Süreç bütün canlılığı ve içerdikleriyle devrime doğru akmaya devam ediyor. Bu akışın yönünü hiçbir güç değiştiremeyecektir, bu açık. Ancak akışın hızını değiştirmek bizim elimizde; onu yavaşlatabilir ya da hızlandırabiliriz. Aslında yavaşlatmak için fazla bir şeye gerek yok: Karamsarlık ve buna bağlı Oblomovluk, rutine teslim olmak, alışkanlıklarımızın gücü karşısında havlu atmak yeterli. Hızlandırmak için çok şey gerekiyor; bunlardan biri de militan kararlılık...
Belirlenmiş amaçlar için hiç durmadan yürümek, yürümek... Nazım'ın aynı isimli şiirinde dediği gibi: "Yürümeyenleri ardında boş sokaklar gibi bırakarak/ ...dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup/ kelleni orta yere/ yüreğini yumruklarının içine koyup/ yürümek..." Kimi zaman bacaklarının sana isyan ettiğini hissetsen, yorulduğunu düşünsen, hedefe daha çok uzun bir yol olduğunu bilsen dahi yürümek... Rudyard Kipling'in "Eğer" adlı şiirinde dediği gibi, içinde sana "Dayan" diyen sese kulak vererek yürümek. Boby Sands gibi "Bizim de günümüz gelecek" diyerek yürümek; "ardından çelme attıklarını/ yolunda pusuya yattıklarını bilerek/ yürümek". Yani nerede ve nasıl olursak olalım, gözümüzü ufka dikerek, hiç bir zaman yalnız olmadığımızı, dünyanın bütün açları, yoksulları ve ezilenleriyle birlikte yürüdüğümüzü, dünyada devrim ve komünizm için çarpan bütün yoldaş yürekleri yanı başımızda hissederek yürümek... Ölümsüzleşen devrimci ve komünist önderleri, can yoldaşlarımızı düşünerek, onların bizlere devrettiği kızıl bayrağı yere düşürmeden, tarihin burçlarına çekmek ve nazlı nazlı dalgalandırmak için yürümek... Ve o büyük gün geldiğinde burjuvazinin pis suratına işledikleri bütün suçların çetelesini bir tokat gibi çarpmak için yürümek... İşçi ve emekçilerin, ezilen halkların gözlerindeki mutluluk parıltılarını ve haklı gururu görmek için yürümek... Yoldaşlarımızın uğruna bütün bir yaşamlarını verdikleri o büyük ideallerinin gerçekleştiğini tüm insanlığa ilan etmek için yürümek..."yürekten/ gülerekten/ yürümek".
Militan kararlılık, her şeyden önce ne yaptığını, ne için yaptığını ve nasıl yapılacağını bilmekle olur. Komünist amaçlarımızı ne kadar çok özümlersek bizim için o kadar vazgeçilmez olurlar. Devrimin gerekliliğini ve zorunluluğunu ne kadar çok bilince çıkarırsak onun için militanca ve kararlı bir şekilde mücadele etmenin gerekliliğini ve zorunluluğunu da o ölçüde kavramış oluruz. Ve hemen pratik çalışmanın örgütlenmesine ya da başka bir deyişle devrimin pratik örgütlenmesine koyuluruz. Yığınlarla daha geniş ve güçlü bağlar kurmak için harekete geçer, kitle içerisinde parti çalışmasını daha bir canla başla yaparız. Devrimin zamanının geldiğinin, şimdi devrim zamanı olduğunun propagandasını, siyasi iktidarı ele geçirmek için harekete geçmenin önüne hiçbir şeyin konulamayacağını açıklayan siyasi ajitasyonlara ve bulunduğumuz her yerde, her zaman örgütlenme çalışmasına gereken ağırlığı vermekte tereddüt etmeyiz. Gelişebilecek kimi aksilikler karşısında karamsarlığa/ olumsuz düşüncelere kapılmadan yolumuza devam eder, tarihin her zaman bizim istediğimiz koşullarda yapılamayacağının bilincinde olarak mükemmeliyetçiliğe düşmeden işlerimize yoğunlaşırız. "Mükemmeli beklemenin vazgeçmenin bir biçimi olduğu"nu unutmadan, "mükemmelin iyinin düşmanı olduğu"nu göz önüne alarak, eldeki olanaklarla işe girişir, katarın yolda dizileceğini öngörerek, eksikliklerin, hataların yürürken giderileceğini bilerek yola koyuluruz.
