Tek değeri daha fazla kar elde etmek olan kapitalizm, her şeyi olduğu gibi sanatı da pazar ilişkilerinin içine sokarak bir metaya dönüştürmüştür. Oysaki insanın öz etkinliklerinden biri olan sanat üretimi, pazar ilişkilerine en yabancı olması gereken yaratıcı bir süreçtir. Kapitalizmde sanatçı, pazara mal üreten bir üreticiden başka biri değildir. Sanatçının düşünsel üretimde bulunması için gerekli olan özgür ortam, her şeyin metaya dönüştürüldüğü, alınıp satıldığı, kapitalizm koşullarında yoktur. Artık sanatçıyı da ürününü de yöneten şey pazarın zorunlu yasalarıdır. Kimse ona ‘şunu yazacak, şunu çizeceksin’ demez, ama ‘pazarın görünmeyen eli’ her şeyi olduğu gibi onları da yönetir.
Sanat tarihi sorununun çözülmesi ve bir sistematiğe oturtulması için, sanatsal gelişmenin kökeni sorunu anlaşılır hale gelmeliydi. Bu da ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru mağara duvarlarına çizilen resimlerin bulunmasıyla mümkün olabildi. 19. yüzyılın sonlarında Prineler’de en eski sanatın ilk anıtlarının, mağara duvarlarına çizilen resimlerin bulunuşuyla sırlar çözülmeye başladı. Buldukları karşısında şaşkına dönen kimi arkeologlar, bunların sahte olduğunu dahi söyleyebilmişlerdir. Bu anlamda arkeologların ve mağara araştırmacılarının sanat tarihine büyük katkıları olmuştur.
Yaz sayımızda estetiğin kategorilerinden trajik-olan ile komik-olanı ele almış ancak komik-olanın ayrıntılarına girememiştik. Bu sayımızda da komik-olanı ele alacak ve uzun zamandır üzerinde durduğumuz estetiğin kategorilerini incelemeye burada son vereceğiz. Artık bu teorik yaklaşım çerçevesinde, yaratılan sanat eserlerinin incelemesine geçeceğiz.
Çağımız nasıl bir çağdır? 21. yüzyıldayız ve bu yüzyıl ayaklanmalar yüzyılı... Neye karşı? Çürüyen, yok olan emperyalist-kapitalist sisteme karşı... İnsanlık bir ayaklanış, kalkışma içinde emperyalist-kapitalist sistemin dünyayı ve insanlığı yok edişine karşı... İnsanlık yok oluş tehlikesini artık çok somut olarak hissediyor ve buna karşı duruyor. Her şeyin metalaştırıldığı, alınıp-satılır hale geldiği, hatta bunun bir erdem gibi her gün bize TV ekranlarından yansıtıldığı bir dönemden geçiyoruz.
İlk sanat eserleri olarak değerlendirilen ilkel insanların mağara duvarlarına çizdiği resimlerde, dış dünyayı sanat yoluyla yansıtma vardır. İnsanlar günlük yaşamda karşılaştıkları zorlukları ve bu zorluklar karşısındaki tavırlarını resmetmişlerdir. Bu da sanatın boş bir zaman geçirme aracı, yalnızca insan beyninin kendi ürünü olduğu sonucunu değil yaşamın yansıması olduğunu göstermiştir. “Sanat en eski çağlardan itibaren insanlığın dili olmuştur. Nasıl ki konuşma dilinde karşılığı olmayan bir kavram yoksa kelimede yoktur. Sanatta da bir imge gerçek dünyada yansısını bulmazsa oluşamaz.” (Boris Suçkov, Gerçekçiliğin Tarihi)