İşçi sınıfı açısından, bugün üzerinde durulması gereken, günün gerektirdiği mücadele görevleridir. Daha iyileştirilmiş bir ifadeyle, bugün somut olarak ele almamız gereken, emekçi sınıfın güncel devrimci sınıf mücadelesinin gereksindiği görevler olmalıdır. Çünkü, devrimin geleceği bugün sonuç alacak kavgadadır. Devrimci durumun olduğu, devrimin günün sorunu olduğu güncel toplumsal ve politik koşullarda, devrimci bakış açısı budur.
Devrimci komünistler, devrimi başarıya ulaştırmak için, gerekirse yaşam boyu sürecek bir mücadeleyi göze alırlar. Türkiye ve Kürdistan’da devrim mücadelesi, onyıllardır ve birkaç kuşaktır sürüyor. Daha yıllarca sürecek bir mücadeleyi göz önünde tutmak, devrimi belirsiz bir geleceğe ertelemek demek değildir. Gerçek devrimci güçler, bugüne kadar, devrimci kavgayı sonuna kadar götürmek, devrimci sınıf mücadelesiyle bir sonuca bağlamak için hareket etti. Kendi görevlerini gelecek kuşaklara bırakma anlayışıyla davranan uzlaşmacı siyasetlerden tamamen farklı bir anlayışa sahip oldular. Bu devrimci anlayış, devrimin geleceğini, bugünkü devrimci kavganın büyütülerek en ileri noktasına kadar götürülmesinde görmüştür.
Devrimin geleceğini, bugünden düşünenler ve bu uğurda kavgaya atılanlar, toplumsal koşulları ve kapitalizmin temel çelişkisini göz ardı etmediler. Verili somut durum, yıllarca süren devrimci kavgayı destekler bir gelişme düzeyinde oldu. Uzun zamandır varlığını sürdüren devrimci süreç, hem nesnel toplumsal gelişme tarafından oluşturuldu, hem faşizme ve sermayeye karşı verilen mücadele tarafından oluşturuldu. Devrimci süreci devrime kadar sürdürmek, verilen devrimci kavgaya bağlıdır. Dolaysıyla, devrimin geleceği için, güncel devrimci sınıf mücadelesini ileriye götürmek, günün temel devrimci görevidir.
Yakın tarihte dünyanın birçok merkezinde ayaklanma gerçekleşti. Birçok yerde, devrimci duruma ve ayaklanmalara rağmen iktidarın ele geçirilmesi, günün ana görevi olarak konmadı. Halbuki, bu koşulların oluştuğu bir süreçte, iktidar dışında kalan hiçbir şeyin devrimin geleceği açısından hiçbir değeri yoktur. İktidar hedefini somut bir görev olarak önüne koymayan bir ayaklanma, sonuna kadar gidemez. Her devrimin kilit sorununu günün görevi olarak önüne koymayan her ayaklanma, yarı yolda kalır. Her ayaklanmada, elde edilen sınırlı haklarla yetinen küçük burjuvazi, elde edilenle yetinip geri çekilirken, işçi sınıfı devrimci bir sınıf olarak, sonuna kadar gider. Çünkü işçi sınıfının nihai kurtuluşunun yolu, ayaklanmanın sonuna kadar götürülmesiyle, iktidarın alınmasıyla yani devrimci bir iktidarın kurulmasıyla açılır.
Emekçilerin devrimci iktidarı olmadan, toplumu değiştirmek, küçük burjuvazinin hamhayalciliğidir. Burjuvazinin sırtına yaslanarak toplumsal düzeni dönüştüremezsin. Sınıfların ortadan kaldırılması, devrimci dönüşüm dönemini gerektirir. Devrimci dönüşüm döneminin siyasal biçimi işçi sınıfının devrimci iktidarıdır. Proletaryanın devrimci sınıf iktidarı, bu sınıfın bağımsız eylemleriyle, bu eylemlerin devrime dönüştürülmesiyle kurulur. Bugün izlenecek eylem ve mücadele çizgisi devrimin geleceğini belirler.
Devrimci süreç, emekçi sınıf için iktidara gelme olanaklarının oluşması demektir. Gelgelelim, olanaklar ne kadar artarsa artsın, devrimci sınıf bağımsız bir politik hatta yürümedikçe, iktidara gelme bir hayaldir. Uzlaşmacı siyasetleri, kendi küçük burjuva hayalciliğiyle baş başa bırakalım. Devrimci işçiler, devrimci kitleler, iktidara gelmenin yolunun nereden geçtiğinin bilincinde. Bu yüzden devrimci sınıf partisinin önderliğinde, yıllardır bağımsız devrimci sınıf çizgisinde ısrar ediyorlar. Mücadeleye, ancak bağımsız sınıf politikasıyla bir itiş verebilirsin. Burjuvaziyle sınıf işbirliği politikasıyla emekçi sınıfın kurtuluş kavgasına itiş veremezsin. Bu yolla ancak burjuva muhalefeti iktidara taşıyabilirsin. Görüldüğü gibi bağımsız devrimci siyasi çizgi, proleter devrimci komünistlerle, tüm küçük burjuva uzlaşmacı siyasetler arasında temel bir ayrımı ortaya koyuyor.