Militan kararlılığa sahip olanlar, hedeflerine ulaşmadan asla durmazlar, yorulup yarı-yoldan dönmezler. Hiçbir şey, militan kararlılığa sahip olan birini yolundan döndüremez. Onlar, koşulların gerektirdiği kadro biçimlenmesi neyse hızla ona uyum sağlar ve yola devam ederler. Yürürken kalabalık mı, az mı çok mu olduklarına bakmaz, güçlerini tarihsel haklılıklarından alır ve kendilerinin tarihsel rollerinin bilinciyle hareket ederler. Fidel'in dediği gibi: " Eğer kararlıysanız ve bir hareket planınız varsa ne kadar az olduğunuzun hiçbir önemi yoktur".
Militan kararlılık için umutlu olmak, dahası umutsuzların sahip olacakları cesaretin bilincinde olmak gerekir. Ayrıca hiçbir zaman umutsuz bir durumun olamayacağı, olsa olsa umutsuz insanların olabileceği, birazcık umutlu olmayı başardığında insanların büyük işler başarabileceklerini bilmek gerekir. Milyonlarca insanın umutsuzluğunun aslında umudun boyatacağı iklim olduğunu bilmenin umuduyla dolu olmak gerekir. "Gözyaşımın Ağıdıydı Seni Beklemek" adlı romanında Rojbin Perişan, kahramanlarından birine "...ne zaman canım sıkılsa gökyüzüne bakarım. O an, umudun masmavi kesildiğini anlıyorum. Belki de tek mesele, o kırılgan, hemen elinden kayıverecek o umut için mücadele etmekte ve kendini bırakmamakta" dedirtir. Militan kararlılık, hiç bir zaman kendini bırakmamak, o derece bir savrulmayı yaşam boyunca kabul etmemektir.
Kararlı militanlar, bütün bir yaşamları boyunca inandıkları şeylerden asla vazgeçmezler; karşılarına çıkan güçlüklerden asla yılmazlar. Yeri geldiğinde "yaşam(lar)ının amacına sadık kalıp ölebilmenin sükuneti”ne sahiptirler. Ve "bir gülüşün ateşi ile" ölümün önünde sigaralarını yakmayı bilirler... Yaşamlarının anlamını çözmüşlerdir. Ne için yaşadıklarını ve ne için öleceklerini biliyorlardır. Nazım'ın şiirinde olduğu gibi, "Hangimiz ilk önce nasıl ve nerede ölürsek ölelim/ seninle biz birbirimizi ve insanların en büyük davasını sevebildik/-dövüştük onun uğruna-/ 'yaşadık' diyebiliriz" i ağız dolusu söyleyebilirler. Ve kararlı militanlar, bu nedenledir ki, ölüm de dahil hiçbir şeyden korkmaz, "inmedi bir gün bile gözlerimize/ bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun" diyerek, yeri geldiğinde hayatlarını ortaya koymakta tereddüt etmezler. Bir gün, tabiat anamızın bize "-Paydos" diyeceğini bilirler; ağlamanın, gülmenin biteceğini... ama "görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat"ın, "yeniden uçsuz bucaksız başlayacağı”nı da bilirler. "Şarkı söyleyen yarınlar"ı hazırlamak için bugün dövüşmek gerektiğinin bilincindedir kararlı militanlar ve belki bu savaş daha yıllarca sürecektir; ama "bir akarsu gibi iyimser" olmayı elden bırakmazlar...
Militan kararlılık, en zor koşullarda bile işçi sınıfının davasına, kolektife ve yoldaşlarına bağlılıktır. Sibel yoldaşın "sizsiz bir yaşamı asla kabul etmeyeceğim" sözlerinde ifade bulan şey, işte bu kararlılıktır. Bütün bir yaşamı devrim için yaşamak ve yeri geldiğinde "inandığın şeyler için yaşamakla, inandığın şeyler için ölmek arasında fark göremiyorum" diyerek ipi göğüslemek... Bugün, her birimizin sahip olması gereken kararlılık böyle olmak zorundadır. Devrimin kararlı militanları olarak, üzerinde yaşadığımız topraklarda devrime önderlik edebilir ve düşleri gerçeğe dönüştürebiliriz. Halklarımızın ve tüm dünyanın buna ihtiyacı var; başarmak zorundayız.
Ali Varol Günal