27.mücadele yılını geride bırakan Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist 28. mücadele yılına Türkiye ve Kürdistan tarihinde tanık olunabilecek en devrimci koşullarda giriyor.

Leninist Parti, daha kuruluşunu ilan etmesiyle birlikte, Türkiye ve Kürdistan tarihinin en büyük, en kitlesel, en etkili eylemlerinden birine, Zonguldak maden işçilerinin büyük “Ankara Yürüyüşü”ne tanık oldu.

Gözlerini açar açmaz kendini proletaryanın büyük eylemi ve iç savaşın ortasında bulması, Leninist Parti’nin devrimci sınıf partisi karakterinin pekişmesinde büyük rol oynadı. Leninist Parti, kuruluşundan bu güne, işçi sınıfının bütün büyük eylemlerinde etkin biçimde yer alarak ve her eylemde proletaryanın bağımsız sınıf siyasetini titizlikle koruyarak proletaryanın devrimci sınıf partisi olduğunu sözü ve eylemiyle kanıtladı.

Türkiye ve Kürdistan tarihi bir süreçten, tarihi bir dönemeçten geçiyor. Tekelci sermaye sınıfı, egemenliğini korumak, ayakta tutmak ve sürdürebilmek için topyekün faşizme doğru giderken devlet yapısını yeniden şekillendiriyor.

İç savaşta daha hızlı karar alabilmek, güçlerine daha hızlı hareket kabiliyeti sağlayabilmek için tüm yetkilerin tek elde toplanacağı bir süreç başlattı. “Parlamenter demokrasi”nin artık bittiğini dinci faşist iktidarın başı ilan etti. Böylece malum olan ilan edilmiş oldu. Bu aynı zamanda burjuva muhalefetin, burjuva partilerin bittiğinin ilanıdır.

Böylece, tekelci sermaye sınıfı, iç savaşta Kürt halkına, devrimci harekete ve emekçi sınıfların saldırılarına karşı kendi mevzilerini tahkim etmeye çalışırken egemenlik araçlarını da bir bir tasfiye etmiş, birleşik devrimin yolu üzerindeki engelleri temizlemiş oluyor.

“Parlamenter demokrasi”yle ilgili malumun ilanı aynı zamanda sosyal reformist partilerin politik ve ideolojik çöküşünün ilanıdır. Parlamento ve burjuva muhalefetle ilgili yalan ve hayalleri suya gömülürken birleşik devrimin önündeki bir başka engel daha temizlenmiş oldu.

Tekelci sermaye sınıfı ve dinci-faşist iktidar, burjuva egemenliği korumak ve sürdürmek için devlet aygıtını yetkinleştirmek üzere faşist baskı ve terörü yoğunlaştırırken iki ülkenin devrimci hareketinde bayrakların renkleri de değişmeye başladı. Kırmızı renkler pembeye; pembeler sarıya, sarılar beyaza dönüşüyor artık.

İşçi sınıfıyla birlikte emekçi sınıfların ve ezilen halkların kesin kurtuluşu için, sallanan, kurumları dağılan, çöküş sürecine giren tekelci egemenliği yıkmaya çalışmak, iktidarı ele geçirerek devrimi zafere taşımaya çalışmak yerine burjuva muhalefetle birlik çağrıları yaparak, emekçi sınıfları ve ezilen halkları burjuva muhalefete katmaya çalışıyorlar.

Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin bu hazan mevsiminde yükseklerde dalgalanan kızıl bir bayrak, iki ülkenin emekçi sınıflarına, ezilen halklarına devrimin, iktidarın, zaferin yolunu gösteriyor.

İşte bu bayrak, bu ses Leninist Parti’nin bayrağıdır, Leninist Parti’nin sesidir. Nasıl ki, 1992 1 Mayıs’ında bütün bayraklar sararıp faşist devletin icazetiyle İstanbul Gaziosmanpaşa’da toplanırken kızıl bir bayrak, Leninist Parti’nin bayrağı Taksim’i işaret ettiyse bu gün de sayısız hareket doğrudan/dolaylı burjuva muhalefetle birleşmek, onunla birlikte hareket etmek; emekçi sınıfları burjuva muhalefetin peşine takmak için çaba gösterirken Leninist Parti tersi yöne, devrimin zaferi ve iktidarın fethini işaret ediyor.

28.mücadele yılında Leninist Parti, iki ülkenin işçi sınıfına, emekçilerine, ezilen halklarına birleşik devrimin yolunu gösteriyor.

Zafer devrimin yolunda yürüyenlerin olacak!

Yaşasın Proletaryanın Devrimci Sınıf Partisi!

Yaşasın TKEP/Leninist!

TKEP/Leninist

Merkez Komitesi