Bütün politik ve pratik becerilerini burjuva muhalefetin hizmetine verenler, aslında işçi sınıfının, kendi kurtuluşu için dövüşecek bir gelişme düzeyine ulaşmadığını düşünüyorlar. Onlara bakılırsa, işçi sınıfının bu düzeye gelebilmesi için, daha uzun bir mücadele yolu olması gerekiyor. İşçi sınıfının bugün ulaştığı ileri mücadele seviyesinde bile, bunu söylemek için çok geri bir anlayışa sahip olmak gerekiyor. İşçi sınıfının tarih sahnesine bağımsız bir güç olarak yeni çıktığı dönemlerde, iktidara gelmek için, çalışan sınıfın uzun bir devrimci gelişme döneminden geçmesi gerekiyor. Fakat bugün böyle mi? Bu topraklarda, proletaryanın sınıf mücadelesi, onyıllardır süren yoğun devrimci bir dönemden geçti. Bütün bu dönem boyunca devrimci işçiler örgütsel ve eylemsel olarak varlık gösterdi. Mücadelenin bütün biçimlerini tecrübe etti. Teorik, politik ve pratik olarak olgunlaştı. Başarıları kadar başarısızlıklarının dersleriyle donanarak, iktidara gelecek bir gelişme gösterdi. İktidarı alacak büyük bir güç var, gerçekten var. Bu devrimci, canlı, kararlı güç, burjuva partilerinin peşine takılırsa, onların ideolojik etkilerine girer ve yozlaşır. İktidarı alacak bir güç olmaktan çıkar. Proletarya halkın ve devrimin önderi olarak davranmalı, toplumun geniş kesimlerini, tüm ezilen ve sömürülenleri temel devrimci hedefler doğrultusunda birleştirmeli ve harekete geçirmelidir.
Devrimci işçi sınıfının görevi, toplumu sermayenin zincirlerinden kurtarmaktır. Bunun yolu çatışmaktan geçer. Sınıf çatışmasının en yüksek biçimi toplumsal devrimdir. 1917 Sosyalist Ekim Devriminden bu yana, toplumsal devrim deyince yalnızca proletaryanın toplumsal devrimi anlaşılır. Siyasi iktidarın alınmasıyla başlayan toplumsal devrim, toplumun devrimci dönüşümünü gerçekleştirir. Bugünden başlayan sınıf çatışması (savaşı) siyasi iktidarın alınması, devrimci iktidarın oluşmasıyla birlikte, yeni koşullarda ve yeni biçimde devam eder.
Burjuva muhalefete eklemlenen sosyal reformist ve oportünist hareketlerin görevi, proletaryanın sınıf mücadelesini güçlendirmek, şiddetlendirmek, böylece toplumsal devrimi hızlandırmak değil, çatışmayı yatıştırmak ve böylece, egemen sınıfa yaşamsal bir destek sunmaktır. Toplumsal barışı sağlamak için uğraşanlar (sanki bu olanaklıymış gibi) bugün bu çabalarını, burjuva muhalefeti desteklemek için ortaya koyuyorlar. Dün TKP, TİP ve TSİP tarafından üstlenilen burjuva güçlerle uzlaşma çizgisini, bugün Sol Parti, TKP, EMEP, HDP bloku sürdürüyor. Sistemle, sistemin egemen sınıfıyla uzlaşma küçük burjuva eğilimi, başka isimlerle kendini ifade ediyor.
