Zavallı sosyal reformist partiler ne yapacaklarını şaşırmışlar. Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleriyle birlikte Rusya'nın Ukrayna üzerinden NATO-ABD-İngiltere ve AB emperyalist devletlerine karşı başlattığı savaş hepsini şaşkına çevirmiş. Ne yapacaklarını, ne diyeceklerini bilemiyorlar. Ellerinden lafı eveleyip gevelemekten başka bir şey gelmiyor.
Önce bir tespit: Ukrayna'da başlayan ve yaklaşık üç haftadır süren savaş bir Rusya-Ukrayna savaşından çok daha fazla bir Rusya-ABD, İngiltere, Fransa, Almanya savaşıdır. Elbette NATO, emperyalistlerin bir savaş ve saldırganlık örgütü olarak başrolde. Peki Ukrayna nedir? Onun buradaki rolü nedir? Çok kısa: Şu anda Zelenski adındaki komedyen eskisiyle cisimleşen Ukrayna, emperyalist efendilerinin mayın tarlasına sürdükleri bir eşekten öte hiçbir şeydir.
Bu tespitin devamı... Zelenski denen komedyen eskisi, Ukrayna'da da bir hiçtir. Asıl güç, asıl iktidar, CIA'nın, MI6'nın, NATO'nun örgütleyip silahlandırdığı, AZOV-Sağ Sektör vb. isimlerle anılan sivil faşistlerdir. Tepeden tırnağa silahlı ve son derece örgütlü, Ukrayna'nın ordusuna istihbaratına, devlet aparatına hakim olan bu güçler karşısında Zelenski palyaçosu kendisine dikte ettirilen emir ve politikalara göre hareket eden bir emir eridir. Zelenski, nefes alacağı zaman önce emperyalist efendilerine bakar. Ama onlardan da önce yanı başındaki silahlı faşistlerin ağzına bakar.
Bu bir olgudur. “Hayır durum böyle değildir. Ukrayna'nın somut gerçekliği böyle değildir” diyebilecek bir sosyal reformist bir adım öne çıkabilir; bekleriz.
Hiçbir sosyal reformist parti ya da çevre bu nesnel gerçekliği inkar edemez, aksini iddia edemez. Eveleyip gevelemeleri de bundandır. Bu durumda ne yapıyorlar? Savaşın öteki cephesinde yer alan faşist güçleri görmezden geliyorlar; onlardan hiç söz etmiyorlar, etseler bile kıyısından-köşesinden değinip geçiyorlar. Bunların nasıl eveleyip gevelediğini görmek isteyen okura, tipik bir örnek olarak şu söyleşiyi sabırla, sonuna kadar okumalarını öneririz.
Bu sosyal reformistlere göre, bir tarafında Hitleri rehber edinmiş kudurmuş faşistlerin, Japonya'sından Hollanda'sına oradan Mikronezya Cumhuriyeti'ne ( Okur adı sanı duyulmamış, haritadaki yeri bile zor gösterilebilen Mikronezya devletine şaşırmasın. Bu devletin emperyalist cephede yer almasının sadece sembolik bir değeri var. Biz de örneği bu sembolik değerinden ötürü verdik.) kadar bilumum emperyalistin yer aldığı savaş, “emperyalist hegemonya savaşı”dır.
Öyle diyorlar ama, eski Maoculuktan gelme sosyal reformistler hariç, diğerleri Rusya'yı, adıyla sanıyla “emperyalist” olarak tanımlamaktan da kaçınıyorlar. Okur şu eğlenceli yanıta baksın. Söyleşiyi yapan muhabir soruyor: “O zaman soralım Rusya Emperyalist mi” diye. Biraz uzun da olsa yanıtı aktarmak istiyoruz:
“Türkiye Komünist Partisi bir düşünce kuruluşu değil, bir siyasi parti. Bilimsellik bizim açımızdan elbette önemli, hiçbir siyasi yaklaşımımız nesnel gerçekliğin inkarı üzerine kurulamaz. Ancak bazı adlandırmalar siyasetin konusudur. Faşist, emperyalist gibi tanımlar beraberinde başka bazı sonuçlar da doğurur. Biz bu kavramları rastgele kullanmaktan kaçınıyoruz. Türkiye ve bölgede ABD emperyalizminin ve onun müttefiklerinin varlığını ve yarattığı tehlikeyi hafifsetecek hiçbir tutum geliştirmeyiz. Bir örnek vereyim, İtalyan emperyalizmi hiçbir biçimde masum değildir, bir gerçektir. Ancak biz Avrupa’daki emperyalist ülkelerden söz ederken öncelikle Alman, İngiliz ve Fransız emperyalizminden söz ederiz. Bu tercih yalnızca ekonomik kriterlerle yapılamaz. Düpedüz siyasal bir işlemden söz ediyoruz. Eğer siyaseti biraz olsun geriye çekeceksek Rusya emperyalist bir ülkedir. Ancak TKP siyasal çalışmalarında bugün Ukrayna’daki karşı karşıya gelişin emperyalist sistemde bir hegemonya mücadelesi olduğunu söylüyor ama özel olarak Rus emperyalizmi demiyor.”
