Gideceğimiz yer hakkında hiç bir bilgi sahibi değildik. Güvenlik nedeniyle, kural gereği, bilgi verilmediğini düşünüyoruz, üzerinde de durmuyoruz. Yollar, yıllar süren savaş sırasında -hatırlatmakta yarar var, Lugansk ve Donesk topraklarındaki savaş, 2022 Şubat'ında değil, anti faşist ayaklanmanın başladığı ve Halk Cumhuriyetleri'nin ilan edildiği 2014-2015 yıllarında başlamıştı.
Bu temel noktayı sürekli akılda tutmak lazım. Çünkü, halen sürmekte olan ve Rusya'nın “özel savaş operasyonu” müdahalesiyle daha da yayılan, şiddetlenen savaşta, faşist Ukrayna ordusunu, milislerini ve emperyalist devletleri açıktan ya da gizli biçimde destekleyen sosyal şovenler özellikle bu noktayı karartıyor; savaş sanki 2022 Şubat ayında başlamış gibi propaganda yapıyorlar- bombalamalardan dolayı çukurlarla doluydu. Haliyle, arabanın her bir çukura girip çıkışında bizler de hop oturup hop kalkıyorduk. Dahası, şoförler, dron saldırısına önlem olarak, elden geldiğince hızlı sürmeye çalışıyorlardı.
Lugansk kentinden uzaklaştıkça yolların bozukluğu daha da artıyordu. Yolun sağında solunda faşist bombardıman sonucu yanmış, yıkılmış, terk edilmiş blok apartmanlar görüyoruz. Açık ki, Sovyetler Birliği döneminden kalma binalardı. Yüzlerce kilometre süren yol boyunca değişmeyen manzara buydu.
Bir noktaya vardığımızda durduk. Bize oradaki durum hakkında bilgi vermek istiyorlardı. Durduğumuz yerde bombardımanla yanmış, metal yığınına dönmüş arabalar vardı. Bu kadar araba bir ara yollara savrulmuş, bombalandıkları terk edilmişti. Faşist Ukrayna ordusu, sivilleri cezalandırmak için savaşla ilgisi olmayan yollardaki araçları sistemli biçimde bombalamış. Daha sonra yolu açmak için Lugansk güçleri, metal yığınına dönmüş bu araçları açık bir araziye toplamışlar. Araçların toplandığı açık arazinin sağındaki solundaki bütün binalar yanmış, yıkılmış, terkedilmişti. Kimse yaşamıyordu.
Yola devam ettik. Yanımızdaki Lugansklı yoldaş bilgi veriyordu. Yanmış bir ormanın yanından geçiyorduk. Kilometrelerce uzanan bir orman ve hepsi faşist güçler tarafından yakılmıştı. Aklıma Kürdistan'daki köy ve orman yakmalar geldi. Öyle anlaşılıyor ki faşistlerin yöntemi her yerde aynı idi. Ormanda bazı yerlerde duman hala tütüyordu.
Dar bir köprüden geçiyorduk, Köprünün sol tarafı vadi, sağ tarafında bir tepe vardı. Yol, bu ikisinin arasından geçiyor. Lugansklı yoldaş anlatıyor: “Faşistler aşağıdaki vadiden geliyorlardı. Tepeyi biz tutmuştuk. Bu sayede bu noktada faşistleri püskürttük.”
Büyük diyebileceğimiz bir yerleşim yerinin yanından geçiyorduk. “Şu gördüğünüz şehir Sievierodonestsk” dedi. Uzaktan yanmış, yıkılmış, dış yüzeyi kapkara olmuş binalar; yollarda metal yığınına dönmüş araçlar vardı. Kontrol noktaları giderek sıklaşıyordu. Biz ses çıkarmadan otururken, arabayı kullanan Lugansklı yoldaş izin belgelerini gösterince sorunsuz geçiyorduk kontrol noktalarını. Kontrol noktalarının hepsinde, Lugansk kentindeki yönetim binalarında olduğu gibi, üç bayrak vardı. Zafer bayrağı, Lugansk bayrağı ve Rusya bayrağı. Çoğu kontrol noktalarında ise bunlara ek olarak SSCB bayrağı da asılmıştı. Galiba SSCB bayrağını asmak, orada görevli askerlerin kendi inisiyatifleri ya da tercihleri sonucuydu. Belli ki kimse karışmıyordu buna.
Sievierodonestsk kentini geçtik. Tekrar yanan ormanların arasında ilerlemeye başladık. İlerledikçe yolların daha da bozulduğunu, koca koca çukurların açıldığını görüyoruz. Ormanlar ve bitki örtüsü her yeri kaplamıştı.
Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra yeni bir yerleşim birimine vardık. Gideceğimiz yer burası olmalı diye düşündük. Şoför bu yerleşim yerinin yanından geçip devam edince, yanıldığımızı anladık. Geçtiğimiz yerleşimin adı Rubizhne'ymiş. Şehir içinde yıkılmış, yanmış, bombardıman sonucu pencereleri uçmuş binalar vardı. Fakat yaşam sürüyordu. Caddede az sayıda da olsa insanlar görülebiliyordu.
Rubizhne'yi geride bıraktıktan hemen sonra, Lugansklı yoldaş uzaktan yükselen dumanı gösterdi. “Gördüğünüz yer bu sabah bombalandı” dedi. Bombalanan yer biraz uzaktaydı bizden. Yolumuz ormanın içinden geçiyordu. Ormanda halen yanmakta olan yerler vardı. Ortalıkta kimseler yoktu. Yangın geniş çaplı değildi. Belli ki yeni bombalanmış yerlerden biriydi gördüğümüz. Birden bir kontrol noktası çıktı karşımıza. Askerler, savaşa uygun mevziler hazırlamışlardı ama mevzilerinde değil, orta yerde duruyorlardı. Kontrol noktasında üç bayrağın yanında SSCB bayrağı asılmıştı. Anlaşılan savaşın ileri cephe hattının yakınlarıydaydık.
Kısa bir mesafeden sonra araçlarımız birden patika bir yola saptı. Bir mezarlığa gelmiştik. Lugansklı yoldaşlar, bize faşistlerin katlettiği çocukların mezarını göstermek istiyorlardı. Araçlar dar patika yolda durdu. Araçlardan indik. Bizi hemen uyardılar, çakıl yolun dışında kenardaki toprak kısma basmamamız söylendi. Faşistler mayın döşenmiş olabilirlerdi.
Mezarlığın başında biri on, diğeri on iki yaşında iki küçük çocuğun mezarları yer alıyordu. Çakıl yola en yakın mezarlar onlarınkiydi. On yaşındaki erkek çocuktu, mezarının üstüne oyuncak ayıcığını ve oyuncak arabasını koymuşlardı. On iki yaşındaki çocuk ise sarışın, resminden yaşına göre uzun boylu olduğu anlaşılan kız çocuğuydu. Onun mezarının üstüne benzer bir ayıcık oyuncak ve bir bardak vardı. Orada gömülü olan herkes faşistlerin bombardımanı sonucu katledilmişti. Lugansk halkı, ölülerine çok değer veriyordu. Mezarlığın bakımından bunu hemen fark ediyorsunuz.
Mezarlık bizim son ileri noktamızdı anlaşılan; çünkü oradan itibaren geri dönüş yoluna girmiştik.
Aynı kontrol noktasından geçtik. Kontrol noktasının yanından geçen tek tük insanlara rastladık. Telaşsız, kontrol noktasında takılmadan geçiyorlardı. Belli ki oranın yerli insanlarıydı bunlar. Orta yaşlı bir kadın, hala yanmakta olan ormanın yanından bisikletiyle geçiyordu. Bozuk, toprak yolda bisikletini sürmekte zorlandığı, yüz ifadesinden belli oluyordu. Bir adam yanında küçük çocuğu yolun kenarından yürüyerek kontrol noktasından geçti, gitti.
Rubizhne'nin içinden geçtik. Hayat normal akışını sürdürüyordu. Geçtiğimiz caddede insan kalabalığı yoktu, fakat buna karşılık insanlarda bir telaş ya da panik havası da yoktu.
Şehri geçtikten sonra önce “Büyük Anavatan Savaşı” için yapılmış bir anıt mezara mezara gittik; oradan faşist Ukrayna ordusunun yıkıma uğrattığı bir köye geçtik. Köy, tam bir sessizlik içindeydi. Sovyetler Birliği döneminde yapılmış bir kaç katlı geniş, blok apartmanlar bir kare oluşturacak biçimde inşa edilmişti. Ortada oldukça geniş bir alan var. Bu alanın içinde, çıkış bölümüne yakın büyük bir çukur gördük. Lugansklı yoldaş durumu anlatana kadar, önce bu çukurun büyük bir bombanın sonucu olduğunu düşündük. Meğerse, faşistler sivilleri kendilerine kalkan yapmak için ağır zırhlı araçlarını böyle yerleşim yerlerine mevzilendiriyorlarmış. Gördüğümüz çukur da bir tankın yerleştirilmesi için açılmış; oraya tank yerleştirilmiş, oradan ateş ediyormuş. Çatışmalar sonucu blok apartmanlar içinde yaşanmaz hale gelmişler; yıkık, pencereleri uçmuş, içerisi yanmış apartmanlar...
