Sosyalizm, Engels’in düşündüğü gibi insanların bilincine iyice yerleşti. Maddi bir güce dönüştü. Teorinin, kitlelerin tarihsel devrimci hareketiyle birleşmesinin kapsamlı ve derinlikli sonuçları oldu. Sosyalizm yalnızca bir düşünce, bir teori değil, bir politik toplumsal harekettir, toplumsal bir sistemdir.
Sosyalizm, sadece işçi sınıfının bilincine yerleşmedi, geniş halk kitlelerinin görüşlerini etkiledi. Sosyalist toplum yalnızca işçiler tarafından kurulan bir toplum değildir. Sosyalizmin inşasına işçiler, köylüler, aydınlar, kadınlar, gençlik katıldılar. Kısacası, sosyalizm halk kitleleri tarafından proletaryanın öncülüğünde inşa edildi. Marksizm, yüz milyonların dünya görüşüdür. Bu gerçekliğin anlaşılması nasıl bir tarihsel aşamada toplumsal devrim mücadelesi yürüttüğümüzü anlamak açısından önemlidir.
Toplumsal devrim ve sosyalizm mücadelesi Türkiye ve Kürdistan’da on yıllardır sürüyor. Devrimci güçler, sosyalizmi her yere götürdüler, geniş kitlelerle tanıştırdılar. Kent ve kır yoksullarından büyük bir kitle sosyalizme kazanıldı. Sosyalizmin halk kitleleri üzerindeki etkisi, birçok siyasi hareketin düşündüğünden daha derin ve yaygın. Geniş kitlelerin içinde parti çalışması, sosyalizm faaliyeti açısından, kapitalist ülkelerin arasında ön sıralardayız. İşçi sınıfıyla diğer emekçi halk kitlelerinin toplumsal kurtuluş mücadelesindeki birlikteliği uzun bir tarihsel döneme dayanıyor. Kapitalist dünyanın genelindeki bu türden birlikteliğe göre, daha uzun sürelidir.
Bu topraklarda halk demokrasisi ve sosyalizmi hedefleyen toplumsal devrimin geniş bir sosyal tabanı var. Yeni bir gelecek için yola çıkan devrimin sosyal tabanı, yalnızca potansiyel bir güç durumunda değil, azımsanmayacak bir kesimi, militan devrimci bir güçtür. En ağır baskı koşullarında mücadelesini sürdürme cesareti ve etkileyici kararlılığını ortaya koymasını bilmiştir. Burjuva şiddet hangi düzeye çıkarsa çıksın; bildiği doğru yolda, bildiği biçime devam eder. Devrim, hiçbir dönem durmadı, devrimci kitleler, gerçek devrimci hareket her koşulda savaşacak bir iç kuvvete, iç dinamizmine sahiptir. Devrimin sosyal tabanı böyle oluştu. Bunda en büyük rolü örgütlü devrimci komünistler oynadı. Bugünkü sonucun alınmasında, birkaç kuşak devrimci insanların baş eğmez devrimci kavgası var.
Devrimin sosyal tabanı içinde aydınların ayrı bir rolü olmuştur. Sosyalist aydınların, emekçileri sosyalizme kazandırma çabalarının uzun bir tarihi var. Aydınların mücadeleye destekleri yalnızca düşünsel katkıyla sınırlı olmamıştır. Teorik olduğu kadar pratikte de, emekçilerin sınıf mücadelesinin içinde oldular. Toplumsal konumları gereği sonuna kadar tutarlı olmaları beklenemezdi. Kapitalist toplumda aydınlar, kendi içinde bütünlüklü davranamaz. İşçi sınıfı aydınları, mücadelenin her döneminde, emekçilerin toplumsal kurtuluş kavgasının içinde olmuşlardır. Sosyalist aydınlar, devrimde olduğu gibi, sosyalist toplumun inşasında da yer alacaklardır.
Devrimin sosyal tabanını oluşturan insanların yakınlaşması ve aralarındaki ilişkinin sürekliliğinin sağlanmasında kitle iletişim araçlarının rolünü ayrıca belirtmek gerekir. Anında doğru bilgi yaymak, bir eylemin çok kısa sürede her tarafta duyulması demektir. Devrimci eylemlerin başka yerlere sıçraması, destek ve dayanışmada kitle iletişim araçları büyük olanaktır. Sorun, bu olanağı zamanında ve etkin olarak kullanmada. Günümüzde insanlar dünya ölçeğinde, anında ilişki içinde olabiliyor. Bilgi edinme ve yayma dünya çapında yürüyor. Zamanında enternasyonal dayanışma ve destekte bulunmanın olanakları var.
