Bir toplumu karşıt kamplara bölen şey burjuva parti liderlerinin üslubu ya da seçtiği kelimeler değil, o toplumdaki sınıfsal çatışmasının gelmiş olduğu düzeydir. Bu yüzden de o çok ciddi derecede çok önemli siyaset uzmanlarının, o muhteşem doçentlerin hatta ve hatta o profesör kere profesörlerin her şey gibi, toplumsal “kutuplaşma”yı da getirip burjuva partilerin o “meşhur” liderlerinin “zehir zemberek” sözlerine bağlamaları en iyi ihtimalle politik ahmaklığın bir vesikası olabilir. Zira ne bu “zehirli” sözler ne de bu partilerin o “meşhur” liderleri sebep değil esas sebep olan sınıflar savaşının sonuçlarından biridir.
Bu profesör kere profesörlere, bu uzman kere uzmanlara, tüm bu çok kıymetli derin zırvalıkları için, bu topraklarda yaşayanlar adına diyoruz ki: Teşekkürler. Fakat biz bu bayat lapayı yemeyiz keza esas ve gizli niyetinizin de farkındayız. Haftalardır ABD seçimleri üstüne yaptığınız yorumlarla resmen kafa ütülüyorsunuz ve bu seçim günü resmen aymazlığa vardı. Fakat ve maalesef ki bu gayretkeşliğinizin bir karşılığı yok!
Her uzman kere uzmanın üzerine bir ton gevezelik yaptığı ABD seçimleri nihayet başladı. (Şu an bitti gibi görünse de hala ne zaman biteceği belirsiz!) Ortaya çıkan sonuçlar (bilindiği gibi) bir kutuplaşmanın var olduğunun altını bir kez daha çiziyor. Fakat bunun nedeni ne D.Trump’ın faşist uygulamaları, tavırları ve ne de demokratların liberal zırvalıklarıdır. Zira buradaki görüngüyle gerçek arasındaki fark tam bir zıtlık düzeyinde. Çünkü her iki parti de esasen aynı noktada duruyor: gelişen devrimci mücadele karşısında devleti koruma saiki. Aradaki fark sadece yöntemde yani tamamıyla biçimsel. O halde bu “kutuplaşma”yı, toplumsal saflaşmayı yaratan Seatle’da, Mineapolis’te New York’ta ve her eyalette yozlaşmış ve yıkılmakta olan kapitalizmle, onun güçleriyle cesurca çarpışan insanlardır. Tıpkı bizdeki saflaşmayı başkentteki “burjuvazinin ahırında” tepişenlerin değil de Botan’ın, Gezi’nin cesur insanlarının yaratması gibi...
Özetle, dünyanın geriye kalanını etkileyen şey aslında ABD başkanlık seçimi ve sonuçları değil Seattle’de, Mineapoliste ve diğer birçok kentin sokaklarında emperyalizmin ağababasına karşı dövüşenlerdir. Dünya artık öyle bir noktaya evrildi ki ya da bu köhnemiş kapitalizm öyle büyük bir parçalanmanın içindeki, ABD senatosunda çoğunluğun cumhuriyetçi mi yoksa demokrat mı ya da başkanın kim olacağındansa Seattle’nin bir tek sokağında olanlardan daha çok etkileniyor. Çünkü bu sokakta çarpışanlar Beyaz Saray’daki akbabalardan çok daha güçlü ve bu güce devrimci mücadele denir. İşte bu mücadele güç kazandığı için de New York’un küçük bir sokağında çarpışanlar ABD başkanından çok daha güçlü bir etkiye sahiptir; çok daha büyük bir etki yaratır.
Tüm bunlardan dolayı da ne bu topraklardan ne de dünyanın herhangi bir yerinden birileri çıkıp ta: “Bize ne ABD seçimlerinden!” diyemiyor. Zaten buradakiler bunu asla söyleyemez çünkü had safhada (onlar için önemli). Bunu açıklamanın en kolay yolu ise şu son dört günde olanları şöyle kısaca bir hatırlamaktan geçiyor olabilir.