Tarihin toplumun önüne getirdiği ve çözmesini istediği sorun, toplumsal sistem sorunudur. İnsanların karşısına günlük olarak çıkan sorunlar, toplumsal sistem sorunundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla sistem sorunu çözülmedikçe, diğer sorunlar çözülmüş olmayacaktır. Uzlaşmacıları dinleyecek olursak, şu an asıl sorun, şimdiki siyasi iktidardır. Onlar açısından sorun kapitalizme karşı devrimci mücadele vermek değil, hükümetten kurtulup, yerine diğer burjuva güçlerin hükümetini geçirme sorunudur. Dikkat edilirse buldukları çözüm, egemen sınıfın, egemen düşünceleri çerçevesinde bir çözümdür. Oysa ki, problemin doğası gereği, egemen sınıfın, egemen düşünceleri çerçevesinde çözümü yoktur. Emekçi sınıfın devrimci iktidarı hedefiyle hareket etmek yerine, muhalefetteki burjuva partileri iktidara getirmek hedefiyle hareket etmek, egemen sınıfın egemen düşünceleri çerçevesinde hareket etmektir. Muhalefet güçlerinin yapmak istediği, burjuva sistemin kendisinden kaynaklanan sorunlara, burjuva bir çözüm bulmaktır. Burjuvazinin çözüm diye sunduğu şeyin, tam bir aldatmaca olduğu ortada.
Sermaye, kendi çıkarlarından vazgeçmez, gerektiğinde kişilerden vazgeçer. Sermaye kendi çıkarlarını korumak için, her yerde aynı politikayı izler: Siyasi iktidar, kitleler gözünde teşhir olmuş, yıpranmışsa, emekçi ve sömürülenlerin mücadelesini denetleyemeyecek kadar güçsüzse, muhalefeti parlatır ve iktidara hazırlar. Şimdi Türkiye’de olan tam da budur.
Toplumun iç çelişkileri çok keskin, sistem tam bir kriz içinde. İşçiler, kadınlar, gençlik, emekçi halk kitleleri her yerde ayaklanıyorlar. Senelerdir süren iç savaş gün gün boyutlanıyor. Durum, önlenemez biçimde devrime doğru gelişiyor. Tam da bu gelişmeleri önlemek için, muhalefetin iktidara gelmesi gerekiyor. Sermaye, muhalefet blokunu bunun için parlatıyor ve öne çıkarıyor. Yalnızca burjuvazi mi? Küçük burjuva reformist bloklar da, burjuva muhalefeti kendi tarzında parlatıyorlar. Ama, devrimci işçi sınıfı, devrimci kitleler tamamen farklı bir politika izliyor. Devrimci kitleler, devrimci komünizm burjuvazinin sınıf egemenliğini ve sınıf düzenini yıkmayı hedefleyen devrimci bir teori-pratik ve devrimci bir politika izliyor. Burjuva muhalefetin, devrimi çalmaması, devrimin kazanımlarını gasp etmemesi için, işçi sınıfının bağımsız devrimci siyasi çizgisinde ısrar ediyor.
Emekçi halk kitleleri, yaşadığı duruma karşı büyük bir öfke içinde. Öfkenin kaynağı yalnızca içinde bulunduğu ekonomik koşullar değildir. Öfkenin kaynağı bütün toplumsal yaşamdır. Siyasi baskının ve saldırıların artması, derinleşen yabancılaşma insanlarda büyük bir hoşnutsuzluk ve öfke yaratıyor. Kısacası öfke, toplumsal sistemden ileri geliyor. Ve doğal olarak bu sömürü ve tahakküm toplumuna yöneliyor. Bu bağlamda duyulan öfke, devrimci bir öfkedir. Birçok yerde ezilen ve sömürülenlerin öfkesi isyanlara dönüşmüştür. Burjuva muhalefet kısmi değişikliklerle kitlelerin sisteme dönük devrimci öfkesini yatıştıramaz. Olan şey, yeni bir yaşam için, kapitalizme karşı büyük bir başkaldırıdır.
Kitlelerin başkaldırısı basite indirgenemez. Çalışanlar, işsizler, kent ve kır yoksulları içinde oldukları durumlara karşı yalnızca öfkeyle hareket etmiyor. İnsanlar, bu sistem karşısında bilinçli bir tavır alıyor. Bu toplumun kendisi nitel dönüşüme uğratılmadıkça, bugün karşı karşıya olduğu sorunlarla, daha yıkıcı biçimde karşılaşacağının bilincinde. Bu kadar bilinçli insanın olduğu bir yerde, burjuvazi insanları nasıl bu toplumda tutabilir ve denetleyebilir. Kitlelerin istediği değişiklik, radikal bir değişikliktir, yüzeysel değil. Radikal bir değişimse, bugünkü kapitalist düzenin havaya uçurulmasını gerektirir. Görev çok kapsamlı ve derinliklidir. Bu denli derine giden bir mücadele, her alanda, gerçek anlamda meydan okuyan bir devrimcilik sergilenmesini gerektirir. Sonuna kadar giden tutarlı bir devrimci çizgide gitmeyi gerektirir.
Devrimin geleceği, özel mülkiyet düzenini yıkmayı hedefleyen, bugünkü devrimci kavgadadır.
C.DAĞLI