onları sindirmeye, devrimci inançlarından vazgeçirmeye uğraşmaktadır. Bunu başaramadığı her yerde de yine işkence ve katliam yapmaya devam etmektedir.
12 Mart ve 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlükleri döneminde devrimci tutsaklara yapılan baskı ve işkenceler, daha dünmüş gibi hatırlardadır. Vahşetin en çıplak hali, bu dönemde gözaltına alınan, tutuklanan devrimci tutsaklar üzerinde uygulandı. Yükselen devrim mücadelesinin önünü kesebilmek için askeri faşist darbelere başvuran tekelci burjuva sınıf, işkencelerden geçirerek zindanlara doldurduğu onbinlerce tutsağa burada da işkencelerin en barbar olanlarını uygulamakta tereddüt etmedi. Tarih, Türkiye ve Kürdistan zindanlarında yaşanan bu insanlık dışı işkencelere tanıktır. Milyonlarca insanın hafızasında en kötü, en travmatik izleri bırakan bu tarihsel dönemler faşizmin tüm çabalarına rağmen devrimin küllerinden yeniden doğan anka gibi yükselişine engel olamadı. Tarih, faşizmin işkencelerini, katliamlarını yazdığı gibi, buna karşı dimdik ayakta duran, başeğmeyen devrimci/komünist militanları da yazdı. Faşizm karşısında boyun eğmeyen insanların yarattığı değerler üzerinden devrim mücadelesi yeniden yükseldi ve çığ gibi büyüdü. Günümüzde 1 Mayıslar gibi, Haziran Ayaklanması gibi, Kobani Ayaklanması ve diğer Serhıldanlar gibi büyük toplumsal olayların ateşini nereden aldığını merak edenler, bu süreçlere bakabilirler. Nasıl ki, her devrim karşısında güçlü bir karşı-devrim örgütleyerek gelişiyorsa, her karşı-devrim de karşısında güçlü bir devrim örgütleyerek gelişiyor. Belirli tarihsel dönemlerde yaşananlar, o dönemde sıkışıp kalmıyor; etkisini onyıllara yayıyor. Bazılarının sandığı gibi toplumsal hafıza, balık hafızası değil. Bir olay, olduktan yıllarca sonra bile büyük gelişmelere, sıçramalara ilham kaynağı olabiliyor.
12 Eylül döneminde devrimci/komünist tutsaklara karşı başlatılan saldırıların en önemlilerinden biri de Tek Tip Elbise saldırısıydı. Faşizm, bu saldırısıyla devrimci/komünist tutsaklara diz çökertmek, onları siyasi kimliklerinden soyundurarak birer "suçlu" ya da "mahkum" pozisyonuna sokmak istiyordu; bunu başarabilseydi, toplumu teslim alması daha da kolaylaşacak, depolitizasyonu daha hızlı yayabilecekti; ama başaramadı. Diğer saldırılarında olduğu gibi, bu saldırısı da devrimci/komünist tutsakların kararlı direnciyle karşılaştı. Devrimci/ komünist tutsaklar, yaşamları pahasına Tek Tip Elbise giymeyeceklerini bütün dünyaya gösterdiler. Tüm işkencelere rağmen Tek Tip Elbise'yi giymediler; yırtıp attılar. En sonunda faşist devlet bu politikasından geri adım atmak zorunda kaldı. Elbette devrimci ve komünist tutsaklar faşist devletin bu sevdasından hiçbir zaman vazgeçmediğini/ vazgeçmeyeceğini biliyorlardı. Tıpkı devrimci tutsakları tek kişilik hücrelere kapatma sevdasından vazgeçmediği gibi. Devrimci ve komünist tutsaklar, devrim mücadelesi verdikleri her yerde sınıf savaşımının zorlu yasaları olduğunu çok iyi bilirler. Devrimin yükselişe geçtiği dönemlerde faşizmin saldırganlaşacağını, devrimi ezmek için her yola başvuracağını, ülkeleri açık hapishanelere, toplama kamplarına çevireceğini; yeni yeni karakollar, zindanlar inşaa edeceklerini onlardan iyi kimse bilemez. Nazi Toplama Kampları'nı, Saygon Zindanları'nı, Haydari Kampı'nı, Ebu Gureyb'i, Guantanamo'yu, Diyarbakır Zindanı'nı, Metris'i...buralarda yaşanan insanlık dışı işkenceleri, "umudun ordusu"nu yenmek için yapılan katliamları, yakın tarihimizde Buca, Ümraniye, Ulucanlar katliamlarını, 19 Aralık'ta 2000'de 20'ye yakın zindanda yapılan katliamı, F Tipi'ne kapatılan tutsaklara yapılan baskı ve işkenceleri, burada yapılan katliamları, devrimci ve komünist tutsaklardan iyi kim bilebilir; ama bütün bu baskı ve işkenceler, katliamlar karşısında devrimci ve komünist tutsakların, işçi sınıfı ve emekçi halkların başeğmediğini/ eğmeyeceğini de faşist devlet ya da devletlerin biliyor olması lazım. "Sayılmayız parmağ ile/ tükenmeyiz kırmağ" ile demeyi bilen Denizlerin, Mahirlerin, İboların, Mazlumların yoldaşlarının öyle kuru gürültüye pabuç bırakmayacağını, kanla yazılan tarihin silinmeyeceğini bugüne kadar öğrenmiş olmaları gerekirdi. Zulüm ile abad olanların sonlarının Hitler gibi, Mussolini gibi ve tarihin diğer faşist diktatörlerinin sonu gibi olacağını bilmiyorlarsa, öğreneceklerdir.
15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek ve güya FETÖ mensuplarına karşı yapılıyormuş gibi göstererek devrimci/komünist/yurtsever tutsaklara karşı başlatılma hazırlığında olunan Tek Tip Elbise saldırısı, zindanlardaki devrimci/komünist/yurtsever tutsaklardan gerekli cevabı alacaktır. Ve elbette en az onlar kadar, onların dışarıda bulunan ve sayıları yüzbinleri bulan yoldaşları, aileleri, dostları tarafından da gerekli cevabı alacaklarına hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. O, Tek Tip Elbiseleri, belki bir zamanlar "beraber yürüdük biz bu yollarda" dediğiniz din simsarlarına giydirebilirsiniz; ama devrimci ve komünist iradeyle donanmış olanlara giydiremezsiniz baylar! Deneyip görmek istiyorsanız, sizi tutacak değiliz; ama korktuğunuzu biliyoruz. Devrimci iradenin karşısında diz çökmekten ve bir kez daha yenilmekten korkuyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki, bu kez yenildiğinizde sizi hiç bir şey kurtaramayacak."Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olacak"sınız. Tarih sizi lanetle anarken siz tarihin çöplüğünde benzerlerinizin yanında debeleniyor olacaksınız.
Siz kaybedeceksiniz bay burjuvazi; tüm sırıtkanlığınızla, aşağılık kibrinizle, mafya bozuntularınızla, suç örgütlerinizle, tüm kademelerinizle, tüm hiyerarşinizle, tüm yardakçılarınızla, tüm pespayeliğiniz ve tüm düzeysizliğinizle... Siz kaybedeceksiniz, biz kazanacağız. Devrim kazanacak, insanlık kazanacak.
Ali Varol Günal