Meclis komitesinde yapılan analizler sırasında, defalarca son aylarda bizi etkileyen kıtlığa neden olan hataları ve kısıtlılıkların sebep olduğu eksiklikleri tartıştık. Her şeyden önce, likidite eksikliği, ama aynı zamanda, ithalat kafası nedeniyle bu bizim sorumluluğumuzdur. İthal etmek, alışkanlık yaratır ve inisiyatifi yok eden bir mengene halini alır.
Küba'da biz yumurta üretiyoruz, fakat neredeyse tavuğun tümünü ithal ediyoruz. Ve bu alanda hiç yabancı yatırım projesi yoktu. Bugün, sadece ithal edilen hammaddeyle değil, aynı zamanda ulusal olarak üretilen tahılları kullanarak ve Comandante'nin hayvan besi programının sonuçlarıyla uyum içinde, yem üretimini içeren devlet domuz ve tavuk üretimi için tanımlanmış sekiz proje var.
Bu mesele başkalarına da neden oluyor: zayıf ihracat yönetimi ve sınırlı dış yatırım; ulusal üretimin yabancı yatırımla ya da ulusal ekonominin lokomotifi diye adlandırılan turizm gibi faaliyetlerle çok az bağlantısı; toplumun bilgisayarla donatımının tüm alanlarda kesin olarak sağlayacağı katkılar hakkında vizyon eksikliği; ya da böyle üretken halkalarda devlet dışı sektör ekonomisinin hafife alınması...
Bugün biz, ekonomiyle ilgili önlemlerin uygulamasını değerlendirmek için periyodik analizler yapıyoruz ve yerli ticareti göz önünde bulunduran yeni kararlarda ve ülkenin tüm üretken rezervlerini harekete geçirmesi gereken diğerlerinde bilgi üretiyoruz.
Sizleri sıklıkla tekrarlanan bu başlıklarla sıkmak istemiyorum. Biz sadece sizin hükümetin ülkeyi dolaşmasının ve kolektif düşünmenin ekonomik savaşa ne kadar katkısı olduğunun farkında olmanızı istiyoruz. Ve şu anda hala sahip olduğumuz ciddi potansiyel ve kaynakları geliştirmek ve ilerletmek için ne kadar ve nasıl çalıştığımızı görmenizi...
Ek olarak, Washington'un politikalarının dünyaya empoze ettiği bu yeni "Cehennem Saati"nde uluslararası duruma ve Küba'nın yeri ve rolüne ilişkin bir kaç kelime etmek istiyorum.
Bu yıl 60.yıldönümünü kutlayan Devrimle birlikte dış politikamız, gezegenin her yerinde ülkemizin bağlarını genişletmeye devam etti. Devrimin zaferinden bu yana Fidel tarafından önderlik edilen inatçı çabaların bir sonucu olarak dış politikamız, uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Tüzüğü'nün prensiplerine ve amaçlarına saygılı bir şekilde dayanışmadan ve enternasyonalizmden ilham almayı sürdürüyor. Küba bugün hemen hemen dünyadaki her ülkeyle dostluk ilişkilerini ve bir çok konuda işbirliğini sürdürüyor. Barışa verdiğimiz katkılardan, verilmiş olan sözlere saygımızdan ve lekesiz davranışımızdan saygı ve güven kazanıyoruz. Adaletten, insan haklarının geliştirilmesinden, çevrenin korunmasından, güvenliğin geliştirilmesinden ve elbette halkların kendi kaderlerini tayin hakkının savunulmasından yana olan uluslararası çabalara aktif katkıda bulunuyoruz. Çıkar gözetmeden, az bulunur bir şekilde hayatlarımızı riske atarak çaba ve fedakarlıklarımızı paylaştığımız insanların teveccühü bize yeter.
Bizim uluslararası işbirliği çabamız, şu anda 85 ülkede sağlık, eğitim, inşaat ve spor gibi bir çok arenada gönüllü olarak hizmet veren 33.000 profesyonelden oluşuyor. Küba'da şu anda 133 milletten 12.6999 genç şu anda profesyonel olarak eğitiliyor. Bu ülkelerin çoğuyla bağlarımız, gelişmekte olan ülkelerin arasında birbirini tamamlamaya ve kendi kendine yetebilmeye dayalı, Birleşmiş Milletler'in "Güney-Güney İşbirliği" dediği başarılı örneklerdir.
Bugün biz, ABD'nin saldırgan, kibirli davranışıyla barışa, güvenliğe ve nükleer silahların kullanımıyla ve ileri düzeyde iklim değişikliği ile alakalı gezegen üzerinde yaşamın dayanağı olan kaynakların varlığına ciddi bir tehdit oluşturduğu bir durumla karşı karşıya kalan uluslararası toplumun bir parçasıyız.
Şu anda bu etkili ülkenin siyasi liderliğinde olanlar, taahhütlerine ve devletlerin büyük çoğunluğu tarafından hemfikir olunan yasal araçlara aldırmıyor, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını önemsemiyor ve ülkeler arasındaki egemenlik eşitliği ilkesini inkar ediyorlar. Kendi müttefikleri de dahil olmak üzere hükümetlerinin isteklerinin tehdit ve cezalandırma ile, ceza mahiyetinde ticaret tarifeleri ve diğer zorlayıcı, tek taraflı tedbirlerin dayatılmasıyla diğerlerine empoze edilebileceğine inanıyorlar. Daha ciddi durumlarda, sonuçları hesaba katmadan, darbeler ya da açıktan "rejim değişikliği" diye ifade edilen dayatmalara, konvansiyonel olmayan savaşlara ya da silahlı müdahalelere başvuruyorlar. Birleşmiş Milletler Tüzüğü normları ve ilkeleri etrafında inşa edilmiş uluslararası ilişkiler sistemini alelacele ortadan kaldırmak niyetindeler.
Batı Yarımküre'de ABD hükümeti, kendi kaderini tayin hakkını reddeden, Amerika’daki tüm ülkelerin egemenlik hakkını istisnasız tehdit eden ve tüm dünyaya gözdağı vermeye çalışan sömürgeciliğin, yeni sömürgeciliğin ve emperyalizmin eski bir enstrümanı olan az bilinen Monroe Doktrini'nin geçerli olduğunu ve uygulanacağını açıkça deklare etti.