19-22 Aralık 2000, burjuva devletin devrimci iradeye karşı açtığı savaşın kanla yazılmış tarihidir. “Hayata Dönüş” adıyla gerçekleştirilen bu katliam, yalnızca gerçekleştiği dönemle sınırlı kalan bir saldırı değildir.

Devrimcilere yönelik uygulanan tecrit politikaları ve hapishane koşullarının sistematik olarak kötüleştirilmesi ile günümüzde yakıcı bir sorun olarak karşı karşıya olduğumuz sürecin dönüm noktasıdır. Katliamda 30 devrimci katledilirken yüzlercesi yaralanmış, fakat devrimciler yüreklerini ve yaşamlarını ortaya koyarak her türlü saldırıya rağmen teslim alınamamıştır. Öyle ki, o gün gösterilen mücadele ruhu, yarattığı örnek ile mücadele edenlerin bilincinde ve halklarımızın yüreğinde mihenk taşı olmuştur.

Tarih bizden yanadır: Zulüm ne kadar acımasızsa, mücadele o kadar kararlıdır.

O gün, bu katliamı gerçekleştirenler aynı barbar politikaları sürdürmektedirler. Yönetebilmek için, toplumsal mücadeleye ve devrimci güçlere karşı yeni baskı araçları geliştirmekte, emekçi sınıfları ve öncülerini sindirmenin yeni yollarını aramaktadırlar. Binlerce devrimci tutsak, F Tipi hücrelerde yalnızlaştırma ve tecrit koşullarında işkenceye maruz kalıyorken, son dönemlerde açılan ve yaygınlaştırılan S ve Y tipi hapishaneler ile bu koşullar daha da kötü hale getirilmiştir.

Tecrit, sermaye düzeninin elindeki en sinsi silahlardan biridir. Halkların özgürlük mücadelesini zindan duvarları arasında boğmayı hedefleyen bu politika, burjuvazinin devrimci mücadeleden ve zindanlardaki devrimci dayanışmadan duyduğu korkunun ifadesidir. Ama yanılıyorlar! Devrimci irade ne zindanlarda tükenir, ne de işkenceyle teslim alınır!

Zindanlar sınıf mücadelesinin en keskin cephelerinden biridir. Sermaye egemenliğinin ve faşizmin gerçek yüzü zindanlarda tecrit ve işkenceyle kendini açığa vururken, proletaryanın devrimci mücadelesi tam da bu zulmün karşısında filizlenir. Nasıl ki toplumsal mücadelenin farklı cepheleri birbirinden etkileniyor ve aralarındaki bağ güçleniyorsa; zindanlardaki devrimciler de bireysel özgürlükleri için değil, işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele ediyor. Bundan dolayı zindanlar sadece devrimci güçlerin değil, harekete geçen sermaye egemenliğine ve faşizme karşı çıkan tüm güçlerin birincil sorunudur. Çünkü zindanlardaki tutsakların özgürlüğü sorunu tüm toplumun özgürleşmesi sorunudur yani bir devrim sorunudur!

Tecrit, işkence ve katliamlar, bu düzenin çöküşünü önleyemeyecektir. Kapitalist düzen, devrimci mücadelenin karşısında giderek daha vahşi yöntemlere başvuruyor. Ancak toplumun her alanında karşı karşıya olduğumuz, artan sömürü ve baskı koşullarına karşılık kitlelerin yükselen mücadelesi ve devrimci durum kendini ortaya koymaktadır. Marx’ın dediği gibi: “Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar” için mücadele, her yerde ve her koşulda sürmektedir.

Bugün bizlere düşen, zindanlardaki bu iradeyi dışarıdaki mücadeleyle buluşturmak, işçi sınıfı ve emekçilerin özgürlüğü için tek bir yumruk olarak birleşmektir. Tecrit, baskı ve sömürü duvarlarını yıkacak olan, birleşik devrimci mücadeledir. 19-22 Aralık zindan savaşlarında kaybettiğimiz yoldaşlarımızın kanı yerde kalmayacak! Bu katliamı yapanların, tecrit politikalarını sürdürenlerin heveslerini kursaklarında bırakacağız! Zulmün hesabını devrimle soracağız!


Unutmadık, Unutturmayacağız!

Tecridi Parçalayacağız, Bu Düzeni Yıkacağız!

Yaşasın Devrim ve Yaşasın Sosyalizm!

Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük!

MÜCADELE BİRLİĞİ PLATFORMU