Ekonomik ve siyasal krizin, egemenlerin yönetememe durumunun giderek derinleştiği Türkiye ve Kürdistan topraklarında sermayenin kendi iç çatışması bir yandan büyürken dinci-faşist iktidarın kendini yeni ve daha belirleyici süreçlere hazırladığı birçoğumuzun bildiği bir gerçek.
Karşı-devrim diye tabir ettiğimiz bu güruh, devletin bekasını savunan gerici, faşist, şoven unsurların silahlı birlikleri şeklinde örgütleniyor. Buna ek olarak yeni çıkan KHK ile “kalkışma, toplumsal hareketlenme” gibi durumlarda devletin ve dinci-faşist iktidarın yanında saf tutanlar, hangi insanlık suçunu işlerlerse işlesinler, karşı tarafı “yıldırmak, ezmek” için ne yaparlarsa yapsınlar hukuken yargılanmayacaklar, herhangi bir cezai yaptırıma tabii tutulmayacaklar.
Faşist devlette hukukun silahlı devlet aygıtının emir-yetke komutasının tahakkümünde olduğu bir gerçek, fakat bu son kararlar devletin hukukundan hala kırıntılar bekleyenler için de vurucu darbe olmuştur. Toplumun ilerici ve iktidara, düzene karşıt olan kesimlerine karşı, açık bir savaş ilanı gibi duran bu kararlar, toplumun ezici çoğunluğunda olan iktidar ve düzen karşıtlığını büyüten, iktidardan nefret duyan kesimleri daha net tutum almaya iten bir biçimde. Savaşımın gittikçe tayin edici ve keskin dönemlere doğru evrilmesi işçiler, emekçiler, devrimci güçler ve gençliğin ilerici kesimlerinin önüne bir soru koyuyor. Böylesi ceberrut, saldırgan bir iktidara karşı hangi temelde mücadele edeceğiz ve güçlerimizi hangi politik hat ve pratik üzerinde birleştireceğiz?
Bizim coğrafyalarımızda birleşik mücadele, devrimin çıkarları için devrimciler cephesinden uzun senelerdir çokça tartışılan, onun için birçok pratik sergilenen bir olgu. Yaklaşık 50 yıldır süren devrimci mücadele dönemi boyunca zora dayalı ve yasal anlamda birleşik mücadele için birçok pratik sergilendi. Dergi platformlarından, eylem birlikteliklerine, toplumsal hareketin özgülünde kurulan inisiyatiflerden, üniversitelerde, liselerde kurulan anti-faşist gençlik birlikteliklerine, eylem alanlarında gösterilen siper yoldaşlıklarına, zora dayalı örgütlülüklere kadar birlikte mücadelenin birçok biçimi bu topraklarda deneyimlendi.
Aslında devrimimizin birleşik karakterli oluşu, yani Türkiye proletaryasının ve Kürdistanlı emekçilerin kurtuluşlarının ortak oluşu bu topraklarda birleşik mücadeleyi bir zorunluluk haline büründürmüştür. Örneğin Türk işçi, emekçileri ezen ulus karakterini ancak Kürt ulusunun özgürlüğü ve talepleri için mücadele ettiğinde ve Kürt ulusunu kendisiyle birlikte, birleşik bir mücadeleyle özgürleştirdiğinde devrimcileşecek ve ezen ulus olma durumunu sonlandıracaktır. Bu olgular, bu ülkede devrim yapma ideali ile yola çıkmış her siyaset, her örgüt için de üzerinden atlanamayacak bir durumdur.
Gençlik içinde mücadele eden gençlik örgütleri olarak birlikte mücadele etmek, birleşik bir mücadele hattı kurabilmek adına bu tip tartışmaları dönemsel olarak yapıyoruz, buna göre adımlar da atıyoruz.
Peki bu tartışmaların içinde bugün hala kalıcı, belli bir eylem birlikteliğin kurulamayışının nedeni ne?
Birlikte mücadele etmekten sadece afiş asmak için birlikte durmak, basın açıklamasında, konferanslarda kalabalık olmak için birlikte iş planlamayı anlayanlar, özü kaçırmış, sadece biçime odaklanmıştır. Ortaya koyduğumuz bu durum birleşik mücadelenin hem bir politik hatta dayanması gerektiği, hem de pratik açısından gençlik içinde bir odak noktası olmasını zorunlu kılmakta. Birleşik mücadele ise süreç hangi aşamadaysa, o topraklardaki sınıf savaşımı hangi sertlikte yaşanıyorsa ona göre belirlenecek bir pratik tartışma olarak karşımızda duruyor.
