Toplum genel huzursuzluk sarmalında şiddetli gerilimler yaşıyor, gelgitlere sürükleniyor. Salgının katladığı krizin yıkıcı dalgaları, hemen tüm emekçi kesimleri harekete geçmeye zorluyor. Tekil, küçük, yaygın hareketler kesintisiz bir nitelik gösteriyor.
Salgın şartlarında emekçi kesimlerin yolunu açan, işçi sınıfının kendiliğinden eylemleri oldu. Şaşalı “evde kal” zevzekliğinin en tantanalı günlerinde “evde kalamıyoruz” ve “yaşamak istiyoruz” çıkışlarıyla burjuva dünyanın propaganda seline karşı ilk isyanı başlatan işçilerdi. Ardından açlıktan ölüm ile salgından ölüm cenderesine sıkıştırıldığında yaygın hoşnutsuzluk ve kısmi eylemlere yönelen de işçi sınıfıydı.
İşçilerin bu “küçük” çıkışları, genel demokratik devrimci hareket için bir moral kaynağı, bir ateşleyici işlevi gördü. Hoşnutsuzluk sistemin barikatlarına geldi dayandı. Çeperlerini sürekli dövdü, aşındırdı. Dinci faşizmin baskı ve tehditleri öfkeyi kabartmaktan, hareketin basıncını artırmaktan başka bir işe yaramadı. Sonuçta işçi eylemleri daha genel ve yaygın hal alırken, diğer emekçi kesimler de harekete geçti.
İşçi sınıfının ve diğer emekçilerin bu hareketi , öğrenci gençliğin devrimci demokratik özlemini kamçıladı. Boğaziçi öğrencilerinin ateşlediği öğrenci gençlik eylemleri tam da bu koşullar nedeniyle çapının çok ötesine geçen bir etki doğurdu. Dinci faşizmin sert karşılık vermesi emekçi kitlelerin öfkesiyle karşılandı. Hareket daha ilk adımda kampüs sınırlarını aştı, önce İstanbul’un emekçi semtlerine, ardından bir dizi kente yayıldı.
Son derece yaygınlık gösteren bu küçük küçük derecikler, küçük patlamalar, özünde birleşik devrimin hem ön sarsıntılarıdır, hem onu adım adım güçlendiren gelişmelerdir. Hemen her tekil eyleme milyonların maddi ve manevi desteği, sergilediği sempati, yeni bir devrimci kitle hareketinin güçlenmekte olduğunu yeterince kanıtlıyor.
Tüm bu sürecin genel özeti olarak, devrimci kitleler, tek tek taleplerle, tekil eylemlerle, mevcut dinci faşist iktidardan sınırlı taleplerde bulunarak bir ilerleme kaydedemeyeceklerini görüyor, hissediyor ve kavrıyorlar. Pratik hareketin kendisi, tüm sorunların kökten çözümünün topyekun bir ayaklanma olduğunu geniş yığınların bilincine kazıyor. Ayaklanmanın gerekliliği, zorunluluğu ve kaçınılmazlığı, bizzat bu pratik hareket tarafından bir genel bilinç haline geliyor.
Artık en geri bilinçli işçileri bile “halk ayaklanacak, başka yol yok” beklentisine sokan bir döneme girmiş bulunuyoruz. Kulaktan kulağa, sosyal medya kanallarından yayılan bu nida, emekçi yığınların “kolektif ajitatörlüğü” ile muazzam bir güce dönüşüyor. Ayaklanma güçleri kendi kendilerine ayaklanmanın kaçınılmazlığını propaganda edip duruyorlar. Binlerce ve binlerce “kolektif ajitatör” hükümete ve düzene karşı öfke duyan emekçilerin yıkıcı isyan dalgasını güçlendiriyor, harekete geçmeye zorluyor.
Birleşik Mücadele Güçleri, tam da böylesine devrimci bir atmosfere doğdu. Birleşik devrimin bu gelişimine ayak uydurabilecek, bu yaygın küçük dereciklerin yöneleceği ve onlara bilinçli bir ifade kazandıracak bir birleşik devrimci odak olarak doğdu. Onu daha ilanı sırasında dinci faşist iktidarın boy hedefi haline getiren özelliği buydu. Başlangıçta söylem ve iddiası her ne kadar eksikler ve belirsizlikler taşısa da, söylemesi gerekenler konusunda yeterli açık sözlülük gösterememiş olsa da, içine doğduğu atmosfer, üstlendiği nesnel misyon, her tür beklentinin ötesinde bir etkinlik kurmasının yolunu açtı.
Dinci faşist iktidar ise, bu devrimci gelişmeyi daha başlangıçta boğabilmek adına tüm gücüyle harekete geçti. Yüzlerce insanı gözaltına aldı, ev hapsi ile hareketsiz bırakmaya çalıştı, bir kısmını tutukladı. Öte yandan resmi ve sivil güçleri eliyle insanları kaçırma, gözaltında kaybetme tehdidi ile hareketi sindirmeye çalıştı.
Doğru bir zamanda, doğru bir yönelim taşıyan devrimci bir adım, kaçınılmaz olarak birleşik devrim güçlerinin ilgisine mazhar olur. Bu yolda ısrarlı bir yürüyüş, kısa sürede etki alanının olağanüstü genişlemesini getirecektir.
Birleşik Mücadele Güçleri, doğru bir zamanda doğru bir yönde atılmış bir adım olarak, kavga alanına güçlü bir giriş yaptı.
Ancak bir çiçekle bahar gelmeyeceğini herkes kabul eder. Mücadele halindeki kitlelerin gözlerini çevirdiği bir odak haline gelmek için büyük bir çaba, büyük bir mücadele vermek gerektiği açık.
Onun için başlangıçta verilen büyük kavganın devamı aynı kararlılıkla, daha güçlü adımlarla getirilmeli. İşçi eylemlerinin muazzam bir hızla yayıldığı böylesi bir dönemde, her işçi grevine, her direnişe ses ve soluk olmak, emekçi evlerinin vazgeçilmez “konukları” olmak, bugün her zamankinden daha elzem bir görev. Grev grev, çadır çadır, fabrika fabrika örülmesi gereken bir mücadele sonucu Birleşik Mücadele Güçleri, hakkettiği devrimci odak olmak misyonu ve iddiasını bir gerçekliğe dönüştürebilir.
Duralamak, beklemek, sözün gereğini yerine getirmemek, bir devrimci güç için en ölümcül hatadır. Küçük bile olsa, sürekli adımlar gerek. Mücadelede, süreklilik, ısrar ve kararlılık; işte sonuç almamızı sağlayacak şeyler bunlardır.
İlk adım atılmış, yola çıkılmış, bir iddia ortaya konmuştur. Arkası, süreklilik gösterecek biçimde getirilmelidir. Emekçi sınıfların, ezilen halkların, yoksul, işsiz, kapitalist sömürü ve faşist baskıdan bunalmış kitlelerin aradıkları, gözlerini çevirecekleri devrimci odak olmanın başka yolu yok. Şimdi bu yolun kararlılıkla yürünmesi gerekiyor.