15 Ekim’de Türkiye’nin Suriye/Morek’teki 9. Askeri Noktasını aniden boşaltması çoğu çevrede şaşkınlık yarattı. Çünkü, Türkiye, geçtiğimiz yılın Mayıs ayından başlayarak Suriye ordusu faşist çeteleri çok geniş bir alandan süpürüp Serakip’e dayandığında ültimatom biçimindeki şu açıklamayı yapmıştı:
“Suriye ordusu ya Mayıs öncesi sınırlarına, Türk askeri gözlem noktalarının gerisine çekilir ya da biz gereğini yaparız.”
Suriye ordusu, çeteleri süpürürken arkasında çok sayıda “Türk askeri gözlem noktası”nı kuşatılmış halde bırakarak ilerlemişti. Hatırlanacaktır, Türkiye, Suriye ordusunun Serakip ilçesine girmemesi için canhıraş bir çaba içine girmişti.
Özetle, Türkiye’nin savaş tehditleri işe yaramamış, Suriye ordusu Serakip kasabasına girerek Halep’i Şam’a bağlayan M-5 otoyolunu kontrolüne almıştı. Türkiye, tüm gücüyle dinci faşist çetelerin yanında yer aldı. Artık kartlar açılmıştı, gizli saklı bir şey kalmamıştı. Türkiye’nin saldırganlığı, bu yılın Şubat ayında bir askeri üssünün vurulup onlarca askerinin ölümüyle durdurulmuştu.
RTE ve ekibi, yeni bir ateşkes istemek zorunda kaldılar. Soluğu Moskova’da aldılar. Putin, gelen “misafirlerini” kapıda bir süre beklettikten sonra “5 Mart Moskova Mutabakatı”nı imzalatmıştı.
Bütün bunların 15 Ekim’deki ani çekilmeyle ilgisi şudur: Dinci faşist iktidar, “Moskova Mutabakatı”na rağmen kuşatma altında kalan askeri gözlem noktalarından, özellikle Morek’teki 9.Askeri Gözlem Noktası için,“asla çekilme söz konusu değildir” diye açıklama yapmıştı. Şimdi, söz konusu noktayı sessiz sedasız boşaltıyor. Dahası, kuşatma altında kalan diğer noktaların da boşaltılacağı konuşuluyor.
Neden şimdi çekiliyor?
Aslında İdlib’le ilgili hareketlenme bir süre önce başlamıştı. 16 Eylül’de Türkiye-Rusya heyetleri arasında yapılan görüşmelerde Türkiye, Rusya’nın “İdlib’teki askeri varlığınızı azaltın ve M-4 Karayolunun kuzeyine çekilin” şeklindeki önerisini reddetmiş, görüşmeler bir sonuç alınamadan bitmişti. Fakat, heyetler mekandan henüz ayrılmadan Türk askeri gözlem noktaları halk tarafından kuşatılmış, Türk askerinin çekilmesi için eylem yapmaya başlamışlardı. Halkın gözlem noktalarına girmesi ancak gaz bombaları ve havaya ateş açarak önlenebilmişti.
Bu eylem, Suriye hükümetinin gelecekte Türk askerini kendi topraklarından çıkarmak için nasıl bir yöntem izleyeceğinin ipuçlarını da veriyordu.
Gözlem noktaları işlevsizdi gerçi ve dahası oradaki kuşatılmış askerlere lojistik ikmal ancak Rusya’nın desteği ve korumasıyla yapılabiliyordu.
Türkiye’nin Karabağ politikası Rusya’nın İdlib’te Türkiye’ye baskıyı artırmasının yolunu açtı. Önce Lavrov aslında herkesin bildiği bir gerçeği dile getirdi. “Türkiye bizim stratejik müttefikimiz değil sadece partnerimiz” diye açıkladı. Herkesin bildiği bir şeyin bir kez daha açıklanmasının bir anlamı vardı. Bu açıklamadan sonra Rusya, Türk Askeri Gözlem noktalarına lojistik ikmal konusunda yardım etmeyi süründürmeye başladı. Lojistik ikmal zorlaştı ya da neredeyse imkansız hale geldi.