Ama şükürler olsun ki, sosyal reformistimiz “siyaseti geri çek”miyor. Bit yatak örtüsü gibi yerinde bırakıyor ve böylece Rusya, en azından şimdilik “emperyalist” olmaktan kurtuluyor. Ama şu “siyaseti geri çekme” eylemi sosyal reformistimizin elinde demoklasin kılıcı misali Rusya'nın başı üzerinde sallanacak gibi. Sosyal reformistimizin tepesi atarsa, aynen bir çarşafı çeker gibi, pat diye siyaseti geri çekebilir ve Rusya'nın emperyalistliği kabak gibi ortaya çıkar. Yine de muhabir, üstelik sosyal reformistimizin adamı olsa gerek, yanıttan tatmin olmuyor ve “neden” diye soruyor. “Neden Rus emperyalizmi demiyorsunuz”
Muhabirin aldığı yanıt evlere şenlik. Kısaca aktaralım da okurumuz biraz daha neşelensin.
“NATO’ya odaklanmak gibi bir görevimiz var. Çünkü bugün “Rus emperyalizmi” söylemde öne çıktığı andan itibaren NATO’nun hamlelerini meşrulaştıracak kadar kirli bir siyasi-ideolojik iklimle karşı karşıyayız. Bu tuzağa düşmeyiz.” Yani “biz kaçın kurrasıyız” demeye getiriyor sosyal reformistimiz.
“Kirli bir siyasi-ideolojik iklim” nedir acaba? Bu ifadenin Marksizmdeki yeri nedir? Lenin'den mi almış bu ifadeyi, “komünistimiz”, Marx'tan mı? Yoksa eski ustasının dediği gibi “tartışmaları prize takmak” amacıyla mı söylemiş anlayamadık.
“Aşağı tükürsek sakal ama yukarı tükürsek de bıyık” İyisi mi yutkunalım...
Bu kadarı yeter. Bu sosyal reformist partiyi örnek göstermemizin nedeni, Maocu gelenekten gelen sosyal reformistler hariç, tüm sosyal reformist partilerin zavallılığını yansıtan bir örnek olmasıdır.
Ama biz şunu biliyor, görüyor, tanık oluyoruz: Maocu gelenekten gelen sosyal reformist partiler de aralarında olmak üzere, bunların etkisindeki kitle, sempatizan, taraftar hatta kimi üyeleri dahil, bu savaşta, Donetsk, Lugansk Halk Cumhuriyetleri ve Rusya'nın emperyalistler üzerindeki zaferinden yanalar. Gönülleri böyle bir zaferden yana, kalpleri bunun için atıyor.
Nedeni basit ve anlaşılır. Devrime sempati içindeki kitleler, iki Halk Cumhuriyeti ve Rusya'nın, ABD öncülüğündeki bilumum emperyaliste ve tabii ki NATO'ya karşı kazanacakları bir zaferin dünya devrimine büyük bir itki vereceğini biliyorlar. Savaşın böyle bir sonucu, Rusya'daki burjuva iktidarın arzusu hilafına rağmen ortaya çıkacak.
Şüphesiz, başta Rusya proletaryası olmak üzere, dünya proletaryasının emperyalizme, faşizme ve kapitalizme karşı verdiği mücadelenin zaferi yönünde daha pek çok olumlu sonuçlara gebe bu savaş. Ama bunlar ayrıca ele alınması gereken konulardır.
Biz şimdilik, burjuvaziyle köprüleri atmamak için bin bir takla atan şu sosyal reformist partilerin zavallı haline değinmekle yetinmek istiyoruz.
Boşa koysalar dolmuyor, doluya koysalar almıyor. Hakikatten ne büyük zavallılık!