"Ama uzun sürmedi bu da/ Adamın biri çıktı bir gün, ispat etti/ Onların dürüst olduklarını eskiden/ Ekmeklerinden oldular işte o zaman."
Brecht'in bu dizelerinin anlattıklarından biri de burjuvazinin sınıf kinidir. Burjuvazi kendinden önceki egemen sınıflardan bu konuda çok daha ileridedir. Müthiş bir arşivleme kapasitesine sahip olan bu sınıf her şeyi ama her şeyi kayıt altına alır. Ve bu kayıtları kullanacağı en uygun zamanı bekler. Burjuvazi hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi unutmaz ve bunu kesinlikle iyi niyetle değil sadece ve sadece kendi sınıfsal çıkarları uğruna yapar. Ancak dar kafalı küçük burjuva "aydın" ve "sanatçılar" bunu sıklıkla unutarak, "saf" değiştirir ve burjuvazinin güvenini kazanmaya çalışır.
Dinci faşist partinin iş başına gelmesiyle çok geçmeden başladı "solcu" geçinenler arasında sağa çark etmeler. Bu çapsızlar çetesi artık "solculuğun" para getirmediğini görünce çok kısa sürede "muhafazakar milliyetçiye" dönüştüler. Artık kalemlerinden kan damlıyordu ve adeta gözlerini karartmışlardı; sadece dinci faşist partiyi övmekle kalmıyor onun tüm katliamlarını da canla-başla savunuyorlardı. Hem de en pervasız şekilde ve bir zamanlar kim olduklarını unutturmak istercesine. Öyle ya rüzgar kimden yana eserse ondan yana olmak, bunların temel karakteriydi. On yıldan fazla bir süreyi devrimcilere sövüp sayarak geçiren bu şürekâ şimdi kaçınılmaz olanla yüzleşiyor ve birer ikişer, gazetedeki köşelerinde, danışmanlığını yaptıkları şirketlerden, çöreklendikleri fakülte kürsülerinden uzaklaştırılıyorlar. Artık satacakları hiçbir şeyleri kalmadı ve burjuvazinin hiçbir işine yaramıyorlar. Şimdi buruşturularak atıldıkları köşelerde unutuluyorlar.
Onlar: övmek zorundaydı(lar) ayrıca/ Zorbaları başkalarından daha çok/ Çakılmasın diye vaktiyle baskıyı yerdi(kleri)ği/ Gerçeği bilenler, az gittiler, uz gittiler/ sonunda en azgınları oldular yalancıların. (Brecht)
Onlar, bir zamanlar alevi olduklarını unuttular. Fakat dinci faşist parti unutmamıştı ve zamanı gelince hatırlattı kürsüden Führer: "Siz zaten kılıç artığıydınız!"
Burjuvazi ve onun iş başındaki dinci faşist partisi sizin bir zamanlar Kürt, Ermeni, Rum, Roman olduğunuzu asla unutmaz hatta aranızdan bazılarının dürüst olduğunu da!..
Ne sandınız ki, sizin gibiler için onların asırlardır kullandığı bir deyim bile var; "devşirme" ve bu devlet asla "devşirdiklerine" güvenmez, gemi su alınca da her zaman yaptıkları gibi değerli yüklerini kurtarmak için ilk sizi atacaklar dipsiz derin sulara. Şimdi de yaşanan bu. Ancak milyonlar tüm bu rezilliğe şahitti. Televizyonlarda birkaç saniye görünmek için veya üç beş lira daha kazanmak için yaptıkları onca şey emekçilerin kalbinde derin bir öfke yarattı. İşte bu yüzden emekçiler şu an bunlara verebileceği en ağır cezayı veriyor. Hiç birini ne umursuyor ne de hiç birine 'zerre' kadar değer veriyor. Emekçiler onları yaşarken öldürürcesine unutuyor! Bu hafızalarının zayıflığından değil siyasal bilinçlerinin gelişmiş olmasından kaynaklanıyor. Burada bunların adlarını dahi anmayacak sadece üç isimsiz örnekle konuya devam edeceğiz.