Görünüşe bakılırsa Türkiye, işe yaramayan, işlevsiz noktaları boşaltıyor. Bu bir noktaya kadar doğru. Ancak Türkiye, geri çektiği askeri gücünü kendi topraklarına değil, Moskova Mutabakatına göre dinci faşist çetelerin zaten boşaltması gereken yere, M-4 Karayolunun güneyine, Cebel Zawiye (Zawiye Dağı) denen bölgenin hemen kuzeyine yerleştiriyor.
Türkiye’nin boşalttığı askeri gözlem noktalarındaki güçlerini M-4 Karayolunun güneyine ve kuzeyine yerleştirmesi, oradaki doğrudan kendine ait olan ve çetelere ait olan mevzileri tahkim ettiğinin işaretidir. Bu işaret aynı zamanda Türkiye’nin dört başı mamur bir savaşa hazırlandığının şaşmaz göstergesidir.
Dinci faşist iktidarın hareket biçimini, reflekslerini, ilişki yürütme şeklini bilenler için bu şaşırtıcı değil. Dinci faşist iktidar, bugüne kadar vermiş olduğu hiçbir söze bağlı kalmadığı gibi, daima verdiği sözlerin tam tersini yapmıştır. Bu, Osmanlı devlet geleneğinden miras alınan bir özelliktir.
Rusya ve Suriye, Türkiye’nin hareket tarzının şifrelerini çözmüş görünüyorlar. Uzun bir aradan sonra, Rusya ilk defa, Türkiye’nin işgali altındaki Cerablus’a güçlü bir saldırı düzenledi. Çetelere ait bir akaryakıt istasyonu füzelerle yerle bir edildi. Bu bombardımanda çetelerle birlikte Türk ordusuna ait unsurların da öldüğü haberleri geçti. Dinci faşist iktidardan çıt çıkmadı.
Aynı Rusya, bu bombardımandan önce, Uygurlu dinci faşistlerden oluşan çetenin Cisr-El Şuğur’daki karargahını yerle bir etmişti. Suriye ordusu ise, Cebel Zawiye bölgesindeki dinci faşist çetelerin mevzilerini yoğun bombardımana tutuyor.
İşte tam bu sırada, kimsenin pek dikkatini çekmeyen beklenmedik iki gelişme oldu. Birincisinde Rusya’nın Ankara Büyükelçiliği “Erdoğan İçin Gizli Rapor” başlığıyla “Tarihi mesajların deşifreleri yayınladı” makalesini yayınladı. Makalenin özü, emperyalist ülkelerin 2. Dünya emperyalist savaşında emperyalist devletlerin Türkiye’nin arkasında ne dolaplar çevirdiğini anlatıyordu. Ama makalenin özünden çok, makalenin doğrudan RTE’ye gönderme yapıyor olmasıydı.
İkincisi, Yunanistan’ın bağımsızlığına giden yolu açan Rus-Osmanlı deniz savaşında Rus donanmasının zaferinin rolü hatırlatılan yayınlar yapılmasıydı. Türkiye, İdlib’te savaş hazırlığı yaparken Rusya, tarihteki zaferlerine gönderme yapıyor, hatırlatıyor ve dinci faşist iktidarı başına gelebilecekler konusunda ikaz ediyordu.
Öyleyse, Türkiye’nin İdlib kuşatma altında kalan askeri gözlem noktalarından çekilmesini hem bu noktaların artık işlevsiz kalmasına ve hem de daha müstahkem mevziler kurarak dört başı mamur bir savaş hazırlığına yorumlamak lazım.
Tüm bu gelişmeler, birleşik devrimi güçlü biçimde etkileyecek bir savaşın hazırlıklarına işaret ediyor.