Faşist saldırıların, politik çevirme hareketlerinin, kuşatmanın ve ablukanın sokakta, üniversitede yoğun olduğu koşullarda sadece sembolik konferanslar, eylemler ile yeteri kadar bir güç biriktirip, gençliğin ilerici kesimlerini bizimle birlikte yürümeye ikna edebilecek miyiz?
Birlikte mücadelenin gençlik örgütleri arasında devrimci bir zemine oturtulabilmesi için belli bir süredir tartışmalar yürütülüyor. Bu sorunsalın tartışıldığı birçok konferans, etkinlik yapılıyor. En son geçtiğimiz hafta yapılan ‘'Gençlik Birleşik Mücadeleyi Konuşuyor'’ etkinliği buna örnek gösterilebilir.
Etkinliğin başlığı herkesin sorun olarak gördüğü ve çözülmesinin gerekli düşünüldüğü bir başlığa ayrılmıştı. Etkinlikte gençlik örgütleri olarak katılımcı her siyaset söz hakkı alarak sunum yaptı ve kendi cephesinden durumu ifade etti. Bu sunumlarda ‘'Üniversiteleri savunmak için bir bütün olarak gücümüzü oraya ayırmalıyız'’ diyenler, '‘Gençlik doğasında anti-faşisttir, direnişçidir bunun için faşizme teslim olmaz’' gibi belirsiz ifadeler kullananlar, ‘'Bugün kimlik mücadeleleri bu toprakların en görünür mücadelesidir bunun için kimlik mücadelesini üniversitelerde geliştirmeliyiz’' ifadelerini kullananlar, dayandığı küçük-burjuva ideoloji gereği ‘'gençlik örgütleri olarak muhalefeti örgütlemeliyiz'’ gibi cümleler kuranlar katılımcı ağırlığının çoğunluğunu oluşturuyordu.
Üniversite, lise, mahalle ve sokakta kurulacak bir birleşik gençlik hareketi veya pratiğinin ortak bir program çevresinde örgütlenmesi, ortak strateji ve taktiklerin konulabilmesinin pek mümkün olmadığı aşikar. Ama sadece kendi dar kalıplarına sıkışıp, sadece kendi dar dünya görüşüyle birleşik mücadeleyi bir okulun duvarlarına hapsetmek, toplumsal pratikten, dışarıdaki devrimci durumdan kopuk olmak, işte bizim asıl eleştirdiğimiz yer olarak öne çıkıyor. Marksist-Leninist bir dünya görüşü ile dünyayı yorumladığını zannedip gerçekten bu kadar uzaklaşmak, söylemlerinde sınıf mücadelesinden en fazla bir kere söz etmek ya da hiç söz etmemek bugün öğrenci gençlik içinde toplumdan kopuk, izole olmuş bir kesim gibi görünmemize, günceli sadece kendimizden ibaret görmemize sebep olabilir.
DÖB olarak öğrenci gençlik içinde yürütülecek siyasal çalışmalarda birleşik mücadeleden yana olduğumuzu konferansta da ortaya koyduk. Bugün gençliğin kendi sorunlarının genel söylemler içinde kaybolmaması gerektiği, kendi bağımsızlığı olması gerektiğini bizler de savunuyoruz. Birleşik bir mücadele hattı kurma konusunda bizler de açığız, faşizme karşı anti-faşist, anti-emperyalist, anti-kapitalist olan her örgüt ile ilişki kurulabilir; ama devrime bu kadar uzak, şimdiden aklının bir yerinde 2019 seçimleri için çalışma yapmayı hesap edenler, günlük çıkarları için devrime sırtını dönüp, devrim iddiasını pek de savunmayan bir noktaya gelmiş durumdalar.
Bunun için birleşik mücadele konferansları, tartışmaları yapılmaya devam edilmeli; fakat herkes birbirine bir şey katıp, mücadele güçlenecekse... Lafazanlığın yerini artık pratik mücadele almıştır.
Umut Güneş