İlk günün o ilk saatlerinde her şey yandaş medya için ne kadar da güzel ve umutlarla dolu başlamıştı. O anlarda bir bütün olarak Hira dağı kadar müslüman ve “üstün bilge beyaz insan” kadar Klux Klancı ve de Trump’çıydılar. Gözlerde bir garip bir çirkin sevinç, yüzlerde yaşasın faşizm gülümsemeleri. Stüdyolarda adeta konfetiler patlatılıyor ve ağızlardan mutlu sözler dökülüyor: “Dolar düşecek!”, “Trump önde! Kazandı kazanacak!”, “Sokak eylemleri çokta etkili olmadı!” (ah bu nasıl da hoşunuza gitti değil mi!!!) “Siyahiler ve Latin yurttaşlar bile Trump’a oy verdi!”, “Bütün dünya ve ABD basını ona karşı!” (Kendi yalakalıklarını hiç sayıyor olmalılar!) “Tek başına dövüşüyor!” ve ve ve meğer şu Trump ne ilahi bir varlıkmış da hatta varlıkların en mümini, hatta ve hatta var edenmiş de bizim haberimiz yokmuş!
Ancak saatler ilerledi ve bu kutsal şahsiyet arz-ı endam etti ve her zamanki gibi tehditler savurarak sokaklara m-16 tüfekli faşistleri sürdüğünü ilan ederek çok net bir talepte bulundu: “Oy sayımını durdurun çünkü ben kazandım!” Ancak oyların henüz %20’si sayılmıştı yani seçim sonucu ne olursa olsun başkanlık sarayından ayrılmayacağının altını bir daha çizmişti. İşte bu, o profesör kere profesörlerin ve tüm o uzman kere uzmanların, tüm bu yandaş ve daha çok yandaş şürekanın esas ve gizli amacını gösteren şeydi.. Bu hepimizin farkında olduğu gizli sırları, umutları, beklentileri amaçlarıydı; seçilmeden seçilmek, kazanmadan kazanmak, kaybedilse dahi başkanlığı bırakmamak. İşte bu andan sonra da artık Trump’tan daha Trump’çı cumhuriyetçilerden daha fazla cumhuriyetçi oldular haliyle de zırvalık dolu yorumlar şiddetlenerek arttı.
Fakat bir kez daha kazın ayağının hiçte sanıldığı gibi olmadığının anlaşılması çok sürmedi. Küçük gruplar halinde sokaklara inen m-16’lı faşistlerin karşısına, binler, onbinler, yüzbinler çıktı. İki taraf arasındaki sayı farkı birinin ötekini “tükürüğüyle boğmaya” yetecek kadar büyüktü. Bu her şeyi değiştirdi. Cumhuriyetçi partinin arkasındaki burjuva cephe bu manzara karşısında uzlaşmayı ya da sonucu kabullenmeyi seçmiş olacak ki cumhuriyetçi delegeler de dahil hepsi Trump’ın yanından uzaklaşmaya başladı. Sonuçta oylar sayılmaya devam ederken bizim yandaş medyanın Trump’a oy verdiklerini söylediği siyahiler ve Latinler faşistleri kımıldayamaz hale getirmişti. Haliyle bu durum yandaş medyadaki sevinç atmosferini param parça etti ve geriye; pespayelik ile nevrotik krizler kaldı.
