Azerbaycan-Ermenistan sınırında çatışmalar, öncekini kat kat aşan ölçekte yeniden başladı. İş çatışmayı geçmiş durumda. Karşılıklı açıklamalar doğrudan savaş açıklamaları.
4 gün gönce Suriye’den dinci çetelerin 2 bin dolar ücretle Azerbaycan’a kiralandığını aktarıp, Doğu Akdeniz’de bozguna uğrayan Ankara açısından durumu “Yeni Bozgun Cephesi” olarak tanımlamıştık: “MİT, Azerbaycan için Suriye’de adam topluyor. Maaş 2 bin dolar. Tıpkı Libya'daki gibi! Durun, bitmedi daha. MİT, çetelere maaşın TL olarak ödeneceğini, dolar-TL kurunun da TC Merkez Bankası’nın kuruna göre belirleneceğini söylüyor. İş iyice mal pazarlığına dönmüş durumda anlayacağınız! O kadar ki, ÖSO’cular bir parça bozuluyorlar bu duruma. Malum, TL hızla erimekte dolar karşısında.
“Azerbaycan söz konusu olduğunda Ankara’nın resmi söylemi “tek millet, iki devlet” şeklinde. (Hadi bu sözdeki millet anlayışı ile Kürtler söz konusu olduğunda Ankara’nın “Türk tanımı etnik değildir” diye zırvalaması arasındaki bariz çelişkiyi şimdilik görmezden gelelim.) “Millet”in tekliği tartışılır ama, dinci çeteleri kullanma konusunda Ankara-Bakü ortaklığı su götürmez! Hem de en bayağı mal pazarlığı haliyle (...)
“Böylece anlamış olduk ki dinci çetelerin kullanılacağı yeni saha ‘ısıtılmaya’ başlanmıştır. Ermenistan’da sahada Rusya’nın askeri varlığı söz konusuyken Türkiye doğrudan askeri hamlelere girişemez. Ama bu dinci çeteleri kullanmayacakları anlamına gelmiyor. Üstelik maaşı Aliyev’den dolar olarak alıp dinci çetelere TCMB kuru üzerinden TL olarak ödeyecekler!
Ne diyelim, yeni bozgun cepheniz hayırlı olsun!”
Sonuçta hazırlıklarını tamamladı Bakü-Ankara ortaklığı ve çatışmaları başlattı. Kuşkusuz resmi açıklama, beklendiği gibi, “Ermenistan’ın saldırı başlattığı” şeklinde. Ve her ne hikmetse, en sıcak çatışma bölgelerinde Anadolu Ajansı, TRT ve bilumum havuz medyası hazır ve nazır. Ne tesadüf!
Saray sözcüsü, Dışişleri, Savunma Bakanlığı aynı ezber açıklamaları aynı gayri diplomatik bir ağızla yineleyip duruyorlar. Hele Dışişleri, Ermenistan’a açıktan savaş anlamına gelebilecek şu sözleri sarf ediyor: “Bu süreçte, tek yürek olarak Türkiye’nin Azerbaycan’a desteği tamdır. Azerbaycan nasıl isterse, o şekilde yanında olacağız.” İnanması güç ama aynen böyle konuşuyor bakanlık. Bunun Türkçe meali, bu savaşta Azerbaycan ile aynı cephe hattındayız demektir. Genel olarak aynı saflarda olmak değil, savaş cephesinde olmak!
Keza Savunma Bakanlığı’nın açıklaması da aynı ton ve içerikte: “Toprak bütünlüğünü koruma mücadelesinde tüm imkanlarımızla sonuna kadar Azerbaycan Türkü kardeşlerimizin yanında olacağız. Ermenistan'ın bu alçak saldırısını şiddetle kınıyoruz.”
Çatışmaların şiddeti 1993 Ateşkesinden bu yana en geniş kapsamlısı. Dağlık Karabağ’ın (Artsakh) başkenti Stepanakert1 de (Hankendi) doğrudan ateş hattında. Dağlık Karabağ başkanının asker üniformasıyla askeri helikoptere binerken çekilmiş görüntüsü servis edildi twitterda şu açıklamayla: “Madem Azerbaycan savaş istiyor, öyleyse o savaşı alacaklar”.
Sabah başlayan çatışmalarda cephe görüntüleri servis ediliyor karşılıklı. İmha edilen Azeri tankları ve düşürülen helikopter görüntüleri var. Tank desteğinde harekete geçen Azeri piyadeler, yaşananın basit bir çatışma değil, kapsamlı bir savaş yahut çok geniş bir askeri harekat olduğunu kanıtlıyor. Zaten Ermenistan sıkıyönetim ve askeri seferberlik ilan etti.