Sermayenin ve siyasi iktidarın kesintisiz saldırıları ve artan sömürü, emekçi ve diğer sömürülen kitlelerin birleşmesini getirdi. Sokaklar hesaplaşmanın ve kapışmanın alanları oldu. Aynı ve ortak amaç için bir araya gelme yeni tip ilişki doğurdu. Daha önce birbirlerini tanımayan insanlar, eylemlerde, barikatlarda kolkola yürüdüler, sırt sırta mücadele verdiler. Her eylem, her eylem platformu ve alanı köhnemiş sisteme karşı bir mevziye dönüştürüldü. Devrimin sosyal tabanı sokakta, eylemlerde hem güçlendi, hem de genişledi. Görüldüğü gibi artan burjuva şiddet, ezilen insanların başkaldırısını ne geriletebildi, ne birbirinden uzaklaştırdı. Aynı yönde yürüyen insanlar birbirlerinin ellerini bırakmıyor. Havada sıkılı yumrukların sayısı her gün biraz daha artıyor. Havaya kaldırılan sıkılı yumruklar, devrimci öznenin devrime durdurulamaz ilerleyişini anlatır.
Burjuva işçi sendikaları (sarı sendikalar) işçinin kapitalizme karşı kendi aralarında birleşmelerini ve kaynaşmalarını engellemeye çalışır. Çünkü onların misyonları işçi sınıfının başkaldırısını önlemektir. Sermaye ve devlet, bu sendikaları tam da bunun için destekliyor. Senelerce yaptıkları şey, işçileri, kapitalist güçler adına kontrol etmekti. Fakat, işçiler kendi aralarında kaynaşmak ve birlikte hareket etme eğilimi ve isteği yönünde hareket ediyorlar. Sermayenin işbirlikçisi sendikalar ne kadar engellerse engellesin, işçilerin, bir sınıf olarak hareket etmesinin önüne geçemiyor. Aynı şey işçi sınıfıyla diğer halk kitlelerinin ilişkisi içinde doğrudur. Ankara TEKEL başkaldırısında ve daha sonraki yüzlerce eylemde, eylemler, isyan ve ayaklanmalar bir halk hareketine dönüştü. Ulaşılan bu sonuç, emekçi halkın, kendi geleceğini, kendi eline alması açısından tarihsel önemdedir.
Burjuvazinin ve işbirlikçilerinin engelleme girişimlerine rağmen, toplumsal devrim, gün gün yayılan başkaldırılarla yıkıcı devrimci gücünü daha etkin olarak ortaya koyuyor. Nasıl ki, bugünkü emekçilerin mücadelesi, önceki mücadelenin sonuçlarını kendine başlangıç yaptıysa bugünkü devrimci yığınların mücadelesi de kendi tarihsel sonuçlarını yaratacaktır.
Bu topraklarda yapılan değerlendirmelerde başka bir öznenin ateş hattına geçtiği; devrimin toplumsal ve siyasal güçlerinin nitel gelişmesi daha tam anlatımla, nitel sıçraması göz önünde tutulmuyor. Bu durumda siyasal strateji ve taktik nasıl belirlenebilir! Devrimci bilinçli işçiler genel olarak devrimci kitleler, halkın en geniş kesimlerinin sorunlarına ilgisiz kalmadılar. Halkın temel yaşamsal sorunlarının ancak devrimle, toplumsal kurtuluşla çözüleceği bilinciyle hareket ettiler. Devrimin bütün yıkıcı devrimci gücünü sermayenin egemenliğini devirme mücadelesinde birleştirmek için öncü bir rol oynadılar. Devrimci kitlelerin öncülüğünde ezilen ve sömürülenlerin başkaldırısı önümüzdeki dönemi belirleyecektir.
İşçi sınıfıyla diğer emekçilerin devrimci mücadelede ittifakı sosyal (toplumsal) bir ittifaktır, bir sosyal ilişkidir. Politik bir ittifak değildir. Emekçiler arasındaki sosyal ittifak, eylemde, sokakta, yani parlamento dışı mücadelede sağlanan bir ittifaktır. Ezilen ve sömürülenlerin sosyal ittifakı her yeni ortak eylem sırasında biraz daha pekişiyor. Kent ve kır yoksulları arasındaki ittifak, yalnızca devrimde değil, sosyalizme geçişte de devam eder. Çünkü bu güçler, ancak sosyalizmle kurtulabilirler.
İşçi sınıfıyla, kapitalizmin ezdiği diğer güçler arasında kurulan sosyal ittifak, yüzeysel değildir. Uzun yılların birlikteliğine dayanan bu ilişki, derin ve sağlam bir temele dayanıyor. İşçi sınıfı, kapitalizmin ezdiği tüm halk kitlelerini kurtarmadan kendini kurtaramaz. Diğer ezilenler işçi sınıfının önderliğinde hareket etmedikçe kurtulamaz. Emekçilerin sosyal ittifakı, tekelci sermayenin, faşizmin en şiddetli saldırılarının altında geçti, ateşin sınavında denendi. Bugüne kadar bir dizi eylemde ve ayaklanmalardan geçti. Sıra devrimi gerçekleştirmede.