Köyden ayrılmaya hazırlanırken bozuk, dar asfalt yolun aşağı tarafından bir motorsikletin geldiğini gördük. Adının Angelika olduğunu sonradan öğrendiğimiz Lugansklı kadın ile kocası meydan gibi yol kavşağına gelince durdular. Lugansklı kadın yoldaş gidip onlarla konuştu sonra hepimiz bir araya geldik.
Angelika ile kocası, Ukraynalı faşistlerin işgali sırasında köyü terk etmeyen, çok az sayıdaki insanlardandı. Biz sohbet ederken bir kişi daha geldi; böylece köyde en az üç kişi olduğunu görmüş olduk. Angelika'nın annesinin dramı aktarılmaya değer. Anlattığına göre, Rusya Ukrayna'ya karşı “Özel Opererasyon”u başlatmadan önce Ukrayna faşistleri köye gelip işgal etmişler. Arkasından evleri tek tek gezip köylülerden köyü terk etmelerini istemişler. Angelika'nın annesinin evine gittiklerinde yaşlı kadın, faşistleri “siz nazisiniz, defolun buradan” diye tersleyip kovmuş. Faşistler hiç bir şey demeden çekip gitmişler. Ancak bu tepkisizliğin hayra alamet olmadığı, ertesi gün anlaşılmıştı. Ertesi gün sabah saatlerinde, Angelika'nın annesinin oturduğu dairenin tam tepesine bir bomba düşmüş. Bütün bir blok apartman bombalamadan dolayı kararmış, pencereleri uçmuş, Angelika'nın annesinin oturduğu daire ise tamamen çökmüştü. Angelika, iki yıl boyunca o yıkık apartmanın önüne gidip annesi için gözyaşı dökmüş. Bize anlatırken de gözyaşlarını tutamıyordu.
Sonra bizi evine götürdü. Evi, tam bir yoksul eviydi. Zar yor ayakta duran bir dış kapıdan içeri girince ilk göze çarpan kırık dökük eşyalar, loş karanlık bir oda, tavana tutturulmuş bir elektrik lambası... Koca blok apartmanda kendisi ve kocasından başka kimse yoktu. Yan odada kutu kutu ilaçlar vardı. Bunları sorunca, köye haftada bir kere bir doktorun geldiğini, hastaları muayene ettiğini, hastalara ilaç verdiğini vb anlattı. Köy, Rusya'nın başlattığı “özel operasyon”dan sonra faşistlerden kurtarılmış.
Arkamızda yoksul, bu büyük yoksulluk içinde yaşama tutunmaya çalışan Angelika ile kocasını, yemyeşil, her tarafı ağaçlık ve bitki örtüsüyle kaplı köyde bırakıp yola koyulduk. Yarım saati biraz geçen bir yolculuktan sonra, bir başka Sovyet anıtına geldik. Anıt, tahmin edilebileceği gibi, “Büyük Anavatan Savaşı” sırasında ölen Sovyet askerlerin anısına yapılmış. Bu anıtların her birinin özenle korunduğuna tanık oluyoruz. Oradan, bu sefer 2014 Donbass Ayaklanması sırasında faşistlere karşı savaşta ölen savaşçıların olduğu mezarlığa geliyoruz.
Mezar taşlarından ölüm olaylarının çoğunun 2014'te gerçekleştiğini öğrenebiliyoruz. Sonra giderek seyrekleşiyor ölüm olayları. 2022'de tekrar artmaya başlıyor, ki bu tarih Ukrayna faşizmine, NATO ve emperyalistlere karşı Rusya'nın savaşı başlattığı tarihtir. Savaşın başlamasından sonra, Lugansk Halk Cumhuriyeti'nin bu toprakları faşistlerden temizlenmişti; elbette büyük ve ağır bedeller ödenerek gerçekleşmişti bu temizlik. Ölenlerin çoğu 25-50 yaş arası insanlardı. Yine ölenlerin çoğu, büyük ihtimalle Lugansk halkından savaşçılardı. Mezarlık, savaş hattına yakın olan mezarlığa göre son derece bakımlıydı. Savaş cephesinden görece uzak olmanın farkıydı bu. Mezarlık ziyaretine gelen başka insanlar da vardı. Lugansk halkı, ölen savaşçılarına büyük bir saygı ve sevgi duyuyordu.