Türkiye, bu savaşın aktif planlayıcısı. Daha savaştan önce savaş çığırtkanlığında Azerbaycan’ı geride bıraktı. En üst perdeden açıklamalarla, bizzat dinci çeteleri getirerek, yoğun askeri ekipman desteği sağlayarak bu savaşın baş kışkırtıcısı oldu Ankara. Üstüne basa basa tekrarlayalım. Bu savaş Bakü’den çok Ankara’nın savaşıdır. Ankara-Bakü ortaklığı tarafından yürütülmektedir.
Dağlık Karabağ (Artsakh), hukuken Azerbaycan’a ait özerk bölge. Sovyetler dağılmadan önce de Azeri ve Ermeni kuvvetleri arasında savaşa sebep olan bir bölge. Sovyet öncesi dönemde de çatışmalara konu olmakla birlikte, asıl olarak “Perestroika”nın karşı-devrimci rüzgarları ile kurulan milliyetçi yapılanmaların, Halk Cephelerinin kışkırtmasıyla bir dizi kanlı savaşa sahne oldu. Ağustos 1989'da bölge konseyi, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nden ayrılması ve Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'yle birleşmesi kararını alır. Karşılığında SSCB Yüksek Sovyeti bölgenin özerkliğini kaldırır ve Azerbaycan’a bağlar. Ardından çatışmalar başlar.
1992’de ateşkesle görece durulsa da, Azerbaycan ile Ermenistan arasında temel bir sorundur. Azerbaycan bölgeyi kendi toprağı olarak kabul etmektedir.
Aliyev’in bugün yaptığı açıklama, “kendi öz toprağımızı koruyoruz” açıklaması, “Dağlık Karabağ bizimdir, bizim olanı almaya çalışıyoruz” açıklamasıdır. Yok sınırda ateş açıldı, şöyle oldu böyle oldu lafları gerçeği yansıtmıyor. Azerbaycan, bizzat Türkiye’nin plan, teşvik, destek ve girişimleriyle Dağlık Karabağ’ı ele geçirmek için hareket geçmiş görünüyor. İşin özü özeti budur.
Tarafların askeri açıklamaları çelişik. Her iki taraf da karşı tarafa verdirdikleri kayıpları sıralayıp duruyor. Ama bu açıklamaların kanıtladığı şey, tüm askeri imkanların seferber edildiği bir savaşın şu an yürütülmekte olduğudur.
Rusya “derhal ateşkes” çağrısı yaptı. Ermenistan “Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü”ne (Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Belarus ve Ermenistan tarafından oluşturuluyor) başvurmuş değil henüz. Savaşın kapsamının genişlemesi ve Dağlık Karabağ’ı aşıp Ermenistan’a sıçraması halinde, durum kontrolden çıkma potansiyeli taşıyor. Rusya, işin buraya ulaşmasını kesinlikle önleme derdinde. Türkiye de hesabını buna göre yapmış gibi görünüyor. Rusya ile doğrudan kafa kafaya gelmeyi düşünmediği aşikar. Bu açıdan Dağlık Karabağ ile sınırlı bir alanda elde edilecek bir “zafer” yahut, Rusya ile diğer çatışmalı bölgelerdeki pazarlıklarda elini güçlendirecek bir olası küçük kazanım, Ankara için arzulanır bir durum.
Rusya’nın güney kanadında da askeri çatışmalar ve karışıklıklarla uğraşmak zorunda bırakılması da, ayrıca, NATO ve emperyalistler tarafından memnuniyetle karşılanacak bir durum.
Dinci çeteler üzerinden tüm yakın coğrafyayı kargaşa ve savaşa sürüklemek, dinci faşizmin temel dış politika anlayışı haline gelmiş durumda. Şimdiye kadar ortalığa dehşet salma işinde epey başarılı oldu. Ama tüm cephelerde bozguna uğramaktan kurtulamadı. “Fethe giden ordu” böyle başıbozuk sürüsü olunca... Tüm o cephelerde dinci tosuncuklarıyla bir başına kalakaldı Ankara. Görünen o ki, fetih hayalleri ile çıkılan “Doğu seferi” de aynı hüsranla sona erecek.
1Bakü Sovyeti (Komünü) başkanı yoldaş Stepan Şaumyan’dan geliyor kentin adı