İşçi sınıfı, diğer ezilenlerle birlikte devrime yürürken, onların toplumsal konumları gereği doğan tutarsızlıklarını, ikircikli davranışlarını, ikili yapılarını ve mücadeleyi sonuna kadar götürmedeki tespitlerini her zaman göz önünde tutar. Sosyal ittifakın doğru konuluşu şu şekildedir: İşçi sınıfının önderliğinde, işçi sınıfıyla emekçi ittifakı. Devrimin sürükleyici, önder gücü, devrimi sonuna kadar tutarlıca götürecek sınıf işçi sınıfıdır. Burada altını bir kez daha çizmek gerekiyor. İşçi sınıfı halkın ve devrimin önderidir.
Burjuva güçler, saldırılarının şiddetini artırdılar. Emekçi halk yığınları, devrime artan saldırılar altında hazırlanmak durumundadır. Devrime en çetin koşullarda hazırlanmayla bugün ilk defa karşılaşmıyoruz. Mücadeleyi on yıllardır, en zorlu koşullarda sürdürüyoruz. Yoğun devrimci mücadeleyle geçen yıllar, bizim için gerçek bir devrim eğitimi oldu. Tüm mücadele boyunca savaş kapasitemiz pekişti. Çok yönlü yetkinlik kazandık. Dolaysıyla, burjuvazinin siyasi iktidarının artan saldırılarını sonuçsuz bırakacak yetkinliğe sahibiz. Gerçek devrimci hareket bu süreçten güçlenerek çıkacaktır.
Emekçileri bekleyen daha zorlu koşullardır. Fakat hiçbir zorluk onların gözünü korkutamaz. Zaten siyasi bir hareket olarak tarih sahnesine çıkışı, dünyanın en baskıcı yönetimi, rejimi altında oldu. Ağır baskı koşullarında mücadele, emekçi sınıfa başka zamanlar kolay kolay edinemeyeceği politik tecrübe kazandırdı. Öyle bir tecrübe ki, tamamı eylem içinde başka bir deyimle doğrudan sahada edinilmiş bir tecrübedir. Zengin politik tecrübe, emekçi sınıfa politik olgunluk sağladı. Türkiye ve Kürdistan proletaryası politik olgunluk bakımından dünyanın ön sıralarında yer alır.
Politik tecrübe kapitalist sınıfla savaşta emekçilerin bir üstünlüğüdür. Her sınıf bilinçli işçi, politik mücadele tecrübesi sayesinde, düşman sınıfı ve düşman burjuva partilerini çok iyi tanıyor. Ne zaman karşılarına hangi politikalarla çıkacağını ve hangi manevralara başvuracağını, ve daha önemlisi her koşulda, faşizme ve kapitalizme karşı emperyalizme karşı nasıl mücadele edeceğini, hangi mücadele biçim ve yöntemine başvuracağını, sonuçta düşmanını nasıl yeneceğini öğrendi. Devrim eğitiminden geçmek böyle bir şeydir.
Emekçi kitleler her tarafta cesaretle savaşıyorlar. İktidarın saldırıları kitlelerin cesaretini kıramadı. İnsanlar öylesine isyan ettirici koşullarda yaşıyorlar ki, insanca yaşam koşullarına kavuşmak uğruna giriştikleri bu tarihi savaşta hiçbir gerici saldırı, onların cesaretini kıramaz. Aksine, mevcut koşulları değiştirmek için daha bir cesaretle öne atılıyorlar. İçinde olduğumuz süreci emekçilerin mücadelesi açısından ele aldığımızda, tek kelimeyle, ifade edersek, TOPLUMSAL BAŞKALDIRI olarak nitelendirebiliriz. Şimdi Başkaldırı Zamanı, Şimdi Devrim Zamanı.
Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir devrimci kitle potansiyeli var. Potansiyel güç gün gün artan sayıda başkaldırının saflarına katılıyor. İktidarın aldığı her karar ve uygulamaları daha çok insanı başkaldıranların yanına itiyor. Burjuva muhalefet çok çaba harcasa da başkaldıran insanları denetim altına alamıyor. Çünkü halkların başkaldırısı, sistemin bir parçası olan burjuva muhalefetle birlikte burjuva toplumsal düzene karşı gelişiyor. Egemen güç ve siyasi güçler ne söylerse söylesin ve ne yaparsa yapsın başkaldıran insanlar, kendi bildiği yolda ve kendi bildiği biçimde yürüyor.
Sorun yalnızca, kitlelerin cesaretle hareket etmesi değildir. Sorun, siyasi hareketlerin politik cesaret göstermesidir. Politik cesaret, siyasi iktidarı devrimci tarzda ele geçirmek için savaşan kitleleri bu yönde teşvik etmek, devrimci pratik olarak örgütlemektir. Bunu reformistler yapamaz. Onlar, yüzlerini bir burjuva yönetimin yerini alacak başka bir burjuva yönetime çevirdiler. Devrimi pratik politika açısından örgütleyecek olan devrimci işçi sınıfıdır. İşçilerin devrimci sınıf partisidir. Devrim için savaşanlar devrimci sınıf partisinin yanında yer almalıdır.
C.Dağlı
Not: Bu makale 19 Mart öncesi yazılmıştır.