İkinci günün gecesine gelindiğindeyse artık hiç birinin bedeninde bir tek sağlam sinir hücresi kalmamıştı. Yandaş medya mensuplarının tavırlarındaki dengesizlikle en güçlü psiko-terapik ilaç bile başa çıkamazdı. Öyle ki birine bir soru soruyorlar ama o biri onların istediklerini söylemiyorsa sözünü kesip kendi sorularına kendileri cevap veriyordu. CNN Türk’ten A. Hakan Amerika’daki bir analiste; Twitter’in D. Trump’ın mesajını silmesini demokratik olup olmadığını soruyor; ama analist onun umduğu cevabı vermeyince hemen patlıyor: Twitter bunu nasıl yapar, ne demek canım yalan diye sildim. Oradaki herkes yalan söylüyor. (kendisinin de orada yazdığını unutuyor herhalde!!!) Analistse bir kez daha bunun nedenini açıklamaya çalışıyor, ama ne mümkün. İkinci defa sözü saygısızca kesiliyor ve aynı cümle bu defa analiste fırça çekercesine tekrarlanıyor. Analist, her şeyin farkında ama yine de gülümsemeyle yanıt veriyor, böylece pespayelik ve şuursuzluk bir tarafta kalıyor olgunluk diğer tarafta.
Hepsi bu da değil. Aynı gece bir başka analist demokratlara oy verdiği için yorumdan men edilerek kendisine “sen tarafsız değilsin” denirken bir başka yandaş tv kanalında, canlı yayında Trump’ın mesajı okunuyor. Mesaj Türkçe yazılmış!!! Ancak ne kanal yönetimi ne haber yönetmeni ne de bu güzide sunucu bir an bile durumdan şüphelenerek şu soruyu sormuyor: Trump hangi akla hizmetle ABD seçmenlerine, kendi taraftarlarına Türkçe seslenmiş olsun? Eğer bu soru sorulsaydı Kasım ayında yapılan bu Nisan Bir şakasını yemezlerdi!!! Bunun nedeni aptallık değilse art niyettir. Artık birini kendilerine yakıştırırlar.
Ve üçüncü gün Trump esip gürlemeye çalışsa da artık yapayalnız bırakılmış ve onu destekleyen, onunda hizmet ettiği büyük burjuvalar ona sırtını dönmüş durumda. Yandaş medya ise; ah bir böyle olmasaydı; ah ona bağlı klancılar sokaklardaki şu “çapulcuları” bir bir vursaydı. Sonra da Cumhuriyetçi hakimler oy oranlarına aldırmadan; hatta oy oranlarına rağmen onu başkan seçseydi. Böylece dinci faşist parti de önümüzdeki seçimi kaybetse dahi bu açılan yoldan yürürdü; havası çalıyordu. Fakat bu olmadı ve olamayacak gibi. Çünkü “Büyük bilge beyaz adam” ve faşistlerin yeni ulu hakanı Trump’ın karşısına çıkan uyuşuk liberaller değil daha dün onu kendi sarayının bodrumuna kaçırtan Amerikan halkıydı. Bu halkı kimse basite almamalı çünkü o Rosenbergleri, Hemigwayleri ve nicelerini kendi bağrından çıkardı. Bu halkın şah damarını ise Amerikan işçi sınıfı oluşturuyor bu sınıf Bir Mayısları 8 Martları yaratan sınıftır ve dövüşmeyi de iyi bilir.
Üçüncü günün akşamına doğru; resmi makamlardan resmi açıklama da geliyor nihayet. Zira Trump’ın kaybettiği de artık kesin! “Kim seçilirse seçilsin ABD ile iyi ilişkiler kuracağız!” Buna ne şüphe; gelene ağam gidene paşam!
Dördüncü gün. Demokratlar seçimi kazandı. “Büyük bilge beyaz adam” ise kaybetti ve görünen o ki ondan beklenen, umulan, istenen, bel bağlanan o yolu da açamayacak!!!
Kenan Kızıl
07.11.20
Not: Evet seçimde hile var iddialarına hiç değinmedik. Gerek yok; çünkü burjuvazinin tarihindeki tüm seçimler zaten hilelidir. Mesala siyahların nefes alma hakkı bile yokken ve Trump onları herkesten çok katlediyorken, siyahlar ona oy verdi deniyorsa ya da duvarlarla ABD’ye girmeleri engellenen Latinler. Sizce de burada bir hile yok mudur?