İçlerinden biri bir şairdi ve bir dönem yaşadığımız toprakları kana belemiş eski bir bakan ve mimli faşistin kurduğu partiyi selamladı. Sanıldığı gibi yer yerinden oynamadı, kıyamet de kopmadı. “Niye bizi bıraktın ey şair!” diye gözyaşı döken de çıkmadı. Umursamadılar bile, onu “sen zaten hiç bizden olmadın ki ruhsuz insan” derecesine unuttular. Ağırdır yaşarken ölüye sayılmak, hala nefes alıp veren için umarsız, umutsuz, çaresiz bir hastalık gibidir. “Bir zamanlar ben ünlüydüm, bir zamanlar dizelerim binlerce insanın dilindeydi” demek de teselli olmaz. Kimsesiz bir mezar, yokluk hükmüyle damgalanmış bir ruh, bir beden! Dahası da var, farkında değil, ama çilesi aslında yeni başlıyor.
Öteki bir sanatçıydı. Filmlerde oynuyor, türkü söylüyordu. Sonra yavaş yavaş rol teklifleri azalınca, bir çocuk katilini, hatta tüm katliamların baş sorumlusunu “duygusal adam” diye savunmaya kalktı. Führerini böylesine savunan bu eski “solcu”, adeta bir anda emekçilerin öfkesiyle karşılaştı. Öyle ki, annesi bile onu reddetti. Bir zamanlar ünlü bir yıldızdı, şimdi dipsiz bir kuyuda düştükçe düşüyor. Şimdi Nazi sarayının artıklarıyla yaşayan bir canlı o, ne seveni var, ne de bir annesi.
Bir diğeri, bir Ermeni ve ünlü bir fotoğrafçıydı. Türk milliyetçiliğine soyundu ölmeden hemen önce. Tarih boyunca katliamlara uğratılmış bir halk bunu bir an olsun affetmez. Öyle de oldu. Şimdi ne bir ünü var ne de bir kimliği. Çünkü o unuttu “Ermeni dölü” olduğunu, o unuttu bin yıldır bu topraklarda Ermeni olmanın küfre sayıldığını. İhanetin en acısı, insanın kendisine olanıdır.
Onlar unuttular, halkını unutanları halkın da zaten hiç yaşamamış sayacağını.
Şimdi dinci faşist parti kurucuları bile birbirine düşmüşken ve dinci faşist partinin “savcı”ları ortalıkta zehirli suikastçı okları gibi dolaşırken ilk yanacak olan kim? Öfkeli kalabalıklar, onca sömürülen, fokur fokur kaynayan bu lav denizi önüne çıkan her şeyi yıkarak ilerlemeye başladığında ne yapacaksınız ey eski “solcu”lar yeni sağcılar? Fabrikatörler, bankacılar çoktan uçaklarına binip tüymeye başladılar bile! Öfkeli yoksullar her şeyin acısını kimden çıkaracaklar? Burjuvazi sizi geride bırakıp kaçacak ve emekçiler de size karşı derin bir sevgiyle hareket etmeyecek! Nasıl ki burjuvazi ve onun devrimci faşist partisi, sizin bir zamanlar “solcu” ve bazılarınızın da “dürüst” olduğunu unutmuyorsa, sınıf kiniyle hareket ediyorsa, emekçiler de kendi sınıf kiniyle hareket edecek ve bu ihanetinizi bağışlamayacaklardır. Asla bağışlamazlar. Çünkü sınıflar arasında hoşgörü ve bağışlama yoktur ve olamaz, tersine karşılıklı derin bir düşmanlık vardır. Emekçiler, sizin burjuvaziye rüşdünüzü ispatlama çabanızı emin olun ki unutmayacak. Onlar sizi, kan emici patronların, karşı-devrimci faşistlerin suç ortakları olarak kayıtlara geçirdiler bile.
Evet, burjuva sınıf hiçbir şeyi unutmaz ve her şeyi kayıt altına alır. Fakat proletarya ve onun devrimci sınıf partisi de hiçbir şeyi unutmaz ve yaşanan her şeyi devrimin hafızasına kaydeder. Devrimin arşivi, milyonların belleğidir ve kimsenin bunu silmeye gücü yetmez. Halklara karşı suç işleyenler ve bu suçları savunanlar unutulmaz. Asla unutulmaz!
Kenan Kızıl