Bir “toplumsal patlama”, ayaklanma öngörüsü, düzenin temsilcileri dahil, hemen tüm siyasal aktörler tarafından benimseniyor. Herkes kendi bulunduğu yere göre tanımlasa da, öz değişmiyor. Öfke birikti. Krizler iç içe geçti. Bir çöküş ve patlama geliyor.
Sokak röportajlarını bile dinlediğimizde hem bu gerçeği hem de sözünü ettiğimiz kitlelerin büyük bir öfke ve kızgınlık ruh hali içinde olduklarını hemen görmek mümkün. İsyan, ayaklanma sözlerini “bunlar seçimle gitmez” gibi söylemleri artık her adımda duyabiliyoruz.
Emekçi sınıflar, yoksullar, faşizmin baskı, terör ve katliamları altında inim inim inleyenler bir çıkış yolu arıyorlar. Ne var ki, milyonların mücadelesini, düzene karşı olan öfke ve kızgınlığını, devrimci enerjisini birleştirecek, devrimci hedefe yöneltecek bir devrimci odak, pratikte kendini geniş yığınlara kabul ettirebilmiş odak anlamında, henüz yok.
Burjuva muhalefetin bir çıkış alternatifi olmaması birleşik devrimimizin şansıdır, olanağıdır. Çıkış arayışı içindeki, kendilerine ne yapacaklarını söyleyecek birilerinin arayışı içindeki emekçi halkların gözlerini çevirdikleri bir devrim odağını birleşik devrim güçleri yaratabilir ve yaratmalıdır.
Böyle bir odak iki ülke halklarının kesin, tam ve kalıcı kurtuluşlarının temel koşulu haline gelmiştir. Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin temel sorunu şimdi budur. İki ülkenin işçi sınıfı ve emekçi halklarının, yoksullarının, işsiz kitlelerinin; kısaca, devrimin toplumsal güçlerinin gözlerini çevirdikleri bir devrimci odak yaratmak günümüzün acil, ertelenemez görevidir.
İki ülkenin işçi sınıfının, emekçilerinin, yoksul kitlelerinin, emekçi kadınlarının bu düzen ve bu iktidardan kurtulmak istedikleri çok açık. Bu konuda teorik mülahazalara gerek yok artık; sokağın, emekçi semtlerin, Kürdistan emekçilerinin sesine kulak vermek bunu görüp anlamak için yeter.
Birleşik devrim güçleri, devrimin toplumsal ordusunun ikna olmuş biçimde benimsediği devrimci bir odak haline nasıl gelebilirler? Bunun ilk koşulu, bu kitleleri gerçek, kesin ve tam kurtuluşa gösterecek yolu ısrar ve kararlılıkla; iki anlama gelmeyecek biçimde göstermektir. Bu yol devrim yoludur. Büyük acılar çeken, derin bir yoksulluk içinde kıvranan, faşist terör altında oğullarını, kadınlarını, erkeklerini yitiren halkların acılarını sadece bir devrim dindirebilir; sadece bir devrim onları kurtuluşa taşıyabilir.
Soyut değil, somut, elle tutulur, ikna edici sözler söylenmelidir. 70'li yıllarda Ecevit, “Toprak işleyenin, su kullananın”, “halk iktidarı kuracağız” gibi sözlerle emekçi sınıfların, ezilen halkların büyük desteğini almıştı. Çünkü emekçi sınıfların, ezilen halkların istek, özlem ve arzuları bu yöndeydi. Burjuva politikacı Ecevit, bu kitlelerin desteğini almak için, hiç tutmayacağı sözleri verdi. Kitleleri aldattı, yanılttı ve onların devrimci enerjisini düzenin kanallarına akıttı. Sonrasını biliyoruz. Ama bunun konumuz açısından önemi yok. Asıl nokta, emekçi yığınların bilincinde elle tutulur bir somutluğa dönüşen eğilim ve istemlerin yüksek sesle dile getirilmesidir. Tek başına “Bu düzen değişecek” şiarının bile milyonları çeken “somut talep” haline gelebildiğini gördük.
Emekçi sınıflar ve ezilen halklar tepedeki bir avuç asalak zenginin, burjuvanın şatafatını görüyor, tüm bu zenginliklerin kendinden çalındığını biliyor. Bu zevk ü sefaya, bu soysuzluğa, bu saray debdebesine son verilmesini, kendilerinden çalınana el konulmasını büyük bir arzuyla, iliklerinde hissederek istiyor. Bu öylesine güçlü ve bariz bir arzu ki, CHP bile “beşli çetenin tüm varlıklarına el koyacağız” çıkışı yapmak zorunda hissediyor kendini.
Birleşik devrim güçlerinin yaratacağı odak, tüm bunları görmek ve hesaba katmak zorunda. Tereddütsüz bir şekilde bir “devrim programı” ile emekçi yığınların karşısına çıkmalıdır. Bir devrim... kendilerinden çalınan bütün zenginliği burjuvalardan geri alıp emekçilere verecek bir hükümete yol açacak bir devrim!
Bu devrimin yönetici organı olarak kurulacak devrimci hükümet, geçici devrim hükümeti, tüm zenginliği tekrar emekçi sınıflara vermek ve böylece açlığımıza, yoksulluğumuza derhal son vermek, bir çocuğun bile yatağına aç girmeyeceği koşulları ilk günden yaratmak için:
Tüm bunları ve çok daha fazlasını gerçekleştirmek için gerekli kaynak bankaların, burjuvaların, büyük şirketlerin kasalarında var. Bizden çalınanlar geri alındığında ve hırsızların saltanatına son verildiğinde yarattığımız zenginlikle bizim ve çocuklarımız için mutlu bir gelecek kurmamızın tüm koşulları oluşacak.
Birleşik devrim güçleri böyle devrimci hedef ve talepler temelinde bir araya geldiğinde, etkisi nicel büyüklüğünün çok ötesinde bir odak belirmeye başlayacaktır. Ve böylesi bir birlik, iki ülkenin işçi sınıflarını, emekçi halklarını, yoksul, aç, yaşamdan kovulan kitlelerini, erkek egemen düzen altında her gün katledilen kadınlarını, işçi, öğrenci, köylü, işsiz gençlerini bu hedefleri gerçekleştirmek üzere kendi saflarına çağırdığında, kesinlikle emekçi yığınların ilgi ve yönelimine mazhar olacaktır.
Başarabiliriz. Bu sömürü düzenini tüm kurumlarıyla ortadan kaldırabilir, faşizme, faşist teröre, katliamlara, işkencelere, açık-gizli infazlara son verebiliriz. 2013 Haziran Halk Ayaklanması ve 6-8 Ekim Serhıldanı birleştiğimizde, ayağa kalktığımızda ne yenilmez bir güç olduğumuzun kanıtıdır.
Bugün dünden güçlüyüz. Kendi iktidarımızı, kendi devrimci demokratik hükümetimizi kurabiliriz.